Özlem Yalım

22 Eylül 2019

Uçan arabalar

Waterman, "Neden uçakların kuyrukları olmak zorunda ki?" gibi basit bir sorunun etrafında tüm yaşamı boyunca pek çok denemeye imza attı

Drone teknolojisi, Türkçemizdeki kullanımı ile insansız hava araçları (İHA) yaygınlaştıkça, geçmişten bu yana hayalleri süsleyen "uçan araba" ideali, gündemde daha fazla yer kaplamaya başlıyor.

Wright kardeşlerin 17 Aralık 1903 yılında gerçekleştirdikleri uçuştan sadece 6 yıl sonra 15 yaşında bir genç olan Waldo Waterman ilk uçan otomobil hayalinin peşinde koşmaya başlamıştı. Waterman, "Neden uçakların kuyrukları olmak zorunda ki?" gibi basit bir sorunun etrafında tüm yaşamı boyunca pek çok denemeye imza attı ve geçirdiği onlarca kaza sonrasında kırılmadık kemiği de kalmadı.

Eğitimini Berkeley'de hava mühendisliği (aeronautical engineering) bölümünde tamamladıktan sonra Amerika Savunma Bakanlığı'na bağlı okullarda havacılık dersleri verdi. 1932'de hayata geçirdiği Whatsit isimli uçan nesne, yine de uçan bir arabadan çok kuyruklu bir uçağa benziyordu. Çünkü uçan bir makinedeki kuyruk, ona hem dengeyi, hem de hava akışındaki aerodinamiği sağlayan hafif bir çözümdü. Waterman, kuyruğu kaldırmış, bunun yerine aynı görevi görmek üzere kanatları genişleterek kokpiti bu kanatların üzerine yerleştirmişti. Makine ağırdı ve hiçbir zaman başarılı olamayıp çok sayıda kaza yaptı.


Whatsit 1932

Bu süre içerisinde, örneğin otomobil üreticisi olan Henry Ford, bir uçan otomobil ideali içinde değildi; 1927'de geliştirilen ve hiçbir zaman hayata geçirilmeyen Flivver, daha çok kompakt bir uçak konseptiydi. Gerçekleştirdiği kazalar üzerine Ford bu alanda ilerlemek yerine, tüm gücünü otomobil endüstrisine verdi; havacılık zorlu bir işti. Ford'un 1927 tarihli Flivver'ın filmine şuradan ulaşabilirsiniz:

Waterman, devlet tarafından 1935 yalında açılan bir yarışmaya başvurdu ve burası için geliştirdiği yeni protototipi Arrowbile için iyi bir finansal destek sağladı. Bu destek ile geliştirdiği ve bugün Smitshsonian müzesinde ilk uçan otomobil olarak sergilenen Arrowbile (sonradan Aerobile olarak anıldı) ilk uçuşunu 21 Şubat 1937 yılında gerçekleştirdi. Waterman'ın ilk prototiplerini andıran bu model, iki kişilikti ve karaya indiğinde kanatları geri çekilerek otomobil görünümüne kavuşuyordu.


Arrowbile 1937

Bu denemeyi takiben o dönemde güçlü bir motor üreticisi olan Studebaker, bu makineye yatırım yapma kararı aldı ve Waterman'a 5 adet sipariş verdi. Bu üretimler takip eden yıllarda gerçekleştirildi; üç tanesi Santa Monica'daki fabrikadan Cleveland'a kadar 3315 km'lik ilk uçuşlarını başarıyla gerçekleştirdi.

Bu denemeler devam ederken, havacılıkta, yani uçak üretiminde büyük gelişmeler art arda yaşanmaya başladı ve 1938 den itibaren pazarda kimsenin uçan bir arabaya ilgisi olmadı. İnsanlar ya arabalara ya da uçaklara ilgi gösterdiler. Uçan araba üretmek pahalı bir yatırımdı ve bu yatırımı bireysel kullanımlara entegre etmek iyi bir ekonomik denge sağlamıyordu; tek kişilik uçaklar gittikçe hafifleşen, hızlanan yapılara bürünüyor; diğer yandan motor üretimi güçlendikçe toplu taşıma amaçlı uçakların üretilme ideali artıyordu. Waterman tüm üretimlerine 1957 yılına dek devam etti ve macerası burada son buldu.

Sözünü ettiğim dönem içerisinde Amerika'daki patent ofisine 80 civarında uçan otomobil kaydı yapılmıştı. Bazıları uçmayı başarsa da büyük kısmı sadece patent kayıtlarında kaldılar. Bunların arasında Glenn Curtiss'in 1917 tarihli Autoplane'i, 1940'ta geliştirilen ve iki kapılı bir sedan otomobil ile uçak kanatlarının birleşiminden ibaret olan ConvAirCar, İngiltere ve Kanada ortaklığında 1940'ta geliştirilen Avrocar sayılabilir. Kanada tasarımı Avrocar'ın estetiği benzerlerinden oldukça farklıydı. Efsaneleşmiş UFO söylemlerine zemin hazırlayan araçların bu olduğu halen tartışılan bir konu. 1957 yılına kadar yüzbinlerce Avro harcanan bu modelin çalışmaları 1960'lara kadar sır olarak saklandı ve bir rivayete göre Hitler de bu tasarımla yakından ilgilendi.


Avrocar

Bu dönemin patent kayıtlarındaki diğer iki uçan arabanın hikayesi daha diğerlerinden bir adım öne çıkıyor. Bunlardan biri 1946 yılında Robert Fulton tarafından üretilen Airphibian. Fulton, araba fikrini uçurmaya çalışmaktansa, uçak fikrini karayoluna uyarlamayı tercih etmişti. Bu uçak, karaya indiğinde, uçmasını sağlayan kanatları ve diğer parçaları beş dakika gibi kısa bir zaman içinde çıkarılarak karayoluna adapte edilebiliyordu. Bir bakıma Waterman'ın yaklaşımı gibiydi ancak uçuş performansı Waterman'ın üretimlerinden daha başarılıydı. Airphibian, bu özellikleri ile FAA, Federal Havacılık Yönetimine bağlı Sivil Havacılık Birimi'nde sertifika alan ilk uçan otomobil oldu.


Airphibian

Bu tasarımdan ilham alarak daha sonraları Maulton Taylor'un geliştirdiği Aerocar, belki de en bilinen uçan araba konseptlerinden biri oldu. Bu aracın üretimi için Ford bir kez daha ilgi gösterdi ancak o dönemin petrol krizi bu yatırıma imkan vermedi.

1960'lardan bu yana bu alanda sürekli olarak yatırım yapan ve milyonlarca dolar harcayan öncü isimlerden biri de Dr. Paul Moller. Moller'ın Skycar ismi altında toplayabileceğimiz pek çok modeli 80'li yıllarda defalarca başarılı uçuşlar gerçekleştirdi. Bu aracın tasarımı, belli ki Avrocar prensipleri üzerine inşa edilmişti. Uçan daireyi anımsatan bu dairesel tasarım her ne kadar başarıya ulaşsa ve satışa hazır hale getirilse de bir türlü satışa sunulamadı; takdir edesiniz ki, uçan bir aracı özel kullanım için satmak üzere ilgili yasal, güvenlik ve trafik düzenlemeleri hazır değildi. 2000'li yıllarda firmanın başına bir takım yolsuzluk davaları sarıldı ve şaibeli bir biçimde iflasa bile sürüklendi.

Skycar'ın 2001 modelinin deneme sürüşüşünü şuradan izleyebilirsiniz:

Yılmayarak çalışmalarına devam eden ve yine Kanadalı olan bu mühendis bugün 82 yaşında. Hayatını adadığı ve aslında bir tür başarıya da ulaştığı makinesi için lisans alamadı belki ama bu aracı, E-bay üzerinden 2016 yılında açık arttırma ile satışa sundu. Gerekli sertifikasyonu alamadığı için hiçbir zaman uçuramayacağınız bu araç 600 dolarla başladığı açık arttırmada 2017 yılında 5 milyon doları görmüştü. Şu anda ne satılıp satılmadığını; satıldıysa da kime satıldığını bilmiyoruz. Ne E-bay deki açık arttırma sitesi, ne Mollar International firmasının kendi web sitesi ne de Twitter hesaplarında 2017'den bu yana bir hareket, bir iz yok.

Kuşkucu yanım, 60'lardaki Avrocar ve Skycar'ın talihini zihnimde tek bir adreste birleştiriyor, ama oralara pek girmeyeyim.

Moller'ın 1989'dan beri tanıttığı tasarımının bugünkü drone'ların atası olduğu belirtiliyor. Tasarımlarında 4 lü, 8 li döner jet motoru kullanmıştı ve büyük ihtimalle asıl sorunu yaratan bu ileri teknolojiydi, zira bu motorlar karbondioksitten on kat daha fazla çevresel zarara sahip metan gazı içeren bir gaz karışımı kullanıyordu ve bu yakıt bireysel kullanım için piyasa gereksinimlerine adapte edilemedi.

Firmanın İcat ettiği jet motorları ise yaygın yakıtlar ile özellikle yarış arabaları için çokça tercih edildi ama yine de bu ticaret, mühendisin gereksinimi olan finansal sorunları bir türlü karşılamadı. Bir röportajında Moller, bir türlü satışa sunulamayan araçları için hem bu tür bir kaynak sorunundan , ilgili mevzuatların olmamasından ve çevresel kaygılardan bahsediyordu. Yine bu son röportajında, medyanın yanı sıra CIA ve FBI yetkililerine de deneme uçuşları yaptığını, çok etkilendiklerini belirtiyor ve "bu konuda daha fazla bilgi veremem" diyor.


Moller ve geliştirdiği Skycar araçları

Ne tesadüftür ki, Airbus, Audi ve Italdesign ortaklığı ile geliştirilen uçan araba konseptinin tanıtımı da 2014'lerden sonraya denk geliyor. Havacılık, otomobil ve tasarım dünyasının önde gelen isimlerinin birlikteliğinden doğan bu oluşum, kendi alanlarında yıllara yayılan deneyimlerini ve güçlerini buluşturup, ilk duyurulmasından itibaren üzerinden en az 4 yıl geçtikten sonra, ilk kez 2018 de Geneva'daki otomobil fuarında ve Amsterdam'daki Drone Haftasında deneme uçuşunu gerçekleştirdi. Bu uçan araba bir taksi konsepti; ismi Pop.Up.Next.

Bu ilk test sürüşünde, drone'a eklenmiş olan sürücü kabini yerde bırakıldı ve araç, seyrine insansız hava aracı olarak devam etti. Uçurulan model 1:4 ölçeğinde idi. Audi'nin IT den ve kaynak geliştirmeden sorumlu yönetim kurulu üyesi verdiği demeçte oldukça uzun bir süredir üzerinde çalıştıkları bu projenin on yıl gibi kısa bir süre içerisinde hayatlarımıza entegre olacağının altını çiziyor.

İşbirliği kapsamında 1968 yılından bu yana ulaşım araçları ve motor tasarımında uzmanlaşmış olan İtalyan Italdesign firmasının deneyiminden ve tasarım uzmanlığından faydalanan Audi, havacılık ve müşteri deneyimleri konusunda da Airbus'ın hizmet kuruluşu Voom ile ortaklaşa çalışmalar sürdürüyor.

Uzun bir süredir Voom ile birlikte, havada Airbus ile uçuş deneyimi sonrası karada Audi araçların müşterileri beklediği ve diledikleri yere ulaştırdığı bir servis zinciri üzerinde Ar-Ge yapan Audi, böylece kullanıcıların ihtiyaçlarını iyi gözlemleyebildiklerinin altını çiziyor.

Airbus ve Audi, bu yılın başlarında Audi'nin merkezi olan Ingolstadt'da bir de uçan otobüs denemesine imza attılar. Üç firmanın uzmanlıklarının yanında Ingolstadt Üniversitesi'nin de destekçi olduğu bu ulaşım aracı CityAirBus için yetkililer, "dolaşıma girmesi an meselesi" ifadesini kullanıyorlar.

Teknolojik yeterlilikler ve tasarım gereksinimlerinin belli standartlarda zaten on yıllardır aşıldığı uçan arabaların hayatlarımıza bugünlere kadar girememesinin temelinde ekonomik, yasal ve güvenliğe dayalı problemler bulunuyordu. Bu sorunların aşıldığı noktada ise bu araçların ne amaçla kullanılabileceği üzerinde araştırmalar yapılıyor çünkü bireysel olarak bu araçların kullanılabilmesi için kişilerin öncelikli olarak bir servet ödemesi gerektiği açık; diğer yandan algısal bağlamda alışıldık güvenlik endişelerinin de yıkılması gerekiyor. Avrupa Birliği tarafından akıllı kentler ve kentsel ulaşım alanında sağlanan çeşitli fonlar ile pek çok enstitü, üniversite ve özel şirket yıllardır insanlı ve insansız hava araçlarının faydalı ve güvenli bir biçimde dolaşıma girmesinin sağlanması adına araştırmalar ve test uygulamalar yürütüyor. Pop.Up.Next uçan taksi konsepti de bu çalışmaların bir ürünü. Bu tasarımı detaylı olarak görebileceğiniz ve ardındaki hikayeyi izleyebileceğiniz video şurada:

Diğer bir birliktelik Airbus'un rakibi Boeing ve Uber arasında kuruldu. Boeing'in, kentsel ulaşımda servis ağı yaratarak önemli bir konuma ulaşan Uber ile ortaklığı belki de bu yarışta bir adım önde konumlanmasını sağlıyor, zira Uber yetkilileri Uber Air'ın 2023 de hizmete sokulabileceğini bildiriyor. Aracın test sürüşü performanslarının ve teknolojik alt yapısının Audi- Airbus ortaklığındaki prototiplerden oldukça geride olduğunu da belirtelim.


Uber Air – Boeing aracı

Dünyadaki gelişmeler özetle böyle.

Bu yazıyı yazmama ilham veren gelişme, geçtiğimiz hafta İstanbul'da düzenlenen Teknofest kapsamında ilk kez görücüye çıkan ve açıkçası bu yıla kadar geliştirildiğinden bile haberdar olmadığımız "Türkiye'nin yerli ve milli uçan arabası" olarak tanıtılan "Cezeri" oldu. Aşağıdaki videodan takip edebileceğiniz üzere, bu aracı 9 ay gibi kısa bir sürede "toplamışız". "Boeing, Airbus gibi firmalar yıllarca üzerinde çalışırken, biz dokuz ayda tamamladık" diyor üretici firmanın yetkilisi.

Tasarımı yukardaki örneklerden de görebileceğiniz üzere pek de orijinal olmayan bu aracı bu kadar kısa sürede toplamış (!) olmamız sanıyorum büyük bir atılım. Araç bir saatin altında süreyle 100 km/saat hızla, 80 km menzile uçabilecekmiş ancak bu bilgiler şu anda deneme sonucu değil; yetkilinin belirttiğine göre "yazılımsal" olarak ifade ediliyor. Gövdesi karbon fiberden imal edilecek Cezeri, yapay zeka ile yönetilecekmiş.

Selçuk Bayraktar'ın sahibi olduğu Baykar Makine tarafından gerçekleştirilen bu cihazın üretimini de kapsayan firma faaliyetlerini ve üretimini artırmak için devlet desteği verildiği haberleri de 5 Eylül tarihinde yayınlandı. Resmi Gazete'de yayınlanan 1504 sayılı kararla şirkete bu kapsamda 600 milyon lira yatırım yapılacağı duyuruldu. Bu yatırımla 24 Akıncı drone'ları ile birlikte başka İHA'ların üretimi için de kapasitenin artırılacağı belirtiliyor ve eğer sekiz yıl içinde yatırım tamamlanmazsa Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından dört yıl ek süre verilebileceği ifade ediliyor. 

Cezeri'ye ait olarak yapılan çalışmalara ilişkin bir de aşağıdaki eskizler ve fotoğraflar sosyal medya hesaplarından paylaşılmıştı.

Kendi adıma gelişmeleri heyecanla bekliyorum!


Selçuk Bayraktar'ın Twitter hesabından paylaştığı Cezeri'nin eskizlerinden biri