Rıdvan Akar

24 Ocak 2025

Beşiktaş, Türkiye gibi

Umarız artık maçları konuştuğumuz günler gelmiştir. Tıpkı ülkede demokrasiyi konuşacağımız günler gibi…

İstikrarlı bir iniş seyri var. Memleketin genel ahvalinden farkı, sürekli birileri “bu sefer yapacağız” iddiasıyla geliyor ve kulübü daha da borçlandırarak gidiveriyor.

Beşiktaş hakikaten memleket gibi, sürekli bir aksiyon ve art arda yaşanan olaylar zinciri ile taraftar/yurttaş, büyük bir yorgunlukla hem gündemden hem de umutlarından imtina ediyor.

Her gün yeni yolsuzluk iddiaları, her gün değişen kadrolar ve her gün değişen dedikodularla örülü bir hayat yaşanıyor.

Dolayısıyla değişimin hızına yetişmek bir yana, nasıl ki bugünkü bakanları kimse sayamazsa, yöneticileri de kimse tanımıyor/sayamıyor.

Bir umutsuzluk halidir gidiyor. Yıllar yılı memleketin G20’den kopuşu gibi Beşiktaş da ilk üç sıradan uzaklaşmış  makasın açılmaması bile temenni olmaktan çıkmış görünüyor.

Öyle bir ruhsuzluk ki tribüne de sıçramış, nasıl ki memleketin insanı toplumsal olaylar karşısında reflekslerini yitirmişse, taraftarın da içinden tezahürat yapmak gelmez oldu.

Öylesine bir yolsuzluk sarmalına girildi ki ‘çalıyor ama çalışıyor’ riyakarlığı nedeniyle bit pazarına nur bile yağar hale geldi. Kulübün etik kodları, ‘duruş’ olarak bilinen değerleri fena halde aşındığı için ‘değişim garanti’ lafzıyla gelenler iyi niyetli de olsa heyecan uyandıramaz oldu.

İşte bu ahval ve şeraitte Beşiktaş son üç yıldaki 6. Hoca değişikliğini gerçekleştirdi. Bu defa gelen ve isminin konuşma dilinde telaffuzu fena halde zorlu olan Ole Gunnar Solskjaer geldi. Takım liderin 20 puan gerisinde ama henüz ilk maçta bir ışık gördük. Sevindik. Mutlu olduk. Beşiktaş İspanya’nın önemli takımlarından Atletico Bilbao’yu 4-1 yendi. Oysa aynı takım iki Türk takımını yenmişti.

Giovanni Christian van Bronckhorst da ilk maçında Galatasaray’a karşı alınan 5-0 galibiyetle işe başladığı için temkinli olmak gerektiğini biliyoruz. Ama şairin dediği gibi, ‘umudu kesme yurdundan.’ Bizimkisi de o haleti ruhiye ile takımı desteklemeyi gerekli kılıyor.

Acaba maddi koşulların bu kadar konuşulduğu bir başka takım taraftarı var mıdır? Bilmem. Ancak Hasan Arat’a ayrı bir parantez değil ama sayfalar ayırmak gerekiyor. Zira Beşiktaş değerlerini istismar ederek, kulübü 362 günlük icraat döneminde 100 milyon dolar borçlandırarak, Beşiktaş’ı maddi olarak büyük bir acze soktuktan sonra, ‘ha, aslında ben hastayım’ gerekçesiyle giden Arat, Beşiktaş tarihinin en başarısız ve hukuki olarak faaliyet döneminin sorgulanması zaruri olan bir isim olarak adını yazdırdı.

Sonra da mahcubiyet bir erdem olduğu için basınla randevulerini iptal ederek, bir izahta bulunmaya bile tenezzül etmedi. Öylesine kandırıldık ki öylesine inanmaya hazırdık ki ve öylesine istismar edildik ki ötesi yok.

Neyse biz Atletico maçındaki başarılı, hırslı, azimli ve teknik Beşiktaş takımı ve oyuncularının verdiği keyifle yazıyı bitirelim. Umarız artık maçları konuştuğumuz günler gelmiştir. Tıpkı ülkede demokrasiyi konuşacağımız günler gibi…