Rıdvan Akar

12 Eylül 2024

Söyleyin Beşiktaş’tan…

Beşiktaş Akademi bu oyunculara aidiyet, vefa, tarih, etik, ‘iyi insan olmak’ için ne öğretmiştir? Nasıl oluyor da Beşiktaş’tan giden bir genç bu kadar öfkeyle, kinle konuşabiliyor? Bu sorunun yanıtı Beşiktaş Akademi yöneticileri tarafından önemsenmelidir

Milli maçlar nedeniyle Süper Lig maçlarına ara verildi. 10 günlük perhiz sırasında aklımız transferdeydi. ‘Kim gidecek, kim kaldı’ derken, sayılı gün (!) geçti gitti. Yani haftaya yine Beşiktaş maçıyla haşır neşir olacağız.

Üstelik Şenol Güneş’in teknik direktör olarak ilk maçına çıkacağı Trabzonspor ile oynayacağız. Hoca, koltuğa oturur oturmaz ilk rüzgarını yaptı ve bütün Trabzon’u maça davet etti. Şehrin desteği önemliymiş. Şahsi kanaattim o ki iyi de oldu. Aynılar aynı, gayrılar gayrı olmalı.

Ama Serdar Saatçı’ya bu köşeden 15 dakika şöhret olma hakkını da teslim etmeli. Beşiktaş’ın alt yapısından çıkan, sonra Beşiktaş’a bir kuruş kazandırmama uyanıklığı ile soluğu yurtdışında alan bu gencimiz, kendi deyişiyle, “Beşiktaş’tan daha büyük olan Trabzonspor’a transfer olduğunu” söyledi.

Serdar Saatçı

Şimdi bu aşamada kabahati Serdar Saatçı’da mi bulacağız? Evet, tabi ki bulacağız. Onu yetiştiren, var eden, eğiten, oynama şansı veren, kendini göstermesini sağlayan Beşiktaş’a ima ve kinaye dolu bir mesajla yola çıkan bu gencimizde eksik olan şey Beşiktaş Akademi’de sorun olan şeydir.

Barcelona Akademi yani oradaki adıyla La Masia (Çiftlik Evi)[1] alt yapı oyuncularını yetiştiren ve dünya futboluna -Messi dahil- büyük meziyetler kazandıran bir bu birimin yöneticisi ile yapılan bir söyleşide şöyle diyordu: “Biz öncelikle iyi futbolcu değil, iyi insan yetiştirmek istiyoruz.” Böylesi nitelikte bir futbolcunun yetişmesi ise 10 yıl olarak hesaplanmış.

Futbolda başarının ölçütünün o haftada oynayacak maçtaki galibiyetle sınandığı, ‘kısa vadeli’ yenmek/yenilmek ikileminde ne kadar uzun bir süre değil mi? Oysa La Masia yöneticisi bakın ne diyor?

La Masia’daki antrenörlerin hepsi gelişmeyi aceleye getirmenin kaliteden ödün vermek anlamına geldiğini bilirler. Barselona Yönetim Kurulu genç futbolcu gelişiminden sorumlu üyesi Jordi Mestre şöyle demektedir: “Hızlı sonuç almak için acele ederseniz başarısız olurunuz. Bugün ektiğimiz tohumların meyvelerini bizim toplayamayacağımızı biliyoruz. Bu yatırımdan gelecek kuşakların yararlanmasını içimize sindirmek gerekiyor.”[2]

İşte Beşiktaş Akademi açısından sıkıntı burada başlıyor. Beşiktaş’tan yetişip, ilk 11’de oyna(ya)madığı için hırslanan ve gittiği takımlarda en iyi maçını Beşiktaş’a karşı çıkaran alt yapı kökenli oyunculara alışığız. Ayaklarına sağlık. Ancak transfer olduğu takımın taraftarlarına yaranmak adına ekmek yediği kabı pisleyen oyuncunun, sonraki ekmek teknesine de aynı ihaneti sergilemesi neredeyse kaçınılmazdır. İğne kendimizedir. Beşiktaş Akademi bu oyunculara aidiyet, vefa, tarih, etik, ‘iyi insan olmak’ için ne öğretmiştir? Nasıl oluyor da Beşiktaş’tan giden bir genç bu kadar öfkeyle, kinle konuşabiliyor? Bu sorunun yanıtı Beşiktaş Akademi yöneticileri tarafından önemsenmelidir.

Serdar Saatçı açısından o birkaç dakikalık zaman diliminde belki de ‘intikam soğuk yenen yemeğe dönüşmüştür’ ancak her futbolcu, sahalardan uzaklaştığında, eğer futbolla iştigal etmek istiyorsa, bir takıma ait olmalıdır. Kamuoyu onları böyle görür ve kabullenir. Fırıldak misali konuşanlar (bkz. Serdar Saatçı) ya da taraftarın ve tarihin affetmeyeceği kadar savrulanlar (bkz. Tümer Metin, Cenk Tosun) “takımsız” kalırlar. Zira ne geldiği takıma intibak ederler ne de gittikleri takım bir daha onları anmak ister. Araf’tadırlar. Çabuk unutulurlar.

Serdar Saatçı’nın ‘gençliği’ değil, ikbal ve para beklentisi ile söyledikleri bizi üzmez. Neden? Çünkü her maçta aynı tezahüratı yaparız: “Söyleyin Beşiktaş’tan bir büyük mü var?/ Olmaz olsun şampiyonluklar, kupalar…”


[1] Baltaş, Acar, “Barselona’nın Başarısından Alınacak Dersler”, 5.8.2015, Futbol Üzerine Makaleler, (https://www.acarbaltas.com/barselonanin-basarisindan-alinacak-dersler/)

[2] Baltaş, Acar, A.g.e.