2024 yapay zekâ için oldukça hareketli bir yıl oldu. Pek çok yeni model yine tanıtıldı, pek çok yeni sistem geliştirildi. Bu gelişmelerin ise bir numaralı muhatabı ise elbette parçası olduğumuz toplum oldu. Dolayısıyla toplumun yapay zekâ fenomenine dair fikirlerini bilmenin gerek gelecekteki yapay zekâ ürünlerinin gelişimine gerekse de bu fenomene dair politikaların geliştirilmesine katkı sağlayacağı bence su götürmez bir gerçek
Ipsos’un son 3 yıldır yaptığı Yapay Zekâ İzleyicisi raporu, dünyada Türkiye’nin de arasında bulunduğu 32 seçili ülkede toplumun yapay zekaya dair fikirlerini ölçüyor. Ölçmekle de kalmayıp hem ülkelere dair hem de ülkeler arası yapay zekâ algısına dair dikkat çekici nüanslar ortaya koyuyor. Aşağıdaki grafik benim için bu çalışmanın en dikkat çekici sonuçlarından birisi.
Figür 1 : Ülkelerin yapay zekâya dair heyecan ve endişeleri
Türkiye’nin de içinde bulunduğu Asya ülkeleri, çalışmada kıyaslanan diğer iki ülke kümesine göre; Avrupa ve Anglosfer; yapay zekâya dair en fazla heyecan duyan ve en az endişe duyan ülkeler. Avrupa ülkeleri daha ortada bir pozisyona sahipken, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği Anglosfer ülkeleri yapay zekaya dair en fazla endişeye sahip ülke kümesi.
Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de yapay zekâ konusunda “bilgi sahibi olduğunu” belirtenlerin oranı yüzde 74. Bu oran, dünya ortalaması olan yüzde 67’nin üzerinde ve Türkiye’yi 32 ülke arasında 8. sıraya yerleştiriyor. Genç kuşakların bu konuda daha bilinçli olması da dikkat çekici. Z kuşağının yüzde 72’si yapay zekâyı iyi anladığını söylerken, bu oran Bebek Patlaması kuşağında yüzde 58’e düşüyor. Ancak hangi ürün ve hizmetlerin yapay zekâ kullandığını bilme oranı, genel bilgi düzeyine kıyasla daha düşük (yüzde 65). Bu, teknolojiyi anlamanın ötesinde, günlük yaşamda nasıl uygulandığını kavrama konusunda bir eksikliğe işaret ediyor.
Güven konusuna gelince, Türkiye’de yapay zekâ kullanan şirketlerin kişisel verileri koruyacağına inananların oranı yüzde 60. Ancak yüzde 33’lük bir kesim bu konuda şüphe duyuyor. İlginç bir şekilde, katılımcıların yüzde 65’i yapay zekânın ayrımcılık yapmayacağına inanırken, insanlara güvenenlerin oranı yüzde 57’de kalıyor. Bu bulgu, yapay zekânın önyargılardan daha arınmış bir sistem olabileceğine dair yaygın bir inancı gösteriyor. Özellikle Z kuşağı, yapay zekâya olan güven konusunda diğer nesillerden daha önde. Ancak yaşanılan tecrübeler bu iki algının da pek doğru olmadığını ortaya koyuyor.
Türkiye’de yapay zekâya dair geleceğe yönelik beklentiler oldukça yüksek. Katılımcıların yüzde 71’i yapay zekânın önümüzdeki 3-5 yıl içinde günlük yaşamlarını derinden değiştireceğini düşünüyor. İş dünyasında ise bu oran yüzde 81’e çıkıyor. Ancak bu dönüşüm heyecan verici olduğu kadar kaygı verici de. İnsanların yüzde 51’i yapay zekânın mevcut işlerini ele geçirme olasılığı konusunda endişeli. Bu endişe özellikle Z kuşağında daha belirgin. Eğitim seviyesi arttıkça bu kaygının daha da büyüdüğü görülüyor; yüksek eğitimliler, işlerini kaybetme olasılığını daha yüksek görüyor.
Bununla birlikte, yapay zekâya karşı duyulan heyecan, endişelerden daha baskın bir durumda. Katılımcıların yüzde 70’i yapay zekâ destekli ürün ve hizmetlerden heyecan duyduklarını ifade ediyor. Sağlık hizmetleri ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda yapay zekânın olumlu etkileri olacağına inanılıyor. Ancak yüzde 35’lik bir kesim, yapay zekânın internet üzerindeki dezenformasyonu artırabileceğinden endişe duyuyor. Bu durum, teknolojinin yalnızca faydalarıyla değil, riskleriyle de tartışılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Yapay zekâ hem toplumun hem de ekonominin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip bir teknoloji olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’deki bu güçlü ilgi ve yüksek beklenti, yapay zekânın ülke genelinde benimsenmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca heyecan verici yönlerine odaklanmak, kuşkular ve yanlış anlamaların gölgede kalmasına yol açabilir. Yapay zekâ hakkında toplumda oluşan endişeler -iş kaybı, ayrımcılık ve dezenformasyon gibi riskler- bu teknolojinin sorumlu bir şekilde geliştirilip uygulanması gerektiğini bize hatırlatıyor. Eğitim, güven ve etik sorumluluk ekseninde ilerleyen bir stratejiyle, yapay zekâdan en iyi şekilde yararlanmak mümkün. Bu süreçte yanlış anlamaları gidermek ve toplumun farklı kesimlerini bu dönüşümün bir parçası haline getirmek, yalnızca teknolojinin değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışmanın başarısı olacaktır. Yapay zekâ, umutların ve kaygıların ortak bir gelecekte buluşabileceği bir köprü olabilir; ancak bu köprünün sağlam temeller üzerine inşa edilmesi şart.
Referanslar:
Carmichael, M. (2024, October 22). The Ipsos AI Monitor 2024. Ipsos. https://www.ipsos.com/en-us/ipsos-ai-monitor-2024
Ozancan Özdemir kimdir? Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu. Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor. Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu. Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır. |