Cerrahların ameliyat kararı verirken sınırları geniş tuttuğuna inanılır. Hatta bu yargı "Cerrahlar bulduklarını keserler" noktasına kadar ulaşmıştır. Çok da haksız sayılmazlar doğrusu: Tıbbın ticari bir ürüne dönüşmesinden bu yana hekim kararları, özellikle de cerrahların kararları, sorgulanır oldu. Bir ameliyat önerisinde bulunulduğunda hastalar bunun güvenilir bir hekim tarafından doğrulanmasını istiyorlar.
Hekimler için bazen karar vermek zordur. Tıp matematik gibi bir alan değil. "Doğru" birden fazla olabiliyor, doğru bildiklerimizin de bir süre sonra doğru olmadığı ortaya çıkabiliyor.
Cerrahlar için endikasyon denilen bir kavram vardır: Ameliyat kararının bir hastadaki belirtilere göre en iyi tedavi yöntemi olduğunu belirler. Ancak, gri alanlar da sanılandan fazladır.
Sık yapılan ameliyatlardan biri bademcik ameliyatıdır. 1930'lu yıllarda ABD'deki bir araştırma kapsamında 389 çocuk New York'taki tanınmış doktorlara gönderilerek bademcik ameliyatına gerek olup olmadığı sorulmuş. Bu çocuklardan 174 tanesine bademcik ameliyatı önerilmiş. İlk aşamada ameliyat önerilmeyen 215 çocuk için tekrar görüş istenmiş ve bu kez bu çocuklardan 99 tanesine ameliyat önerilmiş. İkinci kez ameliyat önerilmeyen 116 çocuk için tekrar görüş istendiğinde ise 52 tanesinin bademcik ameliyatı olması önerilmiş. Sonuçta başlangıçtaki 389 çocuktan sadece 64 tanesi ameliyat önerisi almamış.
Neredeyse yüz yıl öncesinden söz ediyorsun denilebilir. Teknoloji ve bilgi dağarcığı genişledikçe davranış şekli ve endikasyonlar da değişti elbette.
Ultrason ve tomografi öncesinde (30 yıl öncesinden söz ediyorum) apandisit tanısı elle muayene sonrasında konuluyordu. Bunu kötü amaçlarla kullanıp her karın ağrısına apandisit diyerek ameliyat önerenler olmadı değil. Hatta apandisit salgını var diyerek herkesi ameliyat etmeye çalışanlar da olmuş. O dönemde apandisit salgınının olup olmayacağının TBMM'de tartışıldığı rivayet edilir.
İyi niyetle çalışarak apandisit tanısı koyup ameliyat eden cerrahlara, o dönemlerde, yüzde 20 yanılma payı verilirdi. Yani, ameliyat ettiği hastaların yüzde 80'i gerçekten apandisitse cerrah başarılı sayılırdı. Daha yüksek yüzde tutturanların ise bazı apandisitleri atlamış olabileceği söylenirdi.
O günler de geride kaldı. O dönemlerde sık yapılan ülser ameliyatları da şimdi neredeyse tamamen ortadan kalktı.
Bana göre günümüzde gri alanların en yaygın olduğu alan kas-iskelet sistemi ile uğraşan ortopedi bilimi. İki ayağımızın üzerine dikildiğimizden beri başımıza bela olan boyun fıtığı ve bel fıtığı bu alanda başı çekiyor. Sinire baskı ile fonksiyon kaybı olursa karar vermek kolay ama sorun sadece ağrı ise ameliyat yanında ilaç tedavisi ve fizik tedavi seçenekleri de var.
En iyi kararın hangisi olduğu net değilse bu durumda "iyi hekimlik" devreye girmeli ve hemen ameliyat demeden önce diğer seçenekler, avantaj ve dezavantajları ile birlikte, hastanın anlayacağı yalınlıkta anlatılmalı. Beş dakikada bir hasta bakmaya zorlanan hekimin bunu nasıl yapacağını bana sormayın.
Spor yaralanmaları için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Kayak kayarken dizini yaralayan vatandaşın nasıl tedavi edileceği hekimden hekime değişebilir. Bu kararları verirken ameliyata bağlı olası olumsuzlukları da hastalara anlatmak cerrahın başta gelen sorumluluklarından biridir.
Kalın bağırsak kanseri olan bir hasta için endikasyon sorunu olmaz, zira günümüzde, maalesef, tek seçenek cerrahi olarak ortaya çıkıyor. Ancak gri alanlarda sorumluluk cerrahlara düşüyor. Bu konuda en rahat olanlar plastik cerrahlar. Onlar için endikasyon kavramı pek gelişmemiş. Hastaların istekleri daha ön plana çıkıyor.
Cerrahlara haksızlık etmeyelim. Kötü niyetli olanlar varsa onları bir kenara koyalım ama, mesleği hakkıyla icra edenler için bazen doğrunun, başta söylediğim gibi, birden fazla olabileceğini gözardı etmeyelim.
A. Özdemir Aktan kimdir? A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi. 1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu. !982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu. Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı. İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı. Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor. Evli ve iki çocuk babası. |