İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu hakkında, işlediği bölücülük ve nefret suçu nedeniyle suç duyurusunda bulunuyorum.
Hayır; mahkemeye, savcılığa falan değil halka, millete, hangi partiden olursa olsun sağduyulu, ahlaklı, vicdanlı siyasetçilere başvuruyorum. Çünkü, Cumhur İttifakı'nın yargısı bugüne kadar Erdoğan'ın, Bahçeli'nin, Soylu'nun, onların mafyacı dava arkadaşlarının ya da besleme yandaşlarının demokratlara, barışçılara, ayrımcılık karşıtlarına yönelen apaçık hakaretleri konusundaki bütün suç duyurularımızı reddetti, kovuşturmaya gerek olmadığına hükmetti. Başka türlüsü beklenemezdi zaten…
Ne Bahçeligiller ne Soylugiller bu kadar ileri gitmişlerdi
İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı bir televizyon programında şunları söylüyor: "HDP'lilere Selahattin, Sırrı, Hasip, Fatma, Emine isimlerini çok görürüm. Bu adamlara bizimle ortak dünyamıza tekabül eden isimleri çok görüyorum… Ya milletin beraberliğine yürüyün ya da yaptığınız şenaate uygun isimler alın kendinize. Ahmet Türk ismiyle insan milletine fitne olur mu?"
Ayrımcılığın, bölücülüğün, kin ve nefretin, ortak yaşam düşmanlığının, milletin birliğine bütünlüğüne kastın, insanlarımız arasına kama sokmanın bu düzeyini tutturmak gerçekten de o cenahta bile kolay ulaşılamayacak bir başarı sayılır.
Bahçeli, Soylu ve benzerleri Kürtleri "haşere" görüp Kürt siyasî hareketini "itlaf"tan söz ederlerken insanlarımızı adlarına göre ayrıştırmayı akıl edememişlerdi. Bu zihniyeti tepe noktasına ulaştırmak Meral Hanım'ın yardımcısına nasip oldu.
Bir zamanlar Kürtlerin çocuklarına Kürtçe ad koymaları yasaktı, şimdi bile bu yasak örtük şekilde yer yer sürüyor. Anlaşılan, ortak kültürümüzün binlerce yıllık ortak adlarını taşıyabilmek için de artık bu aşağılık zihniyetin onayı gerekecek.
Meseleyi, "kendi şahsî görüşüdür" diye geçiştiremezsiniz
Yarın öbür gün, sık sık duymaya alışık olduğumuz biçimde, "Sözlerim bağlamından koparıldı, ben aslında estek köstek demek istiyordum" falan açıklamaları gelebilir. Sorun olabileceği görülürse, aslında üç aşağı beş yukarı aynı zihniyeti taşıyan ama bu kadar budala ve boşbağaz olmayan birileri, "Sözleri kendi şahsî görüşüdür, partimizi bağlamaz" diyebilirler.
Öyle bir bağlar ki! Adam sıradan bir partili değil, Genel Başkan Yardımcısı. İyi Parti bu sözlere katılmıyorsa, Meral Hanım bu zihniyete karşıysa yardımcısının istifasını ister, görevden alır, ayrıca da ittifak ortağı Kılıçdaroğlu'ndan da onu düşürdüğü zor durum için özür diler.
CHP Millet İttifakı'nın lokomotifi mi vagonu mu?
Tekrarlamaya gerek yok; ittifaklar ilkeler etrafında yapılır, hele de söz konusu olan sadece seçim ittifakı değil de zaman zaman Kılıçdaroğlu'nun ağzından duyduğumuz Demokrasi İttifakı ise.
Demokrasi ittifaklarının, demokrasi cephelerinin olmazsa olmaz temel ilkeleri vardır. Bunların başında: ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, eşit yurttaşlık, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, muhalefetin varlığı ve güvencesi gelir. Ülke nüfusunun dörtte birine yakın olan Kürt yurttaşların, bırakın en temel hak ve özgürlüklerini adlarına bile tahammülü olmayan bir zihniyetle neyin ittifakını, neyin cephesini kurmaya çalışıyorsunuz siz!
Kimse ne halkı, ne gerçek demokratları, ne de kendini kandırmasın ve de kimse şoven Türk milliyetçiliğinin günümüzde iyice azmış ilkel faşizan zihniyetiyle demokrasiye yürüneceğini sanmasın. Ve asıl önemlisi: halkı dinine, mezhebine, diline, etnik kimliğine, siyasî eğilimine göre ayrıştıran, bölen, ortak yaşam umutlarını dinamitleyen gerçek bölücülere taviz üstüne taviz vererek, faşizan zihniyete göz yumarak, şirinlikler yaparak demokrasi ittifakı kurabileceği ve seçim kazanabileceği hayaline kapılmasın…
Bütün eksiklerine, yanlışlarına, yediği darbelere, "itlaf"(!) edilmeye çalışılmasına rağmen, bugün Türkiye'de demokrasiyi en fazla ve en samimî şekilde isteyen siyasal parti HDP'dir, çünkü HDP ve Kürt halkı için demokrasi bir varoluş sorunudur, ontolojik bir taleptir. HDP'yi dışlayan, dışlamakla kalmayıp bitirmeye çalışan bir anlayışın demokrasinin bırakın özünü sözcüğüyle bile ilgisi olamaz.
CHP Millet İttifakı'nın lokomotifiyse ortağını demokrasiye yönlendirmek zorundadır. İttifaklar karşılıklı tavizler, uzlaşmalarla oluşur. Aman ortak kaçmasın diye demokratik çizgiden, demokratik zihniyetten taviz verirseniz lokomotif değil faşizan sağa sürüklenen vagon olur, raydan çıkarsınız.
Pişmiş aşa su katmak bazen iyidir
Biliyorum; bu yazdıklarıma kızanlar, öfkelenenler olacak. Özellikle CHP'nin ulusalcı kanadı, pişmiş aşa su katıyorsun, gül gibi ittifakı bozmaya çalışıyorsun, diyecek. Bazen pişmiş aşa su katmak iyidir; yemeğin dibinin tutup yanmasını engeller.
Ben İyi Parti ile ittifak yapılmaz demiyorum. Belli ilkeler etrafında bütün siyasal güçlerle ittifak yapılır. Asıl soru ittifakın amacıdır. Bu amaç bir kişiyi -diyelim tek adam Tayyip Erdoğan'ı- iktidardan uzaklaştırmakla sınırlıysa, şu soruyu sorarım: Sizin ittifakınız iktidara geldiğinde, Türkiye'nin ve demokrasinin en önemli konularında, mesela içine düşürüldüğümüz korkunç bölünme, cepheleşme ortamında ortak yaşamın yeniden kurulması için adım atmayacaksa, tek adam gitmiş çift adam gelmiş ne anlamı var! Ağıralioğlugillerin iktidar ortaklığında Kürt Selahattin'lerin, Kürt Fatma'ların bu Müslüman Türk isimlerini hak etmediklerini; bu ülkenin en saygın siyasetçilerinden biri olan Ahmet Türk'ün millete fitne olduğunu dile getiren zihniyet neyi değiştirecek, hangi derdimize deva olacak!
Millet İttifakı'nın bütün paydaşları külahlarını önlerine koyup düşünmek zorundadırlar. Hele de demokrasi ittifakı gibi büyük sözler söylüyorsanız daha da derin düşünmek zorundasınız.
Türkiyeli demokratlar, barışçılar, ortak yaşam ilkesi ve ülküsünün peşinde olanlar budala değiller, oy deposu gördüğünüz seçmen kitleleri de budala değil. İnsanlarımızın adlarını kabul edip etmemek, insanları adlarıyla bile ayrıştırmak de kimsenin haddine düşmemiş. Düştüğünü sananları güçlendirmeyin, şımartmayın, yoksa başınıza çıkar sizlerin adlarını da beğenmezler…