Özgür Atılgan

Özgür Atılgan

09 Mart 2025

Aile işletmelerinin iki yüzü

Aile işletmelerinin işletmeye benzersiz ve taklit edilemez bir rekabet avantajı sağlayan aile unsurunun olumlu yönlerinden faydalanmak ve olumsuz yönlerini mümkün olduğunca azaltmak için diğer işletmelere göre daha uyanık ve daha dikkatli olmaları şarttır

Aile işletmeleri üzerine yapılan çalışmalar genellikle iki gruba ayrılır. Birinci grup çalışmalar aile işletmelerini daha iyimser bir bakış açısıyla ele alarak bunları tüm dünya ekonomilerinde büyümenin ve kalkınmanın itici gücü olarak görür. İkinci grup ise aile işletmeleri hakkında karamsar bir bakış açısına sahiptir. Bu gruptaki çalışmalar aile işletmelerindeki aile içi huzursuzlukların eninde sonunda iş ilişkilerine sirayet ederek işletmenin sonunu hazırladığını ve ayrıca aile üyelerinin çoğu zaman tüm paydaşların menfaatlerinden çok kendi bireysel çıkarlarını maksimize edecek kararlar aldıklarını iddia eder. Aslında her iki grubun da haklı olduğu yönler var.

Birinci grup aile olmanın bir işletme için benzersiz ve taklit edilemez bir rekabet avantajı sağlayan somut bir kaynak olduğu argümanını savunur. Bu kaynağın içinde birbirini yakından tanıyan insanların sevgisi, bağlılığı, güveni, birbirleri için ekstra çabalamaları ve kimi zaman neredeyse telepatik düzeyde kurdukları iletişim vardır. Yine bu argümana göre, aile liderlerinin yarattığı değerler, işletmeye kendine özgü bir kültürel kimlik kazandırır. Bu kültürel kimlik gerek aile üyelerinin gerekse de aile üyesi olmayan profesyonellerin firmayı yalnızca bir maddi varlık olarak değil sahip çıkılması gereken bir yadigâr olarak görmesini sağlar. Birçok bilimsel kanıt, aile şirketlerinin iyi yönetildikleri sürece aile işletmesi olmayan rakiplerinden daha iyi performans gösterebildiğini ortaya koymaktadır. Şunu unutmamalıyız ki, ortalama bir aile işletmesinin ömrü kısa olsa da dünyadaki en uzun ömürlü işletmelerin hemen hemen hepsi aile işletmesidir. Bunun en iyi örnekleri şüphesiz 705 yılında Japonya’ da kurulan ve hala aynı aile tarafından yönetilen bir otel işletmesi olan Nishiyama Onsen Keiunkan, 1000 yılında Fransa’ da kurulan bir şarap üreticisi olan Château de Goulaine ve yine 1304 yılında Almanya’ da kurulan ve faaliyetine hala devam eden başka bir otel olan Hotel Pilgrimhaus gibi işletmelerdir. Türkiye’nin en eski işletmeleri Hacı Bekir Lokum ve Akide Şekerleri, Vefa Bozacısı, Hafız Mustafa ve Kuru Kahveci Mehmet Efendi yine aile işletmeleridir ve günümüze kadar gelmiştir.

Bununla birlikte, aile işletmelerine karamsar olarak yaklaşan ve “aile” kavramının olumsuz yönlerine vurgu yapan ikinci grup çalışmaların da argümanları oldukça güçlüdür. Gerçekten de aile kavramının aile işletmeleri bağlamındaki olumsuz yönlerinden biri aile içindeki husumetlerin veya akraba kayırmacılığının profesyonel alana yansımasıdır. Bu işletmelerde, aile üyeleri mantık yerine duygularla hareket edip yanlış kararlar verebilir veya gerekli becerilere sahip olmadan yönetime gelebilir. Bir diğer önemli risk ise aile üyelerinin şirketin ve şirketin tüm paydaşlarının menfaatleri yerine kendi kişisel çıkarlarına odaklanmalarıdır. Ayrıca, liyakat yerine kan bağı ve aile bağlantıları nedeniyle yapılan yanlış atamalar diğer bir deyişle nepotizm aile işletmelerinde sıkça görülür ve tüm organizasyonu zehirleyebilir. Halefiyet süreçleri ise bazı aile işletmelerinin yönetmekte zorlandığı en sıkıntılı süreçlerdendir. Tarih boyunca birçok aile işletmesi, yanlış yönetilen halefiyet süreçleri nedeniyle trajikomik çöküşler yaşamıştır. Bu durum, Shakespeare’in eserlerindeki dramatik taht kavgalarına benzetilebilir. Aile içindeki çekişmelerde King Lear gibi bırakmak istemeyenler, Richard III gibi kendi çıkarlarını korumak için tehditleri ortadan kaldırmaya çalışanlar ve Hamlet gibi, gücü ele geçiren üst düzey akrabalarına şüphe ve öfke duyanlar bulunur. Sonuç olarak, pek çok aile işletmesi, taht için savaşan kıskanç prenslerin mücadelesine sahne olur.

Aile işletmelerindeki taht kavgaları hikayelerinde en tipik örneklerden biri 1921’de Guccio Gucci tarafından Floransa’da kurulan Gucci firmasınınkidir. 1953'te Guccio’nun ölümünden sonra şirket bir süre iki oğlu tarafından yönetildi. Bununla birlikte esas liderin kim olduğu belli değildi ve nitekim 1980’lere gelindiğinde, ailenin farklı üyeleri arasında taht kavgaları başladı. 1983’te, Maurizio Gucci, amcası Aldo Gucci’yi saf dışı bırakarak şirketin kontrolünü ele geçirdi. Ancak, Maurizio’nun liderliği diğer aile üyeleri tarafından asla kabullenilmedi ve aile üyeleri birbirlerine karşı pek çok dava açtılar. 1987 yılına gelindiğinde Gucci ailesi ile ilgili toplam 18 dava vardı. Açılan davalar ciddi finansal sorunları da beraberinde getirdi ve 1988'de Bahreyn merkezli yatırım şirketi Investcorp, Gucci hisselerinin çoğunu satın aldı. 1993’te ise Maurizio, kalan hisselerini de satarak Gucci’yi tamamen aile dışına çıkardı ve böylece Gucci ailesi, kendi kurduğu şirket üzerindeki tüm kontrolünü kaybetti. Son olarak Gucci 2004 yılında Fransız lüks devi Kering tarafından satın alındı ve günümüzde hala dünyanın en değerli moda markalarından biri olarak yoluna devam ediyor.

Bu bağlamda, aile işletmelerinin işletmeye benzersiz ve taklit edilemez bir rekabet avantajı sağlayan aile unsurunun olumlu yönlerinden faydalanmak ve olumsuz yönlerini mümkün olduğunca azaltmak için diğer işletmelere göre daha uyanık ve daha dikkatli olmaları şarttır. Bu noktada, özellikle aile işletmesi kurucusuna büyük iş düşüyor. Kurucuların, öncelikle aile bireylerinin şirket içindeki görevlerini net bir şekilde tanımlaması ve ailevi konular ile işletme konularını ayrıştıran bir yönetim mekanizması oluşturması gerekmektedir. Yine kurucunun liyakata önem vermesi elzemdir. Bu doğrultuda, görev dağılımı yapılırken sadece aile bağları değil yetenek, bilgi, beceri ve uzmanlık esas alınmalıdır. Bununla birlikte kurucunun aile içinde meydana gelebilecek potansiyel negatif çatışmalara karşı önleyici tedbirler alması da çok önemlidir. Negatif çatışmaları yumuşatmak için açık bir iletişim şarttır. Çatışmaların şiddetlendiği durumlarda danışmanlardan destek alma seçeneği de kurucu tarafından düşünülmelidir. Tüm bunlarla birlikte, kurucunun erken bir halefiyet planlaması yapması da sorunsuz bir liderlik değişimi için hayati önem taşır. Kurucu ne zaman bir kenara çekilip liderliği devretmesi gerektiğini bilmeli, yerine kimin geçeceğini daha liderliği devretmeden belirlemeli ve bunu herkesle paylaşmalıdır. Tüm bu öneriler, aile işletmelerinin rekabet avantajlarını sürdürmelerine ciddi bir katkı sağlayacaktır.