AK Parti sokak köpeklerine yönelik yasa tasarısını Meclis'e sunmaya hazırlanırken haklı tepkiler sosyal medyada çığ gibi büyüdü, ardından birçok şehirde protestolar düzenlendi. Son yıllarda sokak köpeklerini başıboş ve sahipsiz sıfatlarıyla cani gösterenler ise amaçlarına ulaşmalarına ramak kalmışçasına hayvanların katledilmesini akıllara durgunluk veren bir coşkuyla destekliyor ne yazık ki. Hayvanı insandan daha az değerli görmenin hiçbir ahlaki ve geçerli açıklaması olamaz. Hayvan öldürmekle insan öldürmek arasında fark yoktur.
Korkunç bir katliama doğru adım adım ilerlenirken, hayvan hakları aktivisti Doç Dr. Hakan Yurdanur'a söz konusu yasa tasarısıyla ilgili görüşlerini sordum. Sorularımı yanıtladığı için teşekkür ediyorum.
Hakan Yurdanur
- Katliam yasa tasarısı diye adlandırılan yasa teklifi 2018'de de gündemdeydi. Mevcut kanundaki 6. madde değiştirilmek isteniyor. Uyutulmak gibi yumuşak kelimelerle katliam meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Tarihte hayvan itlaflarının çözüm olmamasından, aksine vahşetin utançla anılmasından da dersler çıkarılmamış belli ki. Bu yasa teklifini günümüz siyasi koşullarında nasıl okumalıyız?
Yasa ile yasak arasındaki sıkı ilişkiyi hatırlatarak okuma yapmaya başlayabiliriz. Sistemin yeniden değer yani artı değer üretememesine bağlı ekonomik, sosyal ve siyasal krizlere karşılık agresif çözüm arayışları devam ediyor. İnsana, doğaya ve hayvanlara karşı saldırılar eş zamanlı ilerliyor. İstanbul sözleşmesini kaldırmakla 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun maddelerini, özellikle 6. maddeyi uygulamamak arasında maalesef zihniyet farkı yok. Sistem, krizi çözemeyince devreye hegemonik ve dışlayıcı unsurlar giriyor. Bu anlamı ile sokak köpekleri çok kullanışlı bir aparat oluyor. Teorik ve pratik zeminden yoksun, içi boş söylemlerle sokak köpekleri hedef tahtasına oturtuluyor. Böylece en suçsuz, en masum kitle oldukları halde tüm kötülüklerin kaynağı olarak fişleniyorlar. Sistemin sokak köpekleriyle ilgili uydurma çözümleri, ki bunlar çözüm değil çözümsüzlüktür, medya aracılığıyla servis ediliyor ve taraftar buluyor. Hem de asıl suçlunun kimler olduğu, çözümün bu olmadığı bilinmesine rağmen yapılıyor. Örneğin belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde.
- Mevcut yasada sahipli/sahipsiz hayvan diye bir ayrım var. Halbuki bu ayrımın TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporunda kaldırılması tavsiye edilmişti. Yasa teklifinde de otuz gün içinde sahiplenilmeyen hayvanların iğneyle uyutulmasından bahsediliyor. Hayvanları mal gibi gören bu ifadelendirme bile isteye değiştirilmeyerek yasa teklifi için zemin yaratılıyor belli ki. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Bir kere sahip olmak demek satın almak mülk edinmek demektir ki, günümüz koşullarında sahip olmak her şeyin önüne geçmiş durumda. Satın alınan bir köpeğin özel mülk olması kaçınılmazdır ve özne değil nesne yani eşya olarak görülmeye başlanması an meselesidir. Önce bu kavram ve anlayışla hesaplaşmak gerekiyor, yani sistemin özünde yatan özel mülkiyetle. Öldürmeyi görev edinmiş bir anlayış var karşımızda. Hiçbir canlı diğer canlılar yaşasın diye öldürülmez, öldürülemez. Bunun adı savaştır ve bugün sokak köpeklerine savaş açılmış durumdadır. "Otuz gün" kısmı da inandırıcı değil. Kime göre, neye göre otuz gün? Bunun üç gün hatta üç saat içinde yapılmayacağının bir garantisi var mı? Oldu bittiye getirmeyle karşı karşıyayız. Ayrıca biliyoruz ki, öldürmenin güzeli olmaz. Uyutmak dedikleri acı içinde, can çekişerek öldürmek demek.
- Köpekler için ne sokaklar güvenli ne barınaklar. Bütüncül bir yaklaşım, kalıcı bir çözüm, hayvan hakları odaklı bir hassasiyet göz önünde bulundurularak neler yapılmalı?
Sokaklar neden güvenli değil sorusunu sormamız gerek. Çünkü sokaklarda uyuşturucu satılıyor, silahlı gasp, insan öldürme, yaralama dahil her tür şiddet yaşanıyor. Buna trafik terörünü de ekleyelim. Bu saydıklarımızın hangisinden sokak köpekleri sorumlu? Hiçbirisinden! Hayvanseverler olarak bunu söylüyoruz. Öyleyse suçun ihale edilmesi durumu var. Önce gerçek suçluların cezalandırılıp sokakların güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Sokak köpekleri bir terör unsuru değildir, terörist hiç değildir. Hayvanseverler olarak taleplerimiz çok net. "Aşılatılsın, kısırlaştırılsın, yerinde yaşatılsın!" diyoruz. Sokaktaki hayvanların yanındayız, öldürmeyin diyoruz. Bu söylemleri sadece masa başında oturarak yapmıyoruz. Sokağa çıkıyor ve çeşitli eylemlerle sesimizi duyurarak güçlü bir karşı tepki veriyoruz.
- Köpek saldırısına uğrayan birçok kişi de köpeklere zarar verilmesini istemiyor ve yasa teklifine karşı çıkıyor. Öte yandan travmalarından kurtulamamış ve köpek korkusunu aşamamış kişiler de var. Onlar ise tedirgin ve bazıları kararsız gibi görünüyor. Bir de bazı çevrelerce sürekli bir korku furyası yaratılıyor. Köpekler potansiyel katil olarak gösteriliyor. Bir köpek neden saldırır peki?
Hiçbir hayvan durduk yere saldırmaz. Buna en başta sokak köpekleri dahil edilmelidir. Onlara saldırılır, dövülür, tekme ve taş atılırsa kendilerini her canlı gibi korumaya alırlar. Korur diyorum, saldırır demiyorum. Saldırdığı iddia edilen sokak köpeğinin geçmişi araştırılsa insan tarafından dövüldüğü, korkutulduğu gerçeğiyle karşılaşılır. Bugün sokak köpeklerinin içgüdüsel tepkileri, özgür yaşam ve oyun alanları, doğal beslenme koşulları, sosyal ilişkileri, arkadaşlıkları ellerinden alınmış durumda. Sürekli korku ve panik içindeler, asabiyet ve şiddet onları tedirgin ediyor. Yemek yemekten çok dayak yememeyi, çiftleşmekten çok tecavüze uğramamayı, gezip oynamaktan çok yakalanıp barınağa, şehir dışına atılmamayı düşünüyorlar. Uyumuyorlar çünkü her an araba çarpabilir. Aç yaşıyorlar çünkü her an zehirlenebilirler.
- Bu yasa teklifi şayet meclisten geçerse, telafisi mümkün olmayacak böyle bir vahşet girişiminin sonuçları neler olur? Hayvan soykırımının ekolojik etkileri nasıl olacaktır?
Bu yasa teklifini geçirmemek için elimizden ne geliyorsa, nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa hepsini yapmaya çalışacağız. Unutmamak gerekir ki, sokak köpeklerine saldırı politiktir ve politik saldırının cevabı da politik olmak zorundadır. Hukuki kurallar ve yaptırımlar neyi gerektiriyorsa yapacağız. Ama bununla sınırlı kalmamak kaydıyla. Popülasyonu kontrol etmek için önce üretimi kontrol etmek gerekiyor, ardından da satışları. Üretim çiftlikleri, merdiven altı üretim yerleri, petshop'lar ve köyleri kontrol etmek gerekiyor. Ekolojik denge açısından her canlının rolü ve konumu bellidir. Bir canlıyı bu dengenin dışına atmak teraziyi yıkmaktır. Hiçbir canlıyı ve hatta ağaçları, denizleri sistem dışına atamazsınız. Kazandım dediğiniz savaşı en baştan kaybedersiniz.
- Hayvanlara şiddet uygulayanlar, eziyet edenler, hatta onların canına kıyanlar çoğunlukla cezalandırılmıyor ya da cezalar oldukça sembolik. Hukuki eksiklikler nelerdir ve neden hâlâ hayvanlara gereken değer verilmiyor?
Biraz önce söylediğim gibi, satılan ve satın alınan hayvanları birer eşya olarak gören bir hukuk sistemi var karşımızda. Buzdolabı, çamaşır makinası ya da bir sandalyeden farkları yok. Hayvanlara karşı işlenen suçların cezalarının hiçbir caydırıcılığı yok. "Bir daha yapma olur mu?" denilerek onlarca hayvanı öldüren, tekmeleyen, tecavüz edip kezzap dökenler rahatça salınıyorlar. 5199 sayılı Kanunun yeniden gözden geçirilmesi, sadeleştirilip uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi gerekmektedir. Bizler özellikle 6. madde uygulansın, cezai tedbirler getirilsin, bu konuya bakan savcılık birimleri kurulsun derken karşımızda uyutma yasasını bulmak üzereyiz. İşimiz iki kat zorlaşmış durumda.
- Kutuplaşma Sorunu: Sokak Hayvanları" başlıklı seminerde sokak hayvanları üzerinden toplumun kutuplaştırıldığını söylemiştiniz. Sosyal medyada hayvanların öldürülmesini savunanların sayısının zaman içinde arttığına, hoyrat bir üslupla hayvanseverlere sürekli saldırdığına şahit oluyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Her şeyin alınıp satıldığı, metalaştırıldığı bir düzensizlik içinde yaşıyoruz. Düzensizlik eşitsizliği, eşitsizlik ise kutuplaşmayı yaratıyor. Emek/sermaye, zengin/fakir, insan/doğa ve insan/hayvan kutuplaşmaları sistemin hareket yasalarınca üretiliyor. Bu kutuplaşmanın en güçlü hissedildiği yerlerden birisi de sermaye ve iktidar ile sokak köpekleri arasında. Sermaye ve iktidar sokak köpeklerini fayda/ kâr/zarar üçlüsü içinde değerlendiriyor. Kâr getirici unsur olarak görmediği mama, bakım, tedavi, ilaç gibi hizmetlerin dışına itilmiş sokak köpeklerini hedefine alıyor. Sokak köpekleri alınıp satılan, fiyatı olan, parayı hareket ettiren unsurlara sahip değil. Hiçbir üretim çifliğinin kapısında "Burada sokak köpeği üretimi ve satışı yapılmaktadır" levhası bulunmaz. O nedenle sokak köpekleri hem ekonomik hem de sosyal nedenlerle sistemin dışına atılırlar. Meta kategorisinde olmadıkları için de sistem tarafından kontrol edilemezler. Altını çizerek tekrar söylemek istiyorum: Sokak köpekleri vahşi, saldırgan oldukları için değil sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar. Bir önemli neden de ekonomik, siyasal, sosyal krizlerin otoriter yönetimlerde yarattığı sarsıntıları hafifletecek araçlar bulmakta zorlanmaları. Hayali düşman statüsüne konacak en uygun aparat daha önce de söylediğim gibi sokak köpekleri. Böylece ana tepkiler başka yöne kanalize edilmiş, suni gündem yaratılmış oluyor. Bu süreç korku imparatorluğuna hapsolmuş travmatik toplum yapısını göstermesi açısından da ilginç bir durum. Burada bir noktayı daha belirtelim. Artan ırkçılık ve gericiliğin beslediği önemli bir unsur da türcülüktür. İnsanı merkeze, hayvanları ve doğayı onun çevresine ve emrine koyan anlayışla karşı karşıyayız ki, bu durum sokak köpeklerine karşı artan öfkeyi sürekli gündemde tutmaya yaramaktadır. Son olarak şunu belirtmek isterim. Sokak köpeklerini ve dolayısıyla hayvanların özgürlüğünü ve yaşamını savunmak diğer unsurların da devreye girmesiyle güçlenebilir. Bu unsurlar ekoloji mücadelesi ve kadın özgürlük mücadelesidir. Bir araya gelinmesi yeni yol haritalarının çizilmesi açısından da büyük öneme sahip. Vakit daralıyor. Hızlıca hareket etmek gerekiyor. Aksi takdirde köprüden önceki son çıkışın son levhasında yazılanları okumak zorunda kalacağız: "Üzgünüz, sokak köpekleri için geç kaldınız."