Özge Mumcu

03 Haziran 2011

Asimetrik Savaş Stratejisi

Mahallenin asil delikanlısı Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin birinci parti olarak...


Mahallenin asil delikanlısı  Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin birinci parti olarak çıkacağını söyleyen İnan Kıraç’ın yorumlarıyla ilgili şu sözleri söyledi: "Hakikaten bu yazılanlar doğruysa, geleceğe yönelik kendisi de bazı riskleri üstlenmiş demektir.”  Erdoğan, 'risk'ten kastıyla ilgili de "Her türlü mahcubiyet olur." ifadesini kullandı.


Strateji

Adalet ve Kalkınma Partisi asimetrik seçim stratejisi yürütüyor. Yerel bir genel seçime hazırlanır gibi girdiğimiz seçim yarışında ya büyük kentlere yönelik çılgın projeler açıklanıyor, ya duble yol, beton yol, stabilize yol, ham yol, yol onarımları kilometre kilometre açıklanıyor. Su kenarlarına, kentsel yeniden yapılandırma yapılan TOKİ  projeleri yoksula yardım altında sunuluyor. (Bkz: Yoksula 100 TL Taksitle ev). 8 yıllık iktidar süresince, devletin yapması gerekenler, hükümetin yaptığı işler gibi sunuluyor. Siyasi söylemde “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” mantığında sunuluyor.

'Hepimiz Eşkıyayız'

Hopa’da emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun 54 yaşında, elinde “Su Haktır Satılamaz” pankartını taşıması ise cezasız kalmadı. Atılan gaz bombası nedeniyle kalp krizi geçiren Lokumcu’nun ölümünü, başbakanın “Hopa’da çocukların eline kaya verdiler, çete bunlar, terörist” açıklamasını, onu da Hopa’ya yönelik sıkıyönetim vari tedbirler izledi; 60 kişi gözaltına alındı ve köy yolları kapatıldı. Ankara’da ve İstanbul’da ise olayları protesto eden gruba müdahale sert yönden geldi: bir kişi geçici felç geçirdi, birinin kulak zarı patladı bir diğer yurttaşın ise kalça kemiği kırıldı.

Demokratikleşme söylemi ve açılımları

Siyasi söyleminde, asfaltı seçen hükümet partisinin, internet sitesinde yer alan “demokratik açılım”lara yönelik olan kısmını incelemek yerinde olabilir. Özellikle, kitlesel haklara çağdaş düzenleme getiren yasa değişiklikleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması, siyasi hayatı güvence altına aldık, basın özgürlüğünü genişlettik, düşüncenin önünde engel kalmadı başlıklarını bir incelemek ve eylem bazında neler yapıldığına dikkatlice bakmak gerekiyor.

1)
 Kitlesel haklara çağdaş düzenleme getiren yasa değişikliği: “Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin daha demokratik temele dayanması amacıyla ilgili kanunda değişiklikler yaptık.” 2007 yılında hükümetin son eylemi, "Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun" değiştirilmesiydi. Kanunun değişiminden sonra, Baran Tursun'un polis kurşunuyla öldürülmesi ve Festus Okey'in cezaevinde ölü bulunmasına, 1 Mayıs'larda yaşanan "orantısız güç kullanımı" da eklendi. Dolmabahçe ve Hopa’da yaşananlar ise yine orantısız güç kullanımını yeniden gündeme getirmiştir

“Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırıldı.”
 1999 yılında, AB uyum yasaları çerçevesinde DGM’lerde askeri üye olmaması karar verilmişti. DGM’ler yerine, Özel Yetkili Mahkemeler kuruldu; yargılama usulleri, görev alanları gibi yanları ise büyük ölçüde korundu.

“Basın özgürlüğünü genişlettik.” 
Gazetecinin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanmayacağı hükmü getirildi. Ancak “gizli tanık” davaların hizmetine sunuldu. Şu anda, hükümetin verdiği listeye göre 26, Gazetecilere Çzgürlük Platformu’nun hazırladığı listeye göre ise 68 kişi gazetecilik faaliyeti nedeniyle hapiste. Hükümet, bu isimlerin “terör örgütü” üyesi olmaları nedeniyle içerde olduğunu savunmaya devam ediyor.

“Düşüncenin önünde engel kalmadı.”
 301 ile 312 madde değiştirildi.
301’inci maddenin hangi olaydan sonra değiştirildiğini ve hükümetin bu değişikliği toplumsal olay ve muhalefet nedeniyle yapmak durumunda kaldığı da hatırlarımızda. Ancak değişim kanuna nasıl yansıdı ona da bir bakalım: Kabul edilen kanuna göre, 301'inci maddenin başlığı, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştirildi. Kabul edilen 301'inci maddeye göre, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini veya Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişilere de aynı ceza uygulanacak. Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak. Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanı'nın iznine bağlı olacak.”

312. maddeye de bir bakalım: “İdeolojik eylemlere katılan ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanların affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilmelerinin önündeki anayasal engel kaldırılmıştır.”

“Milli birlik için kucak açtık”: 
Madımak Oteli'nin durumu gibi konularda çözüme yaklaşıldı.

Seçime 12 gün kala, Sabah gazetesine sızan bir haber  Sivas Emniyet Müdürlüğü'ne başvuran bir gizli tanığın ifadeleri üzerine yeniden açılan Madımak Katliamı'nda PKK izine rastlandığını,Katliamı Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’nın aydınlattığı ve olayların 4 PKK’lı tarafından işlendiğinin tespit edildiği ve bu 4 PKK’lının da öldürüldüğünü haber veriyordu. Oysa devam eden mahkeme kararınca dönemin Fazilet Partili Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak olayların azmettiricisi olarak aranıyor.

Erdoğan: CHP ve BDP sivil faşizmdir

Aynı tarihlerde, Nevşehir Mitingi’ni yapan Recep Tayyip Erdoğan ise CHP’nin BDP ve PKK tarafından baş tacı edildiğini, MHP’nin de onların kuyruğuna takıldığını söyledi.
Bu seçimde, blok adaylarının, bağımsız adaylar ve CHP ile MHP meclise  gelecek anayasa taslağının hazırlanması girmesi ve toplumsal barışın sağlanmasında hayati önem kazanmaktadır.

Peki mahcubiyet?

Bugün Hopa’ya olağanüstü hal getiren, gereğinde rakibini siyaset dışı bırakmak çıkan seks kasetlerine “ahlaki” açıdan sarılan, bir başka parti yükseldikçe onu terör örgütüyle bağlantılı olmakla suçlayan toplumsal muhalefet nedeniyle demokratikleşme yolunda yarım yamalak adımlar atan hükumet partisi bu asimetrik seçim stratejisi nedeniyle yakın dönemde yaşanacak "her türlü mahcubiyeti” kabul edecek midir?

Bu hafta sözün bittiği yerler:

Hopa.