Belgesel yapmak için öncelikle önermeniz gerekir. Diyelim ki (!) bu belgesel 28 Şubat hakkında olsun.
1. Önce patronunuza “28 Şubat dönemine ilişkin” bir belgesel yapma önerisi götürürsünüz. Ne de olsa geçmiş dönemleri de yapmıştır ve bu dönem belgeselinin zamanı gelmiştir. Tarih 2005’tir ve belgesel 28 Şubat’ın 10. Yılına yetiştirilebilir.
2. Henüz askerin otoritesinin hüküm sürdüğü yıllardır. Patronunuzun kafasında “acaba” vardır. Zira askerin “28 Şubat bin yıl sürecek” dediği günlerdir. İkna edersiniz. Size bir bütçe vaat eder. “Ama her şeyi ile sen yapacaksan” koşulu ile size bir bütçe vaat eder.” Belgesel için düğmeye basarsınız
3. Önce ekip kurarsınız. Örneğin, Banu Acun gibi usta bir haberciyi bu sürece katarsınız. Kerem Şenel gibi araştırmacı bir editörü sadece belgesele çalışmak için istihdam edersiniz. Belgeselin yönetmeni olarak da Murat Kahraman gibi değerli bir ismi ikna edersiniz.
4. Süreç başlamıştır. Belgesel ile ilgili bütün planlamaya başlarsınız. Önce çekim formatını belirlersiniz. Amerika’dan Jimmy Jib’in küçüğü bir jix kamera getirtirsiniz. Siyah ya da kırmızı arka planda çekecek, belgesele yepyeni bir çekim formatı kazandıracaksınızdır.
5. Sonra dönemleri belirlersiniz. Belgesel patronunuzun son belgeselinin bittiği tarihte –mesela Özal’ın ölümüyle- başlayıp, Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002 yılına kadarki bölümü anlatacaktır. Sonra bu 9 yıla ilişkin bölümleri sınıflandırmaya başlarsınız. Kerem Şenel size istediğiniz bütün ayrıntıları dikkate alan 12 bölümlük bir içerik çıkarır. Bakarsınız olaylar öylesine çoktur ki “16 bölüm de yapabiliriz” diye kafa yorarsınız. Arşive girer binlerce saatlik o arşivden tam 7 saatlik görüntüyü tek tek hazırlar, eksikleri tamamlar belgeselin görsel hafızasını oluşturursunuz. Zira çalıştığınız haber programında döneme ilişkin bütün önemli dosyaların altında sizin de imzanız vardır.
6. İzin yapmak aklınıza bile gelmez. Sonra söyleşiler için randevular almaya başlarsınız. Zira ayrıntılı bir söyleşi yapılacak isimler listesi ortaya çıkmıştır. Dönemin bütün önemli aktörlerini, tanıklarını kapsamaya çalışırsınız. Heyecanlı ve heveslisinizdir.
7. Ön çalışmanız tam bir yıl sürmüş, 2006 yılına gelinmiştir. İlk randevu trafiği Ankara’dadır. Bu dönemin dört önemli baş aktörü vardır. İlki darbenin müsebbibi askerlerdir. Diğerleri Cumhurbaşkanı Demirel, Refah Lideri Erbakan ve DYP lideri Çiller’dir. Askerler konuşmamaya karar vermiştir. Aslında konuşacak bazı askerler vardır. İkna edilmiştir ama partnerinizin patronunuz olduğunu öğrendiklerinde vazgeçerler. Demirel ile söyleşi randevusu alır ve Ankara’da tam 4.5 saat süreyle bu tarihi söyleşiyi gerçekleştirirsiniz. (Demirel oradadır. Meraklısı gider sorar) Daha sonra da Erbakan ile konuşur ve onunla da 3 saatlik bir söyleşi yaparak belgeselin olmazsa olmazı iki önemli isimle konuşursunuz. Bu öylesine önemlidir ki günlerce kitap, dönem taraması, kupür arşivi okur, yoğun bir mesaiyle hazırlanırsınız. Aslında öylesine önemli bir iş başarmışınızdır ki her iki söyleşiyi de siz yaptığınız için karşılıklı mukayese eden soru sorma ve tarihsel olayları iki farklı açıdan aktarma imkanını elde etmişsinizdir. Belgesel kurtulmuştur. Bu iki söyleşi bile tek başına bir kitap değerindedir. Sonra patronunuz “Çiller dışındaki isimlerin hepsini ben konuşturdum” der.
8. Bu arada patronunuzun yaptığı uluslararası söyleşilerde de 28 Şubat’ı unutmaması konusunda uyarırsınız. Zira söyleşiler bu amaçla gerçekleşmemektedir. Yabancı devlet adamları ile yaptığı söyleşilerde belgeseli hatırlatır, ne sorması gerektiği konusunda katkı sağlarsınız. mesela Massimo D’Allema, Hüsnü Mübarek, Hafız Esad, Pangalos gibi isimlere sorulacak soruları yollarsınız. Bu arada siz de boş durmayıp Öcalan’ın yakalanma sürecinde en kilit isim olan, son ana kadar Öcalan’ı Kenya’da terk etmemiş olan Yunan gizli servisinden Savaş Kalenderidis’i konuşmaya ikna edersiniz. Türk televizyoncuların peşinden koştuğu bu isim, kişisel referanslarınız nedeniyle size konuşmayı kabul ettiğini söyler. Viladimir Jirinovski ile söyleşi yapar, Öcalan’ın Rusya günlerini öğrenirsiniz.
9. Çiller konuşmaz. Askerler de susmayı yeğler. Bunun üzerine “ama askersiz nasıl olacak” diyen patronunuza “darbeleyenler değil, darbelenenler konuşuyor, demokrasinin yanında yer alıyoruz” diye bir belgesel konsepti hazırlar ve belgeselin böyle kurgulanmasını sağlarsınız.
10. Yukarıda saydığım sevgili arkadaşlarınızla 55 tane söyleşiye imza atar, 200’e yakın söyleşi kaseti biriktirirsiniz. Bir başka ekip de yüzlerce saatlik bu söyleşilerin satır satır deşifresini tamamlar. Neredeyse belgeselin bütün önemli isimlerini konuşturma başarısı siz ve arkadaşlarınıza aittir. Diğerleriyle de temas eder, -mesela Mesut Yılmaz- soruları hazırlar ve randevu tarihini beklemeye başlarsınız.
11. O sırada patronunuz “param bitti” diyerek belgeselden vazgeçer. Oysa size vaat edilen bütçenin üçte birini bile harcamamışsınızdır. Belgesel uykuya yatar.
12. Aradan 3-4 yıl geçer. Bu arada umutla “şimdi konuşmazsa ne zaman” dediğiniz isimlerle tek tek söyleşilere devam eder, dönemin kitap, araştırma ve yazı dizilerini biriktirirsiniz. Okumalarla daha iyi öğrenmeye gayret edersiniz. Tam bu sırada patronunuzla yolunuz haber kanalında kesişir. Ona belgeselin kanal aracılığıyla yapılmasını önerirsiniz. Belgeselin sahibi kanal olacak, bizim de elimizdeki söyleşi stokundan hareketle böylesine tarihi bir dönemi tamamlama şansına sahip olacağımızı anlatırsınız.
13. Kanal ikna olur ve projeye yeniden start verilir. Bu defa Kerem Şenel de bu kanala transfer edilir. Yepyeni bir ekip kurarsınız. Yeteneğiyle kendini geçmişte kanıtlamış eski bir çalışma arkadaşınızı yönetmen olarak alır, bütün kadroyu yenilersiniz. Aynı formatla çekime devam edilir. Bir yandan işinizi yaparken, bir yandan da söyleşilere devam edersiniz. 5 kişilik ekibe iş dağıtır, eksikleri tamamlatır, arşivi güçlendirir, haber kanalının arşivini yeniden taratır, yeni isimler çıkarılmasını sağlarsınız. Ekip harıl harıl çalışarak, sizin odanızda gerçekleşen haftalık fikri takip toplantılarıyla işe koyulur.
14. Eksik söyleşiler ve yeni isimler tespit edersiniz Onları tamamlamaya başlarsınız. Kanalın size verdiği bütçe içinde kalarak işi yetiştirmeye gayret edersiniz.
15. Bu arada kanal da hukuki prosedürü yerine getirmektedir. Bir sözleşme hazırlanır. Taslak halindeki bu sözleşmede belgeseli siz ve patronunuzun birlikte yaptığı ve birlikte sahibi olduğu yazılmıştır. Belgesele ilişkin bütün haklar size ve patronunuza aittir.
16. Artık her şey hazırdır. Belgeselin beş bölümü uzunluğunda bir yazım sürecini tamamlar ve yönetmene yollarsınız. Belgeselde patronunuzla birlikte siz de görünecek ve anons çekme imkanına sahip olacaksınızdır. Ama patronunuza daha uzun anons metni yazarak dikkatli ve saygılı olmayı ihmal etmezsiniz. Hatta belgeselin bir bölümünü de sizin seslendirmeniz konusunda da mutabakat sağlanmıştır. Patronunuz o ana kadar o belgeselde kiminle konuşulmuş, kime ne sorulmuş, ne araştırması yapılmış, hangi arşiv görüntülerine sahip olduğunuz konusunda hiçbir fikir sahibi değildir. Düşünün ki anonsunu bile siz yazmış, belgeselde ne söyleyeceğine siz karar vermiş ve hazırlamışsınızdır.
17. Belgeselin montajına başlandığı günlerde patronunuzla birlikte çalıştığınız haber programından onur kırıcı, nobran ve 15 yıllık emeğiniz hiçe sayılarak hak etmediğiniz biçimde uzaklaşmak zorunda bırakılırsınız.
18. Öyle bir süreçtir ki genel yayın yönetmeni olduğunuz son 10 yıla ilişkin tazminatınız ödenmediği gibi içerde kalan maaşlarınızı bile alamaz, çocuklarınızın geleceği adına hukuki bir süreç başlatırsınız.
19. Kendinize ve onca yıllık emeğinize duyduğunuz saygı nedeniyle 14 ay boyunca “yahu ne oldu da ayrıldın” sorularına yanıt vermez, yargının kararını beklersiniz.
20. Sonra bu belgesel sizin kurduğunuz ekibe yapılan sadece bir kişinin katılımıyla tamamlanır. Zira her şey hazırdır ve helva yapılmış, servis edilmeyi beklemektedir. O akşam ilk bölümü izlersiniz. Ne sizin adınız geçmiştir ne de o ilk döneminde belgeselin neredeyse yüzde 75’ini tamamlayan arkadaşlarınız vardır. 8 yıllık emeğin ardından patronunuz, bu belgeselle ilgili de hukuki bir süreç başlatacağınız kaygısıyla davaya tanık bırakmamak için olsa gerek, onca emeği olan arkadaşlarınızın ismini de sizinkiyle birlikte silmiştir. Vefa, saygı, vicdan, adalet duygusu, meslek ahlakı yerle yeksan olmuştur. Bir kez daha hak etmediğiniz o kabalıkla yüzleşirsiniz.
21. Bu belgesele ter akıtan patronunuz dahil bütün meslektaşlarınızın emeğine saygı duyarsınız. Ama aynı saygıyı o belgesele tam 7 yıl önce baş koyan kendiniz, Banu Acun, Kerem Şenel, Önder İnce , Ahmet Göktepe, Samet Özçelik, Eyüp Daşkaya, Nazlı Dalar adına da beklersiniz. Patronunuzun o belgeseli yaparken ve belgeselin roll caption’unda bu isimleri hiç anmamasının bir “unutkanlıktan” kaynaklanmadığını bilirsiniz. Zira belgeseli var eden bütün bu isimlerin ortak özelliği çalıştıkları haber programı ve prodüksiyon şirketinden bir şekilde ayrılmış olmalarıdır. Gidenlerin emeğine müstahak görülen bu saygısızlık ve haksızlığa tepki göstermek ise ahlaki bir duruştur.
22. Yukarıda yazılan her şeyin tanığı ve belgesi mevcuttur. Hukuken hakkınızı aramak ayrı bir süreç işidir. Oysa o belgesele ter akıtanların hakkı artık beklemez. Sustukça muhatabınızın cüreti artmış, sizi “uysal koyun” sanmıştır. Yapılanın adını koyarsınız. Bu bir emek ..rsızlığıdır.
23. Pardon! Kelimeyi tamamlamayı unutmuşum. Okuyucu da “bu noktalar ne ola ki hırlı mıdır, hırsız mıdır” diye merak edebilir. “A” ekleyecektim. Yapılanın adı EMEK A’RSIZLIĞIDIR…
Yarın devam edeceğiz: Belgesel nasıl yapılmaz ya da belgeselcilik ahlakına “son darbe”