Biliyorsunuz, bu aralar memlekette bir barış havası var, altı çok doldurulmamış da olsa, daha fazla insanın ölmeyeceği, olur olmaz yerlerde bomba patlayıp sivillerin canının yanmayacağı bir ülke hayali herkesi heyecanlandırdı. Bu güne kadar en keskin milliyetçi söylemleri kullananlar dahi ‘ etnik kimlik insanın şerefidir, kimse etnik kimliği nedeniyle ayrımcı bir muameleye maruz kalmamalıdır’ der durur oldular.
Bu sözlere tabii ki itiraz edecek bir şey yok, gerçekten de seçmediğimiz ve dünyaya gelmek suretiyle otomatikman kazandığımız fiziksel ırki özelliklerimiz ve ana dilimiz gibi özellikler bir ayrım meselesi olmamalı, bunu yapanlar da cezalandırılıp teşhir edilmeli… İnsanlığın ve medeniyetin ulaştığı nokta bunu gerektiriyor çünkü… Artık açık açık ırkçılık ve etnik ayrımcılık yapmak bir şekilde (Hitler ve şürekası sayesinde) ‘ayıp’ sayıldığından kolay kolay ifade edilmiyor, satır aralarında okunabiliyor ancak, belki de ayrımcı söylem kullanan da yaptığının farkına varmıyor. ‘ Ne Ermeniliğimiz ne Yahudiliğimiz affedersiniz ne Rumluğumuz kaldı, ya da ‘ biliyorsunuz bay Kemal Alevidir’ sözlerinde olduğu gibi... Bu farkında olunmayan ( umalım ki öyle olsun) dile yapışmış ayrımcı söylemin psikolojisi ayrı bir yazıyı hak eder…
Toplum olarak etnik kimliğin şeref olduğu konusunda uzlaştık, bu çok iyi bir gelişme tabii ki de keşke bu kadar bedel ödenmeseydi bu noktaya gelinmesi için…
Cinsel kimlik konusunda ise aynı toleransı nedense bulmak kolay değil. Bunun biraz da ‘cinsel tercih’ kavramının yıllar yılı yanlış kullanılması ve insanların cinsel kimliklerinin sanki bir ‘tercih’ yaparak oluştuğuna dair inancın kökleşmesiyle ilgili olduğuna inanıyorum. Medyada ‘benim cinsel tercihim farklı’ diyen eşcinsel ünlülerin de maalesef buna katkısı oldu. Psikiyatrik açıdan baktığınızda cinsel tercih anlam ifade eden bir tanımlama değil, en fazla ‘Mertcan ı değil de Berkcan ı tercih ettim’ şeklinde kişisel anlamı ile var olabilir: hepimiz cinsel anlamda yakınlaşmak amacıyla birilerini seçeriz, ‘tercih ederiz’, bu tercihimizi yetiştiriliş biçimimiz, güzellik anlayışımız, sosyal ve eğitimsel denklikler ve bazı evrimsel biyolojik faktörler belirler. Kadınlarda büyük göz , büyük göğüslülük ve geniş kalçalar, erkeklerde geniş omuzlar ve büyük göğüs kafesi gibi bazı bilinen özellikler muhtemelen sağlıklı bir doğurganlığa işaret ettiğinden karşı cins açısından hep çekici bulunurlar.
Cinsel yakınlık için seçtiğimiz kişiler genelde cinsel kimliğimizle uyumludur, heteroseksüel cinsel kimlikli erkekler kadınları, heteroseksüel cinsel kimlikli kadınlar da erkekleri seçerler. Cinsel kimliği eşcinsel olanlar ise hemcinslerini seçerler. Giderek karışıyor gibi ama biraz daha açmak gerekli, hangi cinsi çekici bulduğumuz ‘cinsel yönelim, spesifik olarak ‘Ayşe’yi mi Fatma ‘yı mı Mehmet’i mi seçtiğimizi cinsel tercihtir. Cinsel yönelimi karşı cinse olan heteroseksüel birisi yoksunluk koşullarında (örneğin yatılı okul, cezaevi, savaş vb) hemcinsi ile cinsel yakınlaşma yaşayabilir, ama bu o kişinin cinsel kimliğini eşcinsel yapmaz.
Şimdi can alıcı soruya geliyoruz, Cinsel kimlik çeşitli biyolojik faktörlerin etkisiyle daha anne rahminde şekillenen bir kavram, büyük çoğunlukta da dış genital yapılanmayla beyin cinsiyet farklılaşması paralel oluşuyor ancak bazı istisnai durumlarda ( yaklaşık %5) dış genital yapılanma ile beyin cinsel kimlik oluşumu paralel gitmiyor ve ortaya eşcinsel bir bebek geliyor. Yani bebeğin gözü kaşı neyse cinsel kimliği de öyle oluşuyor (bkz .Eşcinselliğe bilimsel ve objektif bakabilmek) .
Eşcinsel bireyler yönelimleri hemcinslerine olduğu halde, dışsal görünümlerinin erkek veya kadın olmasından rahatsızlık duymuyorlar. Daha efemine veya erkeksi davranabilmekle birlikte cinsiyetleriyle ilgili bir huzursuzlukları olmuyor. Hatta karşı cins gibi görünmek veya davranmaktan hiç de hoşlanmayabiliyorlar. ‘Transvestik fetişizm’ denen , karşı cinsin kılığını kıyafetini giyerek cinsel uyarılma sağlama durumu ise heteroseksüel veya eşcinsel olmaktan bağımsız bir şey, heteroseksüel olup, transvestik fetişist olmak da pekala mümkün...
Oysa transseksüalite denilen durum daha farklı, burada klasik bir eşcinsellik durumu gözlenmiyor, transsekssüel birey, içinde bulunduğu bedeni istemiyor, bu bedenin içine hapsolmuşluk duygusu yaşıyor, cinsel olarak kendini ait hissettiği, cinsel kimliğe ait kıyafetleri giymekten, onlar gibi davranmaktan haz alıyor. Transseksüel bireylerin arasından imkan bulanlar, belirli bazı prosedürlerden geçerek cinsiyet değiştirme operasyonlarıyla cinsel kimliklerine uygun bedene kavuşabiliyorlar. Son günlerde genç bir oyuncunun cinsiyet değiştirmesiyle ülkenin gündemine gelen bu operasyonların oldukça zahmetli cerrahi işlemlerden oluştuğunu, psikolojik açıdan da hiç kolay olmadığını, kimsenin sırf ‘tercih’ten dolayı böyle bir yola girmeyeceğini de söylemekte tekrar tekrar fayda var. Transseksüel bireyler bu ameliyatları neredeyse bir ‘zorunluluk ‘ olarak görürler. Transseksüel veya eşcinsel olmak sonradan değiştirilebilen, bir tedavi ile ortadan kaldırılabilen durumlar değiller. Esmer bir kadın sonradan ‘çakma ‘ sarışın olabiliyor ama eşcinsel birey ‘çakma erkek veya çakma kadın’ olamaz, başka bir cinsel kimliğe dönemez, transseksüel bireyler de zaten çakma değil gerçekten ruhlarında hissettikleri cinsel kimliğe uygun vücutlara sahip olmak isterler.
Etnik ayrımcılık dünyada pek son bulacak gibi değil, Ülkemizde bu etnik kimlikler meselesinin ‘şeref’ düzleminde konuşuluyor hale gelmesi umarım barışa zemin hazırlar ama etnik kimlik eğer şeref ise onun kadar doğuştan ve seçimsiz gelen cinsel kimliğin de en az onun kadar ‘şeref’ olduğu noktasına gelmeden gerçekten ‘uygar ’bir ülke olunamayacağını ne zaman anlayabileceğiz? Umalım ki bir 30 sene de bunun için geçmesin…