Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 18 Mayıs C.tesi günü, saat 18.00’de İstanbul’da, Taksim Hill Oteli’nde özel bir toplantı düzenlemişti.
Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink ve Arif Sağ’ın çağırıcı olduğu, 25-26 Mayıs 2013 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek Demokrasi ve Barış Konferansı’nın mümkün mertebe geniş kapsamlı ve tüm Türkiye halklarını kucaklayabilmesini sağlamak amacını taşıyordu bu toplantı.
Toplam 30 kişi kadar olan atölye mahiyetindeki toplantıya, dâhil oldukları grup - cemaatin sınırları içinde kalmayarak, tersine kabukların ı kırabilmiş, sahip oldukları her tür sorun, renk ve özellikleri bir parçası oldukları, geniş Türkiye toplumuna taşıyabilen insanlar gelmişlerdi.
Süryani Kadim, Süryani-Ermeni karışık, Süryani Protestan, Mezopotamya Derneği’nden Süryani, Ermeni Protestan, Ermeni Havari Cemaati ve aynı zamanda Türkiye Basın-Medya mensubu, Alevi - Kürt, Sünni-Hanefi Müslüman doğmuş, laik, Sünni-Hanefi pratikan, Türk Alevi, Kürtleşmiş Ermeni asıllı Alevi, Rum Ortodoks doğmuş, laik bir renk cümbüşüydü.
Ermeni sosyolog-araştırmacı gençlerden oluşan (Yeni Diriliş-Rönesans) Nor Zartonk adlı STÖ’nün kurucularından Sayat Tekir’in moderatörlüğünü yaptığı toplantı; HDK Halklar ve İnançlae Komisyonu’ndan Hatice Altınışık,Mehmet Doymaz, TBMM’de tek Hıristiyan (Kıldani) ve Armenofon (Gedikpaşa Ermeni Protestan İlkokulu’ndan başarıyla mezun olduğu için, BDP’den) milletvekili, Erol Dora himayesinde gerçekleşiyordu.
Konuşmalar başta, kişilerin birbirini ve konuşma özgürlüğünün sınırlarının tartıldığı, her bireyin nereye kadar açılabilinir diye merak ettiği bir ruh haliyle, pek yenilik ihtiva etmeyen Barış Süreci’ne nasıl gelindi temasında olan konuşmalardı… Bazıları da kendi cemaat veya gruplarında olan en önemli sorunları dile getiriyorlardı…
Erol Dora ve Hatice Altınışık’ın konuşmalarından sonra davetliler, Türkiye’deki halkların sorunlarını özgürce bir havuzu doldurur gibi ortaya dökebilecekleri yani Kürt vatandaşın Rum vatandaşın sorunuyla, Hıristiyan veya Yahudi vatandaşın da Alevi, Kürt ya da pratikan Müslüman vatandaşın sorunun için çalışacağı bir platform oluşturmak istenildiğini anladılar.
Böylece, konuşmaların artık rahatlanıp açıldığı bir sürece girilince; moderatörün, insanlara ikinci tur söz alma hakkını verince; başlamış olan tartışmalar, son derece yararlı ve bir o kadar da hararetli bir hal aldığı için, zorlandığı durumlar yaşanmaya başladı.
Kürt Sorunu’nun Çözümü sürecinde, hepimizin sorununu ortaya döküp, güvenmemiz gereken bir alan hazırlığında olduğunuzu söylüyor; bizleri davet ediyorsunuz; iyi güzel de Kürtlerin Hamidiye Alayları’na dâhil olmak başta, işlemiş oldukları suçlar hakkında özür dilemeden, bir şey demeden bu davet inandırıcı olmaz diyordu biri mesela…
Buna cevap olarak Kürtler, sanki özgür iradeleriyle Hamidiye Alayları’na girdiler Bu alaylara girmeye mecbur edenlerden özeleştiri istemiyoruz, doksan yıldır bir fırsatı sizlere sunan Kürtlerden özeleştiri istemek doğru değil deniyordu…
Diğer yandan Kimse Osmanlı veya Cumhuriyet kadrolarının sorumluluklarını bilmiyor veya onlardan özeleştiri vs istemiyor olabilir mi? Burada olmazdık zaten… Onları zaten biliyoruz, mesele ortak mücadeleye başlama noktasında olmaktır. Önemli bir mücadele- ittifak noktasındaysak, insanlar, tabii emin olmak isteyeceklerdir, kimle yola çıkıldığını bilmek istiyorlar. Bu insanların, hepimizin ağızları yanmamış mı? Doğal olarak, böyle söylüyorsunuz ama yarın yolda tek başına bırakmayacağınız ne malum diye soracaklardır. İnandırıcı olabilmeniz için, bir itiraf, bir özür istiyorlar. Alınmaya, savunmaya geçmeye gerek yok, saygı duymak gerek diye açıklama yapılıyor; madem Kürtleri mecbur ettiğini-söylediğiniz kadroların bugünkü temsilcilerinin özür dileme kültürüne uzak olduğunu söylüyorsunuz, aynı şeyi siz yaparsanız, farkınız ne, inandırıcı olmazsınız diyorlardı…
Diğer yandan, Kuzey Irak’tan tecrübeler aktarılıyordu… Kürdistan Bölgesinde de aynı şey yapıldı, Süryanileri, diğer Hıristiyanları topladılar, ortak hareket edelim dediler ve ne oldu biliyor musunuz? Süryaniler, diğer Hıristiyanlar Kürtlerce kullanılıp, kaderlerine terk edilmişlerdir. Süryani, Hıristiyan yerleşim yerlerinin adları değişti; Cumhuriyet Türkiye’sinin aynısını Kürtler yapınca, inancımı yitirdim, buradakileri tenzih ediyorum Kürtler yönetici olunca aynı şeyi yapıyorlar, itimadım yok diye feryat ediyordu biri…
Bunun üzerine 25-26 Mayıs tarihlerinde olacak Toplantı’yı bunun için düzenliyoruz. Hiç anlamak mümkün değil, çoktan yürüyemeyen bir arabada tıkanmış kalmışız; birisi onu
Çalıştırmış ve diğerlere birlikte yolculuk etmeyi öneriyor. Başkaları, hele sen benden bir özür dile, o zaman seninle aynı arabada yolculuk edeyim diyor. Sonra Aslında sayı ve güç olarak size ihtiyacımız yok, bu arabayı götürürüz; ama bütün halklar, birlikte hareket etmenin doğru olacağına inandığımızı için öneri getiriyoruz deyince, balta taşa çarptı.
Genelde başkalarının ama bu toplantıda HDK’nın orada hazır bulunan yöneticilerinin göz ardı ettikleri mesele şu bizce… Ülkemizdeki veya genelde bu coğrafyada, şu veya bu nedenlerle Süryani, Ermeni, Rum ve Yahudilerin, artık şu veya bu kadar sayıya düşmüş oldukları yani nicel erozyona uğramış olduklarına bakıp; onların nitel güçlerini, etki alanlarını, AB ülkeleri ve ABD’de genelde yapabileceklerini es geçmemeleri gerek…
Başka şey; Osmanlı da, sermayeyi millileştirmek adına vatandaşlarının bir kısmına Size ihtiyacımız yok demeye cüret etti; 2013’te Cumhuriyet’in burnu kurtulamadı… talihsizlikten.
Kısacası, bu coğrafyada, hiç kimsenin, hiç kimseye (…) Aslında yürümek, arabayla yolculuk etmek için size ihtiyacım yok ifadesini kullanmaktan vazgeçmediği takdirde, Cumhuriyet Türkiye’si gibi, hiç kimsenin burnu asla ve kat’a kurtulamaz talihsizliklerden…
Bunu hâlâ anlayamamış olmak üzücü ama diğer yandan BDP ve HDK’yi en azından açık platformlarda bu konuların özgürce tartışma imkânını yarattığı için, tebrik etmek gerekiyor.
BDP ve HDK’yi evet tebrik etmek lâzım ama bu coğrafyada herkesin herkese mecbur olduğunu - bilmek yetmez, kelimenin tam manasıyla, beynimize kazınırcasına - idrak etmek şartıyla… Aksi takdirde, tarih tekerrür eder, sadece oyuncular değişir… Olan olur, yazık olur!