Türkiye'de ambulans denilince aklıma hep trafik karmaşası gelir. Sirenlerini açmış olarak gelen bir ambulansa nasıl yol verileceği veya verilmeyeceği sorunu toplumumuz tarafından henüz çözülebilmiş değildir. Emniyet şeridi varsa ve boşsa elbette ambulans buradan ileleyebilir. Aksi halde sağdan veya soldan gelen ambulansa yol vermek için nasıl davranılacağı tamamen doğaçlama şeklinde olup çoğu kez başarısız kalır.
Ambulans maceraları bu kadarla kalsa yine iyi. Sirenlerini çalarak ilerleyen ambulansın içinde gerçekten acil bir hasta var mı diye kontrol etmek için önünü kesip içine bakmak, dahası olmadığı kanaatına vararak yol vermemek bizim topluma has bir davranış şekli olsa gerek. Ambulans boş olduğunda da görev yerine hızla dönerek acil bir hasta olduğunda hazır olması gerektiği nedense akıllara gelmez.
Ambulansta görevli sağlık çalışanları da şiddetten nasibini alanlar arasında. Sıkışık trafik nedeni ile biraz gecikmenin suçlusu hemen onlar oluyorlar. Her şeyin en doğrusunu bilen halkımız sağlık işini de bildiğinden tedaviyi beğenmeme veya karışma hakkını da kendinde bulur.
Ambulans Latinceden geliyor ve hareket etme anlamında bir kelime. Ambulans deyince aklımıza hep hasta taşıyan araç gelir. Askeri alanda kullanıma başlandığı için kelime "orduyu takip eden hareketli hastane" anlamında kullanılmış.
İlk çağlardan beri savaş alanındaki yaralılar tedavi edilmek için daha güvenli alanlara taşınmış elbette. Bazen kucakta bazen de ilkel bir sedye ile taşınmışlar ve aslında ambulansların atasının bu ilkel sedyeler olduğunu kabul etmek gerekir.
Ambulansların bildiğimiz anlamda acil hasta taşımaya başlaması 1487 yılına kadar gidiyor. İspanyollar tarafından atlı arabalarla başlatılan bu uygulama askeri alanda olurken, sivillere yönelik ambulans uygulanması için 19. yüzyılın ortalarını beklemek gerekmiş. 20. yüzyıldan itibaren de motorlu ambulanslar devreye girmiş. İkinci dünya savaşı ile birlikte helikopter ambulanslar da ortaya çıkmış.
Ülkemizde ise ambulans hizmetlerinin geçmişi Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır. Savaş alanında yaralıların uygun şekilde taşınmasının önemi ortaya çıkınca Osmanlı-Rus savaşı sırasında (1877-1878) bir sistem kurmak amacı ile İngiltere'den yardım istenmiş. Kurulan sistem ile yaralıların savaş alanından İstanbul'a kadar nasıl nakledileceği planlanmış. Osmanlı İmparatorluğunda Hilal-i Ahmer Cemiyetinin kuruluşu da aynı yıllara denk geliyor (1).
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusu içerisinde Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından organize edilen atlı ambulansların kullanıldığı bilinmektedir. Yemen'de yaralı taşınmasında develerin kullanıldığı da kayıtlara girmiş. Osmanlı'da motorlu ambulansların devreye girme yılı ise 1917. Kurtuluş Savaşı sırasında kağnıların da gerektiğinde ambulans görevi gördüğünü biliyoruz.
Ülkede ambulans filosunun eskiye göre çok daha iyi olduğu söylenebilir. Sağlık Bakanlığı 2023 yılı sonunda 5738 kara ambulansı olduğunu açıkladı. Buna özel ambulanslar dahil değil. Ayrıca bakanlık emrinde uçak ambulanslar, kar ambulansları gibi özel durum ambulansları da var.
Kaç ambulans gerektiği konusunda yapılan araştırmalarda 50 bin nüfusa bir ambulans tavsiye ediliyor ve verilen sayı Türkiye nüfusuna göre çok düşük. Ambulanslar için gerekli paramedik sayısında da çok gerideyiz, tıpkı hekim ve hemşire sayısında olduğu gibi.
Sağlık sistemimiz iyi diyebilmek için daha çok yolumuz var.
1. Oya Dağlar Macar. Transportation of the Wounded during the Russo-Turkish War. Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX, 'Savaş ve Bilim' Özel Sayısı, 2018: 60-86.
A. Özdemir Aktan kimdir? A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi. 1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu. !982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu. Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı. İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2014 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı. Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor. Evli ve iki çocuk babası.
|