Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün genel sekreteri Jean-Francois Juillard ülkelerin basın özgürlüğü ve gazetecilere yönelik tehditler üzerine bir sunum yapıyor. Sunumda geçen bir resim ülkelerin “despot” başkanlarını gösteriyor. Gösterilenlerden biri Fidel Castro. Hal böyle olunca Küba Büyükelçisi söz istiyor ve önceden hazırladığı konuşmayı okuyor; yaklaşık 5 sayfa. Örgütü CIA’e hizmet etmekle suçluyor, açıkça. Üzerine tartışma karşılıklı suçlamalar ve savunmalarla devam ediyor. Aynı tabloda Kim Jong İl’in de resmi var. Üstelik basın özgürlüğünün “en kötü” bulunduğu ülke Kuzey Kore. Kuzey Kore’nin Büyükelçisi de bir o kadarlık konuşma okuyor; örgütü yine ajanlıkla suçluyor. Bu konuşmalar Unesco’yla İsveç Enstitüsü’nün ortaklaşa düzenlediği “İfade Özgürlüğü” konulu bir uluslararası sempozyumda geçiyor. STK’lar konuşuyor devlet temsilcileri ise bu bilgileri reddediyor.
Bu konuşmalar önemli. Dünya çapında, hangi ülkede kaç gazetecinin öldürüldüğü kaçının da hapiste olduğu, basın özgürlüğüne yönelik yeni tehditler canlı örnekleriyle anlatılıyor. Örneğin İran’da şu an 37 gazeteci hapiste, diyor Sınır Tanımayan Gazeteciler. Afrikalı Gazeteciler Federasyonu Başkanı Ömer Faruk Osman ise son bir yılda Afrika’da 32 gazetecinin öldürüldüğünü söylüyor. Basın özgürlüğü sadece Afrika, Kuzey Kore ya da benzeri “karnesi kötü” ülkelerde tehdit altında değil. Batıdan Macaristan, Bulgaristan, Fransa ve İtalya örnekleri de veriliyor. Elbette bir itiraz da Macaristan Büyükelçisi’nden geliyor.
Araştırmacı Gazetecilik
Gazetecilere yönelik cinayetler artık UNESCO’nun kapsam alanında. Gazetecilik mesleği medya tekelleşmesinden kaynaklanan otosansür tehdidi, çatışma bölgelerinde öldürülme ihtimali, çıkar çetelerine dokunduğu için öldürülme ihtimallerinin hepsi farklı oturumlarda ele alınıyor. Araştırmacı gazetecilik, kamu yararı gözetmesi bakımından önemle karşılanıyor ancak gazeteciliğin bu alanını da yeniden ele alınması gerekiyor, genel bakış bu şekilde.
UNESCO bundan iki yıl kadar önce, El Cezire ile ortak bir kitap hazırladı. “A manual for investigative journalism” kitabı, UNESCO’nun bu alandaki kriterleri belirleme ve haberciliği bu ilkelere göre şekillendirme amacını da özetliyor. Propublica gibi internet sitesi örnekleri de, dünyada, alternatif ve dürüst haber sitelerinin de olabileceğini gösteriyor.
Cezasızlık
Cezasızlık (impunity) kavramı da toplantılarda uzunca yer alıyor. Devletlerin ifade özgürlüğünü ihlal eden yaklaşımları ile gazeteci cinayetlerinin “cezasız” bırakılması, dava süreçlerinin izlenmemesine özellikle “Basın Özgürlüğü ve Gazetecilerin Güvenliği” oturumunda değiniliyor. Cezasızlık, insan haklarının ihlalleri hepsi birbirinin içinde konular. Biri diğerini ihlal ettiği zaman kamuoyunun bile hakkı da elinden alınıyor.
Türkiye’de Sınır Tanımayan Gazeteciler’in indeksinde kırmızıyla gösteriliyor; yani basın özgürlüğüne yönelik tehditler yoğun.
Peki, dünyada gazetecilere yönelik devlet baskısı hangi kavram üzerinde odaklanıyor? Buna yanıt Omer Faruk Osman’dan geliyor: “ulusal güvenliği tehdit”ten. 11 Eylül sonrasında güvenlik bakımından hassaslaşan bir ülkede ulusal güvenliğe yönelik tehditler her an kapsam değiştirebilir.
Arap dünyasında oto-sansürün arttığı görüşü de bugünün karışan ülkelerinin tablosunu da ortaya seriyor.
Alternatif medya dediğimiz mikro-bloglar (twitter), bloglar ve sosyal medya siteleri bir çıkış kapısı olarak görülüyor. Ve elbette bu mecraların finansal destek problemi de bir soru işareti olarak ortada kalıyor.
Bir tiyatro havasında geçen çekişmelerin ardından toplantıdan bir başka cümleyle çıkıyorum; başka bir dünya mümkün ama yol nereden geçecek?