Eski ve yeni kelimelerinin günümüz siyasetinde nasıl kullanıldığını düşündünüz mü? Aylardır Türkiye Cumhuriyeti yerine “Yeni Türkiye” deyişini duyan bir toplum olarak bunu düşünmemek sanırım çok zor. Ben ne yazık ki kendimi liberal olarak nitelendirsem de hala muhafazakârlıklarıyla “eski”yi seven, ve hatta bazı eskileri hiç eskimeyen birisiyim.
Mesela ecdada saygı için Hürrem Sultan kostümleriyle boy göstermemi salık veren yeni Türkiye’yi anlamakta zorlanıyorum. Bir imparatorluğun güzel ve zor tarihini anlamak, dilini, kültürünü, yemeklerini, sanatını, ve hatta kıyafetlerini anımsamak elbette güzel ancak pek çok diğer imparatorluklar gibi Osmanlı da bitti. Hayır ne hicaz bize biat ediyor ne de Cezayir... Hatta Osmanlı olan pek çok coğrafya bugün kendisini Osmanlının torunları ilan eden Yeni Türkiye’nin vatandaşlarından vize istiyor. Ama onlar da Osmanlı torunu değil mi? Beğensek de beğenmesek de sınırlar değişti… Bu sınırları beğenmeyerek yeni Türkiye’yi yeni illerle genişletmek isteyenler vardı belki… Belki Halep bizim, Şam bizim diye inleyenler… Ama sınırı ortadan kaldırmak bu şehirleri bizim yapmadığı gibi bizim şehirleri de değiştirdi evet… Bu açıdan yeni yepyeni bir Türkiye var… 2 milyon küsur “misafirin” kalıcı olduğunu anladığımız genç bir nüfus akıyor Türkiye’ye… Yaşlanan Avrupa kapılarını sımsıkı kapatıp, duvarlarını yükseltirken, Suriye’ye Irak’a gitmiş kendi vatandaşlarını bile geri almak istemiyor topraklarına… Yeni Türkiye de ise… Atılmış patateslerle karın doyurmaya çalışan minicik çocuklar, kuma sonra fahişe yapılan 14 yasındaki kadınlar, dilenen, çöp toplayan insanlar… Bunlara yer açmaya çalışmak güzel iş, onurlu iş elbette… Ama bir de silahıyla gelenler var… Farklı fikirleri, farklı istekleriyle… Dillerini anlayamadığınız, topladığınız istihbaratı değerlendiremeden elinizde yüreğinizde patlayabilecekler var… Yok mu? Bunu tahmin edemeyen var mı? Belki evet bu veriler yeni Türkiye’de norm… Ama bu Türkiye’yi yeni yapar mı?
Bir yanda sürekli yeniliği parlatan aslında çoktan eskimeye yüz tutmuş bir iktidar var… Öyle ki her söylemleri 10 dakika içinde sosyal medya da alabora ediliyor – elbette bu alabora işini yapanlar vatan haini, paralel ve ajandırlar. Yazmama gerek yok bunu… Biri kişisel milli gelirin 30 ya da 300 katı olduğu iddia edilen Mercedes için çerez parası der, diğeri çereze binlerce dolar harcar. Birisi kitabın özetini okuyana “okuma özürlü” der, diğeri kitap okumaya vaktim yok demiştir… Yepyeni miyiz acaba?
Diğer yanda başka bir söylem var ama… Gümbür gümbür geliyor. Son derece karizmatik bir lider Selahattin Demirtaş ve yanında çok sağlam duran, benim için çok özel bir isim, sevgili Figen Yüksekdağ. Türkiye’nin her köşesinde bambaşka yüzlerle, renklerle umudu yeşerten insanlar. Türkiye’de pek çok ilke imza atıyorlar. Sesleri en beklenmedik yerlerde duyuluyor… Ve en tahmin etmeyeceğiniz kişilerin yüzüne gülümseme, yüreğine umut getiriyorlar. HDP yıllardır aradığımız ses oluyor, o kadar farklı sesleri barındırıyor ki içinde adeta kendi başına bir koalisyon HDP.
Ve bu arada sevgili söylemi…Öncelikle elbette sevgili dendiğinde benim gibi 13 yıllık Erdoğan’ın her konuşmasını adeta ezberleyecek gibi izleyen birisi için ilk akla gelen Erdoğan’ın defalarca okuduğu –ki bence çok da güzel okuyor ama ben taraflıyım bu konuda…. Sezai Karakoç ustanın çok yürekli “Eyyy Sevgili” şiirdir. Buraya linkini de koyuyorum, olur da hiç izlemediyseniz, lütfen izleyiniz. Hem şiir önemlidir, hem de şiirin siyaset hayatımıza Erdoğan’ın sesinden girişi. Bu şiir öyle beraber yürüdük biz bu yollarda Müezzez bacı söyleminden çok farklıdır.
Eyy sevgili mazluma karanlıkta ışık, yenilgide direniş, her şeye rağmen ilahi adalet ve her şeyden önemlisi her daim “kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır” dizesi ile ne olursa olsun bağlı kalınması gereken “en sevgilidir” çünkü… Videoyu izleyenler görecektir, şiir gözyaşları getiriyor, farklı okumalara da bakabilirsiniz… Eyy Sevgili şiiri hissedilerek okunduğunda doğası itibarıyla ya gözünüz yaşarır, ya boğazınıza bir şey tıkanır.
Ve şimdi HDP’de de bir sevgili söylemi var… Yoğurtçu Parkında konuşan Demirtaş, “eşiniz dostunuz mümkünse ayrıldığınız sevgilinizi de ikna etmeniz gerek” diyor, izleyenler coşuyorlar… Alkışlar, kahkahalar, ıslıklar… Görmemiş olanlar için… Demirtaş durmuyor “yürek acisi da bayağı çokmuş” diye devam ediyor… Ki burada da görülüyor, eski sevgilerin, eskimeyenlerin inandığı lider Demirtaş. Haberlerde “eski sevgilinizi ikna edin” dese de, Demirtaş eski demiyor, ayrıldığınız diyor… Arada dağlar kadar fark var çünkü… Eskileri eskimeyenlerin ait olduğu yer HDP… Aslında muhafazakârlık göstergesidir, eskilere yapışıp kalmak diyeceksiniz… Elbette ve lakin eskileriniz ya bir türlü eskimiyorsa?
HDP’nin en önemli büyüsü bu belki de… Aslında Türkiye şartlarında yeni bir parti, ama çok bildik, çok tanıdık, çok bizden… Yeni doğmuş bebeğinize baktığınızda onsuz geçen yıllarınızı unutuvermeniz gibi… Ondan diyorlar ya zaten #BİZLERMECLİSE, gerçekten bizler… çünkü yerelde kim varsa onlar HDP… Bunca vahşi saldırıya, iftiraya, ve hatta parasızlığa rağmen HDP rüzgarı esiyor… hissetmeyen var mı? Öyle ki Demirtaş’ı bir “kuyruklu Kürt” ilan etmemiz eksik kaldı… Hala esiyor HDP rüzgârı, ne sahte bozkurt işaretleri ne de
“dindar Kürtler en iyi Kürtlerdir” balçığı HDP güneşini kapatamadı…
Ya AKP diyeceksiniz, esas muhafazakâr onlar değil mi? Bilemiyorum ki… Ayrıldıkları sevgililerini arayıp ikna eden AKP’li sayısına bakmamız icap edebilir diyenler var belki aranızda? Benim cevabım yok… Şu anda yüreğimde zikrettiğim Sezai Karakoç üstadın o muhteşem şiirinden bir mısra var. Üstüne laf söylemeye kalkmasınlar umalım….
“Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” …. Ne yapsalar boş!