Rıdvan Akar

13 Ağustos 2024

Beşiktaş yazıları: Samsun’dan Anadolu ve İstanbul’a

Taraftarlığın en iyi yanı sevinç ve hayal kırıklıklarının kısa vadeli olmasıdır. Meftun olduğunuz takım başarılıdır. Bu başarıyı uzun vadeli kılmalarını istersiniz ama gönlünüz rahattır çünkü sabahlara kadar süren şampiyonluk kutlamanın doygunluğu/tadı damağınızdadır

Fotoğraf: Beşiktaş Çarşı taraftar grubu

Memleketimizde türlü çeşitli köşe yazarlığı faaliyeti içinde bulunanların sayısı 2019 itibariyle 6 bin 843 kişi[1] olarak tahmin ediliyor. Geçtiğimiz 5 yıl içinde artan sosyal medya platformları ile bu sayının arttığını ön görebiliriz. Ben de yıllardır bu listede yer alıyorum. Son 30 yılda sanırım siyasetten ekonomiye, tarihten spora kadar ‘tür ve çeşit’ kapsamında renklilik içeren bir profil çizdim.

Gelecekte de ‘yüreğimin götürdüğü yer’ neresiyse o mevzuda yazabilirim. Ancak bu sezon eğer teveccüh buyurursanız, Beşiktaş ile ilgili yazılar yazmak istiyorum.

Taraftarlığın en iyi yanı sevinç ve hayal kırıklıklarının kısa vadeli olmasıdır. Meftun olduğunuz takım başarılıdır. Bu başarıyı uzun vadeli kılmalarını istersiniz ama gönlünüz rahattır çünkü sabahlara kadar süren şampiyonluk kutlamanın doygunluğu/tadı damağınızdadır. Ya da takımınız başarısız olmuştur ama ne gam! Sezon bitmiştir ve yeni sezonda belki de kupayı takımınız kaldıracaktır.

Beşiktaşlılar lisanında, şampiyonluk yerine ‘motorları maviliklere sürmek’ kullanılır. Neden? Zira şampiyonluklarını İstanbul Boğazı’nda teknelerle kutlayan tek takım Beşiktaş’tır. Taklit edilemez. Alamet-i farikası siyah beyazdır.

Son 3 yıldır yukarıdaki umut-umutsuzluk dilemmasında bize düşen kahırdı. Neden? Çünkü takım ekim-kasım aylarında öylesine puan kaybetmiş oluyordu ki herhangi bir olasılık bile düşünülemezdi. Kös kös maça gidip, ritüeli yaşamak dışında yapılacak şey yoktu.

Ama taraftarlığın bir başka güzelliği de başımıza gelen sıkıntının da ‘türlü çeşitli’ nedenleri üzerine kafa yormaktır. Topçular suçluysa, ‘O forma kutsaldır, nasip olmaz herkese’ diye bağırılır. Yönetimse, dönemin mana ve ehemmiyetine göre, ‘Yeter Yıldırım Demirören’, ‘Fikret Orman Paralar nerde?’ veya ‘Çebi Trabzon’a başkan olsana’ türü tezahüratlar veya hocada sıkıntı varsa, ‘söylesene bize hoca takım niye oynamıyor’ diye protestolarla kaybedilen sezonun faturası/adresi gösterilir.

Hımmm, galiba yazıyı okumaya devam ediyorsunuz… ’Taraftarın hiç mi suçu yok?’ dediğinizi duyar gibiyim.

Öylesi ahvalde, ‘Orası kapalı herkes kendine gelsin’ ya da ‘ayağa kalkmayan Fenerli olsun’ türü iğne-çuvaldız meselesi çözümleniverir. Yani taraftar başarısızlığın sebepleriyle o yılı geçirir. Beşiktaşlıların başarısızlığa bulduğu bestesi de vardır:

“Dışarda 100 bin taraftar, bir gün ağlar bir gün coşar

Seni bu sesler oyalar, aldırma Kartal aldırma...”

Bu beste ile teselli aranmasa bile başarısızlık dramatize edilir…yani tribünümüz her derde devadır... Gelelim ilk yazının sebep-i hikmetine...

2024-2025 sezonu maçlarına başladık. Beşiktaş ilk maçını yaptı. Lig öylesine kabız bir başlangıç yaptı ki sadece 2 farklı galibiyet aldığı için Beşiktaş'ımız birinci haftayı lider kapattı.

Yeni transferler göz doldurdu. Takım 2 gol attı. Üstüne yattı. Hemen her hoca maçlardan sonra ‘İlk haftalar sıkıntılıdır, takıma anlayış göstermek lazımdır’ diyerek, kısır oyun(lar)a gerekçe söyledi. Galiba en çok da biz Beşiktaşlılar, iştiyakla başımızı salladık… ‘Tabi canımmm…’ diyerek umutla 2. haftayı beklemeye başladık.

Kıymetli okura birkaç taahhütte bulunabilirim.

Bu köşede rakip takım aleyhine, taraftarlarını rencide edecek dil ve söylemden kaçınacağımı ve onca nitelikli spor yazarı varken malumatfuruşluk yaparak, takımın teknik analizinden fena halde kaçınacağımı söylemeliyim.

2. Hafta İstanbul’da Antalya maçı için Şairler’de olacağız… Yazarım.


[1] Malumatfuruş