Nesilden nesle bir grup ebeveynin, okul dışındaki problem çözme yeteneğiyle okul performansı pek bağdaşmayan çocuklar için hiç değişmeyen bir serzenişi vardır; “Aslında zeki ama çalışmıyor.” Bu kapsam genişletilebilir elbette.
Ancak kimi zaman istemsizce de olsa belki çocukları “suçlar” nitelikte olan bu serzenişi yaparken aslında çocuğun bu performansına yol açan şeyin belki de okul müfredatları olduğunu pek düşünmez kimse. Hele hele bu ders matematikse.
Geçtiğimiz günlerde Nature dergisinde bir makale, düşük gelirli ailelerden gelen ve pazar yerlerinde çalışan çocukların, işlevsel, pratik hesaplamalarda üstün performans gösterdiklerini; fakat okulların soyut, kural bazlı matematik problemlerinde ciddi zorluklar yaşadıklarını ortaya koyuyor.
Kolkata ve Delhi gibi büyük şehirlerde pazar yerlerinde çalışan çocukların, günlük işlerini sürdürürken akıllarında gerçekleştirdikleri hesaplamalar, basit toplama ve çıkarma işlemlerinden çok daha fazlasını içeriyor. Bu çocuklar, alışveriş işlemleri sırasında alışılmadık miktarlar üzerinden doğru hesaplamalar yapabiliyor; örneğin, bir sebzenin kilogram fiyatı üzerinden hesap yaparak toplam tutarı çabucak bulabiliyorlar. Peki, neden bu çocuklar, gerçek hayat problemlerinde bu kadar başarılıyken, okulda onlara öğretilen soyut matematik problemlerinde başarısız oluyorlar?
Araştırmacılar, pazar yerlerinde edinilen bu hesap becerilerinin, çocukların doğal yaşam deneyimleri ve ihtiyaçları doğrultusunda geliştiğini belirtiyor. Günlük yaşamda para alışverişi gibi pratik durumlarla sürekli karşılaşan bu çocuklar, problemi bir bütün olarak değil de parçalara ayırarak, yuvarlama ve benzeri stratejilerle işlemleri hızla tamamlıyorlar. Ancak, okulların öğrettiği matematikte; işlemler, genellikle kalem kağıt üzerinde, adım adım ve kurallara uygun şekilde yapılması bekleniyor. Bu soyut ve kural odaklı yaklaşım, pazar deneyimleriyle örtüşmediği için, çocukların doğal hesaplama becerileri bu ortamda kendini gösteremiyor.
Öte yandan araştırmada, pazarda çalışmayan yapmayan çocukların ise tam ters bir performans sergilediği gözlemlenmiş. Yani bu çocuklar, okul ortamında verilen yazılı matematik problemlerinde –örneğin ASER (Annual Status of Education Report) testinde– daha başarılı oldukları halde, pazar yerindeki ya da gerçek hayata dair simüle edilmiş senaryolarda zorlanıyorlar. Araştırmacılar bunun nedeni olarak ise okuldaki çocukların işlemleri yaparken yazılı hesaplamalara bağımlı kaldıklarını ve dolayısıyla bunun onların günlük yaşamda hızla ve pratik çözümler üretebilme yeteneklerinin de kısıtladığını belirtiyor.
Figür 1: a, Alışılmadık miktarlarda satılan iki ürünün yer aldığı üç işlemde toplam ödenecek tutarı doğru hesaplayan çocukların oranı.
b, Beş varsayımsal işlemde toplam ödenecek tutarı doğru hesaplayan çocukların oranı.
c, ASER testinde tek haneli sayıları etiketleme, iki haneli sayıları etiketleme, çıkarma ve bölme işlemlerinde puan alan çocukların oranı. (Banerjee vd, 2025)
Bu çalışma sadece Hindistan özelindeki belirli şehirlerde bir grup çocuğun hikayesini içerse de bize dünya geneli için çıkarım yapmamıza olanak sağlıyor çünkü “okul” ve “okul dışı” performans farklılığı yeni bir sorun değil ve sadece bu ülkeye özgü bir sorun da değil.
İki grup arasındaki bu performans farkı aslında aslında mevcut eğitim sisteminin çocukların günlük hayatta kullandıkları, doğal ve sezgisel matematiksel stratejileri göz ardı ettiği gerçeğini ortaya koyuyor. Pazar yerlerinde çalışan çocuklar, matematiği yaşadıkları deneyimler aracılığıyla, problem çözme ve hesaplama stratejilerini kendi kendilerine geliştirirken; okullarda verilen eğitim, bu becerilerin soyutlaştırılması ve sembolik temsil yoluyla öğretilmesine odaklanıyor. Bu durum, çocukların öğrendikleri teorik bilgileri gerçek yaşamda uygulayabilme kapasitesini de sınırlandırıyor.
Buradan çıkartılacak sonuç “e o zaman çocuklar okula gitmesin, çalışsın” değil elbette. Aksine, bu çalışma eğitimcilerin ve politika yapıcıların, çocukların doğal öğrenme süreçlerini destekleyecek, soyut matematik ile pratik hesaplama arasında köprü kuracak bir müfredat geliştirmeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Örneğin, finansal okuryazarlık programları ya da oyun tabanlı matematik aktiviteleri, çocukların her iki dünyadan da en iyi yönlerini harmanlayarak, daha genel ve esnek matematik becerileri geliştirmelerine yardımcı olabilir. Müfredatlardaki bu değişim, sadece çocukların akademik başarılarını artırmakla kalmayacak, aynı zamanda günlük yaşamlarında da daha etkin problem çözücü bireyler olmalarını sağlayacaktır. Gerçek yaşam deneyimleri ile okul ortamı arasındaki farkları anlamak, eğitim politikalarının ve müfredatların çocukların tüm potansiyellerini ortaya çıkarmaya yönelik yeniden yapılandırılmasında kritik bir rol oynayabilir. Her iki dünyanın en iyi yönlerini harmanlayan bir yaklaşım, geleceğin daha donanımlı, pratik düşünen ve yaratıcı bireylerinin yetişmesine olanak tanıyacaktır.
Referanslar
Banerjee, A. V., Bhattacharjee, S., Chattopadhyay, R., Duflo, E., Ganimian, A. J., Rajah, K., & Spelke, E. S. (2025). Children’s arithmetic skills do not transfer between applied and academic mathematics. Nature. https://doi.org/10.1038/s41586-024-08502-w