Özge Mumcu

20 Mart 2013

Süreç nerede bitecek?

Merkez medya diye tanımlayacağımız mecrada görece sakin bir dil mevcut. Tekne, BDP vekilleri ve MİT görevlileriyle beraber İmralı Adası’ndaki iskeleye yanaşıyor

Merkez medya diye tanımlayacağımız mecrada görece sakin bir dil mevcut. Tekne, BDP vekilleri ve MİT görevlileriyle beraber İmralı Adası’ndaki iskeleye yanaşıyor. Vekiller Mudanya’dan tekneye biniyor, görüşmenin ardından aynı tekneden Ataşehir’den iniyor. Önceki görüşmelerde heyette yer almasına izin verilmeyen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’ın barış mesajını basın açıklamasıyla duyuruyor.

Ondan bir on gün kadar önce içeriği görece sızan mektuplar veyahut içinde kamuoyuna yansıtılan bilgiler olan mektuplar, Kandil’e ve Avrupa’ya doğru yola çıkıyor. PKK’nın silah bırakması, sınırların ötesine çekilmesi için tarihler veriliyor; o tarihlere karşı çıkışlar oluyor ve süreç basın açıklamalarından anlaşılacak biçimde bir şekilde dalgalanarak ilerliyor.

Son üç aylık süreci belki de Paris cinayetlerinden geriye bakarak okumak lazım. Paris’in ortasında öldürülen Kürt siyasal hareketi içinde hâkim olan kadın siyasetçilerin cinayeti ciddi bir siyasal kırılmanın da işareti olarak görülebilir. Benzer şekilde İmralı tutanaklarında yer alan Abdullah Öcalan’ın “Siz de Sakine gibi muallaktasınız” sözü parti / hareket içinde olası bir sertleşmenin veyahut kırılmanın ön işareti olarak yorumlanabilir.

 

Statü talebi

 

BDP, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na “yol temizliği” ve “statü” talebiyle oturdu. “Statü” talebinin –basına yansıdığı ölçüde-  komisyonda kilitlendiği noktalar, anadil eğitimi ile vatandaşlık konusu. AKP’nin komisyona getirdiği Başkanlık önerisine şu anda karşı çıkmasa da, BDP’nin ilk önerilerinde parlamenter sistemi savunduğunun da altını çizmek gerekir. İmralı görüşmelerinden sonra Öcalan’ın sözüyle ortaya yeniden çıkan Başkanlık Sistemi pazarlığı konusu ise yeni ve muğlak bir uzlaşmama zeminini oluşturuyor. Başkanlık sistemi tartışmaları ile statü taleplerinin aynı tartışma noktasında buluşması, komisyonun bugüne kadar görüşme akışı içinde olası görünmüyor.

Yarın BDP Diyarbakır’da milyonları bir araya getirecek bir miting yapacak ve Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan taşınan mektubu o mitingde okunacak… Geri çekilme ile silahların bırakılması için –şu an belirsiz olsa dahi- çeşitli tarihler ve süreçler gündeme geliyor. Güney Afrika Modeli ile Kuzey İrlanda’nın silah bırakma süreçleri de bu gündemde ortaya çıkan tarihi örnekler arasında yer alıyor.

Bu akşam, İmralı görüşmelerine yolu açan Adalet Bakanlığı’nda patlayan ses bombası ile Adalet ve Kalkınma Partisi’ne Lav silahıyla olan saldırının bu süreçten bağımsız olarak yorumlanması da kolay değil.

Suriye’deki muhalif güçlere, mülteci kampları üzerinden Türkiye’nin verdiği destek ve oradaki iç savaş durumu bu süreç içinde değerlendirilmesi gereken bir faktör mü? Bu konuyu Ortadoğu uzmanları daha net biçimde ele alabilir.

Yarın Diyarbakır’da iki milyona yakın katılımcının beklendiği BDP’nin düzenlediği Nevruz törenlerinin geçtiğimiz yıllara göre daha coşkulu ve daha sakin geçmesi de bekleniyor.

Yine de, siyaset, biraz toz biraz da dumana bulanmış halde. Şu anda dört ana aktör üzerinden süreci konuşuyoruz: AKP, BDP, MİT ile PKK. Ortaya çıkan siyaset dışı sayılan aktörlerin varlığı, denklemlerin sonuçlarını daha da belirsiz hale getiriyor.

Toz dumanın nasıl sonuçlar doğuracağı bugün için belirsiz, denilebilir. Ve elbette, iki gün sonra ülke siyaseti bir başka mecraya doğru daha akacak. Bu akıntı hangi nehir yatağına doğru yönelecek? Barışa mı yoksa kaotik bir kardeş kavgasına mı? Üçüncü bir yol varsa nehir yatağı nereye kayacak?

Bugünlerde, siyasette yer alan tüm siyasi parti aktörlerinin, salı grup toplantılarının söylemlerinin ötesinde, önce kendi parti kurmaylarıyla beraber, gerekirse de genel kurulda kapalı oturumlar ardında bu konuyu enine boyuna ele alması gerekecek.