“Seyir Terası”ma çıkıyorum ve şimdi dört duvar arasında kalmış sahnelere değil 360 derece etrafıma bakıyorum. Sınırları kaldırıyorum, çerçeveleri siliyorum ve sahneye konulan değil hayatta olup bitiveren oyunları gözlemliyorum. Daha doğrusu gözümüze sokuluverenlerden gına geldi. Neler mi?
Saman altından rant yaratarak bir anda bitiveren binaların açılış kurdelesini kesmek için sıraya giren ancak AKM ve Ayazağa Kültür Merkezi projelerini ellerine yüzlerine bulaştıran basiretsiz yöneticilerden,
Basında köşe yazarlarının gündemi ve haberleri yorumlamak yerine komşu odadaki meslektaşlarını veya rakip yazarları kalemlerine dolamalarından, vatandaş çok merak ediyormuş gibi köşelerini günlerce dedikodu kazanına çevirmelerinden,
Pozitif ayrımcılık yaparak basında daha çok olmalarına göz yumduğumuz, desteklediğimiz, bağrımıza bastığımız ancak kısır çekişmeler, lüzumsuz polemikler ve laf çakmalar, her partide görünme ve her ünlüyle kolkola girme şuursuzluğu içinde yoğrulan kadın köşe yazarlarından,
Yılmaz Erdoğan’ın mutfağından, bana göre mutfakta yanan yemeklerinden, yıllardır aynı yüz ifadesi, genizden gelen ses tonu ve anlaşılmayan bir telaffuzla şiirler okumasından, Noel Baba kılığına da girse kurtulamadığı ve kurtulamayacağı Mükremin bakışlarından,
2010 Ajansı yöneticiliğinden nedenini açıklamayıp istifa edenler kadar “2010’a proje verdim, cevap bekliyorum” diyen tüccar sanatçılardan,
Tembelliği kendine şiar edinip İstinye Park’a konuşlanarak içi boş yazılarla sayfa dolduran ve magazin gazeteciliğini yerlerde süründüren sözde muhabirlerden,
Yarışmacılara huzur bozucu, şapşal, kaprisli, edepsiz, görgüsüz kimlikler giydirerek ekranda arz-ı endam ettiren ve bu yolla reyting almaya çalışan yarışma programlarından,
Belli bir yöresel şivenin peşine takılıp kalan, işin kolayına kaçıp parsayı toplama derdiyle kendini farklı roller içinde göremeyen oyuncücüklerden,
Nişantaşı, Cihangir ve Asmalımescit’in dokusunu bozanlardan, küçük burjuvaların bozulan bu dokuya mecnun hale gelmelerinden...
Gına listesi daha uzar gider. Heyecanla beklediklerimize değinmeyi düşündüm uzun süre; beklentilerimin dileklerle sınırlı kaldığını fark ettim...
Tribünlere oynamadan mertçe bir kardeşlik türküsü tutturmayı, hırslardan vazgeçip erdemleri baştacı etmeyi, üzüntülerimizi kalbimize gömüp anılarımızla sulamayı, en ufağından en büyüğüne planlarımızı ertelememeyi, doğan her günü artan bir enerjiyle karşılamayı diliyorum.
2010, sevdiklerinizle hep yanyana, omuz omuza olduğunuz bir yıl olsun.