Özdemir Aktan

09 Mart 2025

Kalp değil silfiyum emojisi

Teknolojinin gelişmesi ve elektrofizyolojik veriler kalbin “mini bir beyin” görevi görebileceği fikrini doğurdu. Durum böyleyse aşkın kaynağının gerçekten de kalp olma olasılığı artıyor

Bir 14 Şubat Sevgililer Günü’nü daha geride bıraktık. Birçok kişi tarafından kapitalizmin bir tuzağı olarak tanımlansa da geniş kitleler, isteyerek veya istemeden, kutlamaya devam ediyor. Sosyal medya kutlamalarında, verilen hediyelerde olmazsa olmazlardan biri de artık herkesin benimsediği kalp emojisi.

Sevdiğimiz birisi ile karşılaşınca bunu en açık şekilde ifade eden hızlanmış kalp atışları olduğundan, aşkın da buradan kaynaklandığı fikri yaygın kabul görmüş. Şairler uzun yıllar sevgililerine kalplerini sunmuşlar. Bu arada beynimizin hakkının yendiğini de belirtmeliyim.

Kabul gören kalp emojisinin gerçek bir kalbe benzemediği çok açık ve nasıl olup da oluştuğu konusunda da değişik görüşler var. En güvenilir olan silfiyum bitkisinden kaynaklandığı: Kuzey Afrika kıyılarında yaygın olan bitki Türkiye’de de bulunuyor.  Silfiyumun bir çok türü var ve marifetleri de saymakla bitmez.

Antik çağlardan beri silfiyum tıbbi amaçlarla ve güzel kokular üretmek için kullanılmış. Öksürük kesici özelliğinden afrodiziyak etkisine kadar geniş bir etki alanı yanında, yaygın olarak da doğum kontrolüne hizmet etmiş.

Özellikle Romalılar zamanında o kadar meşhur olmuş ki, gümüş sikkelerde yer almaya başlamış. Kolay yetişmeyen bu vahşi bitki az bulunduğundan kıymeti daha da artmış ve zamanla da yok olmaya yüz tutmuş.

Kalp emojisi ve kalbin aşkın kaynağı olduğu inanışı belli ki daha uzun süreler bizimle birlikte olacak ve her 14 Şubatta yoğun olarak karşımıza çıkacak.

Kalp ile ilgili çalışmalar, diğer organlarda olduğu gibi, devam ediyor ve yeni özellikler keşfediliyor. Son yıllarda kalpteki sinir ağı ve sinir iletişimi ile ilgili veriler kalbe yeni bir boyut kazandı. Karmaşık sinir sistemi çözüldükçe kalbin nasıl çalıştığı ve beyin ile iletişimi daha iyi anlaşılır oldu.

Bu bilgiler artınca da kalbin sadece bir pompa olmadığı, kendi başına ve beyinle senkronize olarak çalışan kompleks bir organ olduğu anlaşılmaya başlandı. Kendi olağan ritmini ayarladığı gibi, özel durumlardaki farklı ritmleri de otonom olarak ayarlayabiliyor. Heyecanlanınca kalbimizin hızlı çarpması, uyurken yavaşlaması böyle oluyormuş demek ki.

Bu bilgiler kalbin tamamen otonom çalıştığı fikrini oluşturmasın. Diğer organlar gibi beyin ve vücudun diğer sinir ağlarına göre ve onlarla uyum içinde çalışıyor.

Kalp ritminin bozulması, aritmi, ciddi sağlık sorunları yaratabiliyor. Kalbin intrinsik sinir sistemi anlaşıldıkça tedavi yöntemlerinin değişmesi de olası. Kalbin sinir sistemine yönelik ilaçlar, sinir yollarının onarımına yönelik girişimler, nöromodülasyon teknikleri aritmilerin tedavisinde ve önlenmesinde geleceğin tedavileri olabilir.

Bilgiler arttıkça kalbe yönelik cerrahi girişimler de azalacak ve belki de birgün tamamıyla ortadan kalkacak.

Teknolojinin gelişmesi ve elektrofizyolojik veriler kalbin “mini bir beyin” görevi görebileceği fikrini doğurdu. Durum böyleyse aşkın kaynağının gerçekten de kalp olma olasılığı artıyor.