Pınar Doğu

25 Şubat 2023

Depremden değil, soğuktan öleceğiz

Birçok Hataylı şehri terk etmek zorunda kaldı, yeniden dönmek umuduyla...

6 Şubat 2023, tam on şehrin tarihinde öncesinin ve sonrasının keskin bir şekilde ayrıldığı önemli bir moment artık. Hatay'da da ne şehrin görünümü aynı, ne de geride kalanların hayatı. 

Bu yüzden her depremzedenin yaşadıkları ayrı ayrı anlatılmaya değer. Acı ortak, yaşanmışlık biricik.

Antakya'da yaşayan Gülay Mübarek Habib'e depremin ertesi gününden itibaren sosyal medyadan ulaşmaya çalışanlar çoktu. Herkes merak içindeydi. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: 

"Biz çıktıktan iki saniye sonra evimiz yıkıldı. İş yerim de yıkıldı. Beş çocukla kendimi nasıl dışarı attığımı bir ben bilirim. Elektrik olmadığından telefonu şarj edemedim, ilk birkaç gün kimseyle iletişim kuramadım. Sosyal medyaya bakamadım. Yakınlarını aramak, hayatta mısın sorusunu sormak çok acı. Daha da acısı cevap alamamak. 82 kişiyi kaybettim. Sevdiğim, tanıdığım, yakınım olan 82 kişi. Tek tek saydım. Henüz haberini alamadıklarım da var. Geride kalmak çok zor. Bu acıyı tarif etmem imkansız. Kalbim ağrıyor kaç gündür. Çok öfkeliyim, çok üzgünüm."

Ailesiyle birlikte Defne'ye bağlı Aknehir köyünde şu an. İlk günden beri görmezden gelinen, hep sona bırakılan Hatay'da taş taş üstünde kalmadı, sağlam bina neredeyse hiç yok. Bazı depremzedeler sokakta kalıyor, bazıları seralarda, bazıları arabasında uyuyor. Gülay Hanım temiz su, yiyecek, ekmek gibi temel ihtiyaçların geç gelmesinden ve düzenli karşılanmamasından şikayetçi. 

"Bakkallarda hiçbir şey yok. Bebek bezi, ped, su ilk acil ihtiyaç duyduklarımızdı öncelikle. Fakat hepsi çok geç geldi, sonrasında gıda yardımı da kesildi. Burayı görmezden geldiler, sona bıraktılar."

Depremden dört gün sonra internete girebilmiş. Kendisinin ve köyün ihtiyaçlarını düzenli olarak tweet atıyor şarj sorunu yaşamasına rağmen. En başta da çadır ihtiyacı için defalarca çağrıda bulundu. Fakat gönderileceği söylenen çadırlar bir türlü gel(e)medi Aknehir'e. Depremin üzerinden neredeyse üç hafta geçtiği halde depremzedeler çadır bekliyor Hatay genelinde.

"İki odaya 23 kişi sığmaya çalıştık. Bebeğim bir buçuk yaşında. Artçılar oldukça her defasında aynı korkuyu yaşıyorum. Gece gündüz çadırsız, dışarıda, soğukta kaldık. Depremden değil, soğuktan öleceğiz diye korktum." 

Dün Defne'de 5 şiddetinde bir deprem daha oldu. Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel isyan ediyor: ''Duyun artık duyun. Vallahi yeter, bir çadır gönderemediniz. Bunun muhatabı kimse üstüne alınsın. Beni de Silivri'ye atın. Artık yeter." Hayat değil rant odaklı politikaların sonucunda her kesimden insanın canına mâl olan felaketler zinciri korku barajını tamamen yıktı. Doğruları söylemenin bedelini ödemeye hazır sesler daha yüksek perdeden hakkını arıyor. Hiçbir cezaevi mezar kadar soğuk değildir ne de olsa.

Hatay'a peyderpey gönderilen çadırlar talebi karşılamak için yetersiz. Henüz geçici barınma ihtiyacı dahi giderilmemiş depremzedelere haklı öfkelerini denetlemelerini, az daha sabretmelerini söylemek hayatında hiç kayıp vermemişlerin, acılarla sınanmamışların işi. Geride kalanlar kendilerine sıfırdan hayat kurmaya çalışırken kimsenin ahkam kesmeye hakkı yok. Hiç değilse bu kadar yas ahlakı olmalı herkesin.

Gülay Hanım'a gönderilen çadırı depremzedeler ve gönüllüler hep birlikte kuruyor.

"Bize çadır daha yeni geldi. Ama köyde kırktan fazla çadıra ihtiyaç var. Şehirden gelenler de eklenince köy iyice kalabalıklaştı. İki binden fazla kişi var şu an. Köy mezarlığında yer kalmadı. Ölenler üst üste gömülüyor."

* * *

Birçok Hataylı şehri terk etmek zorunda kaldı, yeniden dönmek umuduyla. Hatıralarındaki Hatay'ı bulabilmeleri, kent hafızasının sürdürülebilmesi için şehrin tarihi ve kültürel mimari doku baz alınarak yapılandırılması gerekli. Depremle birlikte öğrendik ki, Hatay'da Arapların, Ermenilerin yaşadığını bilmeyenler epey fazla. Mutfağının zenginliğini bu ortakyaşarlığa borçludur halbuki. Hz. İsa'nın havarilerinin Hıristiyanlığı ilk kez evrensel bir din haline getirdiği yerdir Hatay. Depremde ciddi hasar gören Habibi Neccar Camisi Hz. İsa'nın havarilerine canını verecek kadar inanan bir Antakyalının adını taşır. Tokaçlı köyünde bulunan ve depremde sadece çan kulesi ayakta kalan 700 yıllık Meryem Ana Ortodoks Kilisesi, dünyanın ilk mağara kilisesi kabul edilen St. Pierre Kilisesi, Hz. Musa'nın saplayıp su içtiği asâsının fidana dönüşüp yeşermesi sonucunda şimdiki halini aldığına inanılan Musa Ağacı, dağlardan gelen sellerden korunmak için M.S. 1. yy'da inşa edilen Titus Tüneli, tek Ermeni köyü olan Vakıflı köyü görülmesi gerekenler yerler olarak tavsiye edilir.

Suları giderek azalan Asi Nehri'ndeki taş köprüler. Roma kültürünün izlerini taşıyan kapılar. Bazısının alınlığında Davud'un yıldızı vardır. Bazısına çok dikenli akantüs oyulmuştur, inanışa göre kötü insanlar yaklaşamasın diye. Bir de Fatima'nın elini temsil eden kapı tokmakları. Tarihi evlerin geniş havuşunda kuyular, zebihler. Zokmak denilen çıkmaz sokaklar. Gezmeye gelenler için az çok bu kadardır Hatay. Halbuki doğup büyüyenler, ömrünü geçirenler için şehirle kurulan bağın varoluşsal bir nitelik taşıdığı muhakkak. Yaşayanlar için kentler hatıra ve duygu birliği oluşturur. TOKİ tipi evler Hatay'ın özgün kimliğini yok edecektir, yeni bir kıyım olacaktır. Önceki depremlerde konut vaatlerinin tamamen yerine getirilmediği göz önünde bulundurulursa, sürecin sıkı takipçisi olmak gerekiyor. Örneğin 2020 İzmir depreminden sonra vaat edilen beş bin konuttan sadece üç bini yapılmış, kura çekerek sadece 546'sı teslim edilmiş. 

Telâfisi imkânsız kayıpların yasının ömür boyu tutulacağı ve kollektif bellekten kolay kolay silinmeyecek bir kıyım yaşandı. Uzaktan bakmakla içinde olmanın mesafesi hiç bu kadar açılmamıştı. Her felâketin kendi kelimeleri vardır. Başka felaketler için söylenenler dolduramaz anlatılamayanın boşluğunu. Acının kendisi dil olur böyle zamanlarda. Sadece felâketin kendisi değil felâketin sonrası da felakettir.

Barınma, yiyecek gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadan bir de normalleşme dayatması var. Depremzedeler hayatla yeniden bağ kurmaya çalışırken, akıl öğretmeyen, basmakalıp tavsiyelerden uzak samimi iletişimin iyileştirici gücü daha fazla. Geride kalanların acısını ne kitaplar ne şarkılar geçirebilir. Mağduru sadece adalet iyileştirir.

Deprem kısa sürüyor belki ama etkisi yıllara yayılıyor. Acının tarifinin yeniden yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. Kalanların yasına saygı duymalı, dayanışmayı sürdürmeli, bu felâkette imzası bulunanlardan hesap sorma kararlılığımızı korumalıyız.