Rıdvan Akar

12 Ocak 2013

Kürt Sorununa Çözüm – 1: Oy ile çözüm arasında sıkışmak

Bu ülkede son 20 yıldır yapılan bütün araştırmalarda \'memleketin en mühim sorunu nedir\' sorusuna verilen üç ana başlıktan biri \'terör\' oldu

Bu ülkede son 20 yıldır yapılan bütün araştırmalarda “memleketin en mühim sorunu nedir” sorusuna verilen üç ana başlıktan biri “terör” oldu.

Öyle bir olgudan söz ediyoruz ki hiçbir dönemde sağlıklı verilere bile sahip olamadık. Yani kaç sivilin, kaç güvenlik görevlisinin, kaç PKK’lının öldüğü ve yaralandığı konusunda ya da son 29 yılda bu memleketin “terör/Kürt” sorununun çözümü için ne kadar maddi harcama yaptığına ilişkin güvenilir ve bilimsel bir kaynağa sahip değiliz.

Biliyoruz ki bu ülkenin canı yanıyor. Biliyoruz ki bu ülkenin evlatları ölüyor ve biliyoruz ki bu çatışma ortamı ülkeye insan ve kaynak kaybettiriyor.

Ancak asıl bilinmesi gerekeni ise çocuklarını yitiren aileler her gün, her saat, her an ve her uykuda yaşıyor.

Artık bitmeli. Bitmeli ki artık çocuklarımızın ve kendimizin yarınına umutla ve güvenle bakabilelim. Bitmeli ki daha demokratik, acılarını saran ve hiç kuşkusuz daha müreffeh bir ülkede yaşayalım.

Benim seçimim yaşamdan yana.

Böylesi kritik bir süreç geçmişte hiç yaşanmadı. Gerek PKK’nın tek taraflı ilan ettiği ateşkeslerin samimiyeti mevsimlik kaldı. Gerekse devlet muhataplık ilişkisini hep reddettiği için her defasında başa dönüldü.

Habur süreci ise seçim sandığı ile konjonktürel  hatalara kurban gitti. Muhatapların arasında kurulmamış güven ilişkisi, sürecin baltalanmasını kolaylaştırdı.

Şimdi ise ilk kez hükümet fiilen elini taşın altına sokuyor. Her ne kadar “devlet konuşuyor” dense de bu sürecin biricik sorumlusu hükümet olacaktır. Bu gerçeği Erdoğan da görüyor.

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilen süreçte Kürt sorunu çözülerek  sandığa gidilebilir. Onlarca yıl ve cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile malul bir sorunun birkaç yılda çözümlenmesini beklemek hiç kuşkusuz hayal olur.

Fakat 2014 sürecinin yükünün hafiflemesi ancak ellerin silahtan çekilmesi ile mümkün olabilir.

Bu öncelikli koşulun gerçekleşmesi açısından Başbakan Erdoğan’ın “silahlı güçler, Türkiye’yi terk ederken operasyon yapılmasına izin vermem” sözü bir ilktir. Zira geçmişte bizzat Erdoğan,  devletin böylesi bir tasarrufta bulunmayacağını ilan ediyordu.

Süreçte kullanılan dil, Öcalan’ın muhatap alınması ve koşullarının iyileştirilmesine dönük (ziyaret, tv vb.) atılan adımlar bir irade beyanıdır.

PKK açısından Paris’te öldürülen 3 kadın ile ilgili olarak doğrudan hükümeti suçlayan bir dile yer verilmemiş olması da aynı iştiyakın karşı tarafta da hasıl olduğunu gösteriyor.

Artık yaşanacak yol kazaları, provokasyonlar, seçmen tabanına verilecek sert mesajlarla sürecin yıpratılması türünden yepyeni bir dönem başlıyor.

Hazırlıklıyız. Bu ülkede doğduk, bu ülkede yaşadık. Şimdi “herkes” barıştan söz ediyor. Mademki internet mecrasında yazıyoruz. Avantajlarından da yararlanalım. Bu süreçte heyecanlanan herkese o umutsuz günlerden bir çığlık Bulutsuzluk Özlemi gelsin.

http://www.youtube.com/watch?v=KhWipM6nlkQ

Ne güzel şimdi herkes barıştan söz ediyor…