Raffi A. Hermonn

08 Kasım 2015

Başkanlığı reddeder gözükmek için değer mi? Yeni şeyler söyleme zamanı...

Göze çöp batmaması için sakınmak doğru ama gözü çöpten yanlış sakınırsanız, işte asıl o zaman çöp batar

Günümüz ve (yakın veya uzak) geleceğe baktığımızda, baktıklarımızı isabetli görebilmemiz ve anlayabilmemiz için uzak (veya yakın) geçmişe göz atmakta fayda var…

3 Mayıs 1999 tarihinde Sayın Bülent Ecevit’e görev verilmesiyle, DSP + ANAP + MHP hükûmeti; 28 Mayıs’ta kurulmuş; 18 Kasım 2002'de sonlanmıştı.

MHP Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli’ye düşmüştü hükümetin dağılmasına gidecek sürecin başlaması için gereken düğmenin basma rolü. Zira 7 Temmuz 2002'de aldığı bir kararla, hükümetin 3 Kasım 2002'de seçim yapılmasını istemişti kendisi...

Hükümet yeni dağılıyorken, Dışişleri Bakanı, üstadım, İsmail Cem, sonraları siyasette sıkça duyacağımız Mevlana’nın dizelerini demecinde kullanmıştı...

 

Yıl 2015... MHP yine rol üstlendi…

 

7 Haziran 2015 seçimlerinde sarsıntı geçiren AK Parti Hükümeti’nin can simidi olan MHP, önce meclis başkanlığını, gümüş (Ermeni ustaların becerebildiği) tepside, AKP’ye sundu, sonra da kendisini yok etme pahasına tek başına iktidarı

Madem yine yeni bir dönem (veya deprem) eşiğindeyiz; Sayın İsmail Cem’in başlattığı geleneği sürdürelim ve hatırlayalım Mevlana’nın dizelerini… Sonra da nedenlerine bakalım.

Dünle beraber gitti cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım / Ne kadar söz varsa düne ait /Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

 

"Onun elini sıkma" feryadı da,
"Tamam sıkmam" cevabı da yanlış

 

Kemalist ulusalcı, beyaz Türk, CHP’nin bazı kesimleri, MHP’nin bir kısmı (dikkat hiçbir parti için potansiyel olarak söz etmiyoruz), HDP’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP ile koalisyon kuracağını, feryat- figan ederken, Demirtaş ve bir kısım (mecburen) yönetici de etmeyiz, müsterih olun diyordu… 

HDP’nin gizli ajandası olduğu, belli etmemek için AK Parti’ye sözde muhalefet yaptığı ama yarın, Sayın Erdoğan’ın başkanlığı karşılığında Kürtlerin elindeki listede kalmış (öz idare, anadilin özgürce kullanımı, Anayasa’da tescil edilmiş eşitlik ve Öcalan’ın özgürlüğüne şöyle / böyle kavuşması) maddelerin kabulünün pazarlık edildiği söyleniyordu…

Kemalist ulusalcı, beyaz Türk, CHP’nin bazı kesimi, MHP’liler memnun mu bugün? Gerçi HDP bizi şaşırttı, ayıp ettik, endişelerimiz ne kadar boşmuş diye tek bir ifade duymadık… 700 insan hayatının kaybedilmesi, 500 (parti) binaya saldırılması, ülkenin cehenneme dönüşmesinde hiç mi rolleri yok?

Bu zümreler, kendi dar, amatör, sığ, gerçekçi olmayan (adına ‘endişe’ denerek) sözlerle Sayın Demirtaş ve bazı HDP yöneticilerine, seçimden sonra sakın AKP’yle ittifak kurmayın diye baskı kurarak, esir almış oldular… HDP tabanının da payı yok değil hani bunda!

Sayın Demirtaş ve bazı HDP yöneticileri de, gizli ajandaları olmadığını, samimi olduklarını göstermek için, ne AKP ile ne de MHP ile (evet MHP ile de, kendileri istemesin ama HDP ‘istiyor’ olmalıydı) koalisyona yanaşmadı da ne oldu? Bizce yanlış yapıldı! Neden mi?

Parlamenter siyasetin ‘sivil hayatta kan davası güdebilecek kadar karşıt zümrelerle de, icabında bal gibi tokalaşmak hatta geçici ittifaklar bile kurabilmek demek olduğunu’ bilmek gerekiyor… Silahlı siyasetin kendi kuralları var, parlamenter sistemin de kendi… Nasıl parlamenter sistem kurallarıyla silahlı siyaset yapmaya kalkışmak abesle iştigal ise, silahlı sistem kurallarıyla da parlamenter siyaset yapmaya kalkışmak, aynen…

Burada, sözümüz, HDP idarecileri ve Sayın Demirtaş’a değil; HDP tabanına… Affetsinler!

 

HDP’ninkini anladık, peki diğerlerinin tabanı?

 

Kemalist ulusalcı, beyaz Türk, CHP’nin bazı kesimleri, MHP’liler, Türk (vatandaşlarının) milletinin, layık oldukları özgür, eşitlikçi, âdem-i merkeziyetçi, refah-çağdaşlık düzeyine erişmek için diye başlayan - yapılacak değişiklikler için - bir cümle kurduğumuzda, herkes EVET diyecekken, Kürtlerin adı telaffuz edildiğinde, milletin kanına dokunuluyor sanki…

Hâlbuki…  Göz ardı edilen o kadar çok basit gerçekler var ki…

Ne kadar Kürt var Türkiye’de? 20 milyon (ABD araştırmalarına göre 2025’te genel nüfusun % 50’sine yaklaşabilir, 2050’de ise % 50’yi geçebilirler) mu var diyelim? Genel nüfus da 78 milyon olduğuna göre, 58 milyon Kürt olmayan vatandaşımız var bugün en azından.

İşte anadili özgürce kullanma hakkı Kürtlerden ziyade 58 milyon Kürt olmayan nüfus için gerek… Âdem-i merkeziyetçi yönetim, daha çok 58 milyon Kürt olmayan nüfus için gerek. Anayasa’da tescil edilmiş eşit vatandaşlık, daha çok 58 milyon Kürt olmayanlar için gerek. Hatta Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması, 58 milyon Kürt olmayan nüfus için gerekli…

2015’te asıl, Kemalistlerin, ulusalcıların, beyaz Türklerin, CHP’nin bazı kesimlerin, tüm MHP’nin tabii olarak kutsadıkları milletin bölünmez bütünlüğünü savunmak için, işte asıl ana dilde serbestîye, âdem-i merkeziyetçi sistem, eşit vatandaşlık artık kaçınılmaz… Zira bugüne dek gelindiği gibi devam edemeyeceğimizi görmek gerek; yoksa hepten yok oluruz!  

Göze çöp batmaması için sakınmak doğru ama gözü çöpten yanlış sakınırsanız, işte asıl o zaman çöp batar… Bunun gibi, endişe duymak güzel ama o endişeye eğer yanlış çözüm önerilirse, işte asıl bölünmeye de asıl o zaman gidilir, bunun da şakası yoktur, olamaz da!

 

Başkanlık mı? Şimdi
yeni bir şeyler söyleme vakti!

 

Yahu güldürmeyelim adamları Sayın Erdoğan, başkanlığı kendisi için istiyor demek kadar ciddi olmayan bir ifadeyi kabul edemiyoruz; zira keşke kendisi için istemiş olsaydı, deriz ancak; başkanlığı Sayın Erdoğan değil, Sayın Erdoğan’dan istiyorlar, bunun da kaçarı yok!

Yarın, mutlaka kabul edilecek bir başkanlık yasasını baştan reddetmiş gözükmek için, onlarca milyon insanın hayatı, huzuru, malı, sağlığı ama önemlisi aklı ile oynanabilir mi?

Efendim egemenlik mi dedik?

Güzel, eğer o kafamızdaki eski model (devletçilik, özgürlük, milliyetçilik vb kavramlar gibi) bir egemenliğe sahip olduğumuzu hala zannediyorsak; o zaman, başkanlığı kabul, ortalığı da süt liman eder, ülkeye nefes aldırır ve yarın da siyasi irade ele geçer geçmez tekrar bozarız başkanlık sistemini, bozabilirsek tabii...

Yazımızın başında, Sayın İsmail Cem’i yâd ederek söylediğimiz, Mevlana’nın dizelerini yine hatırlayıp, onunla bitirelim yazımızı… Dünle beraber gitti cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım / Ne kadar söz varsa düne ait /Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…