Oya Baydar

11 Mayıs 2021

Susurluk ortaoyunu tam kadro devlet sahnesinde

Parti gözetmeden ve de bir an bile gecikmeden demokrasinin asgarî müştereklerinde birleşin. Aynı demokratik talepleri ayrı ayrı tekrarlamak yerine yan yana durup birlikte seslendirin. Aksi halde Susurluk'un dönüşü gerçekten muhteşem olacak ve iktidar da dahil kimse kendini kurtaramayacak

Tiyatrolar salgın nedeniyle perdelerini açamıyorlar ama Türkiye'de tüm zamanların en fazla sahnelenen ortaoyunu Susurluk Faciası temsilleri devlet sahnesinde kapalı gişe sürüyor.

Devlet aparatı içinde yuvalanmış çetelerin, mafya tetikçilerinin ve onları yöneten, gözeten derin devlet / siyaset aklının kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğü Susurluk olayının üzerinden 25 yıl geçti. Ülkeyi ve siyaseti temellerinden sarsan, Türkiye tarihinin en kitlesel, en yaygın ve etkili protestosu "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemine yol açan Susurluk olayı, o günlerde "devlet-mafya-siyaset" üçgeni olarak yorumlanmıştı.

Olayın ayrıntılarını, derin devlet zihniyetini, siyasetçilerin ve vesayetçilerin desteğindeki mafya yapılanmasının devleti nasıl ele geçirdiğini, iktidarın güçlü şahsiyetlerinin mafyalarla ilişkisini, bir kısım ordu mensubunun derin devletin cinayetlerindeki suç ortaklığını kavramak için elde epeyce malzeme var. Özellikle o günleri yaşamamış olan gençler isterlerse basit bir tarama ile gerekli bilgilere ulaşabilirler.

Susurluk yaşıyor, savaşıyor mesajı

Devlet Bey sayesinde derin devletin en güçlü desteğine mazhar mafya reisinin (kibarcası: organize suç örgütü lideri) hapishaneden şahsa özel afla çıkarılmasının ardından dolaşıma sokulan bir fotoğraf, bizlere "Susurluk yaşıyor, savaşıyor" mesajı veriyordu. "Türk Devleti ilelebet varolsun diye her türlü zorluk ve meşakkati göğüsleyenler" yazısıyla paylaşılan fotoğrafta Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Korkut Eken, Engin Alan muzaffer gülücüklerle yan yana görülüyorlardı. (Türk Devleti ilelebet var olsun diye ne haltlar karıştırdıkları için, bakınız: Kişilerin siyasî biyografileri).

Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken

90'ların, özellikle Kürt işadamlarını hedef alan faili meçhul cinayetlerinin ve Susurluk skandalının baş aktörlerinden olan bu zevat -ki daha sonra göstermelik de olsa yargılanıp kısa bir süre hapis yatmışlardı- kazada ölen Ülkücü Reis Çatlı'nın yerine aynı gelenekten Çakıcı'yı kollarına takarak "Biz döndük!" diyorlardı. Aralarında Veli Küçük eksikti ama o gün olduğu gibi bugün de manevî desteğinin tam olduğundan eminim.

Fotoğrafı görünce, zamanın özel harekâtçısı (Yarbay) Korkut Eken hapisteyken Ankara'da Kızılay metro istasyonunun duvarlarına yapıştırılmış ilanları hatırladım. Eken'in, onu daha da ürkütücü kılan kara gözlüklü fotoğrafının altında "Dönüşü muhteşem olacak" yazılıydı. Hapisten çıktığında, mafyacı güruhlar ve "dava arkadaşları" tarafından karşılanması gerçekten muhteşem olmuştu.

Epeyce yaşlanmış ve meşum işlerinde deney kazanmış, küplerini de doldurmuş Susurluk aktörlerinin ve derin çetelerin günümüzdeki dönüşleri muhteşem olacak mı, yeniden sahneye konan oyun tutacak mı bilemem ama iktidar koalisyonunun sahneyi olmasa da dümeni onlara terk ettiğini, hatta boyda küçük güçte büyük ortak MHP'nin o zihniyetle özdeşleştiğini söyleyebilirim.

Susurluk üçgeninden Cumhur İttifakı dörtgenine

Beterin beteri var mıdır? Demek ki varmış!

Susurluk'ta deşifre olan devlet- mafya- siyaset üçgeni Tek Adam Rejimi'nde bir ayak daha kazandı: devlet-mafya-siyaset-ticaret dörtgeni oldu. "Ticaret" derken, AKP'li bir siyasetçiyle iş bağlarken "Milletin a..na koyarız" diyen (Adam sözünün eri, o gün bugün koymadık yeri kalmadı ülkenin) Cengiz grubu başta, beşli çeteyi; AKP iktidarında semiren sermaye kesimlerini, mafyanın uyuşturucu trafiğinden büyük paylar, büyük servetler sağlayanları, yolsuzluk ve talan ekonomisinin kimi yükseklerde kimi eteklerdeki ajanlarını, yandaşlık ve yalaklıklarının ödülü olarak önlerine kemik fırlatılan daha küçük çıkar gruplarını kastediyorum. Halkımız, ülkemiz, hepimiz; birbirine kenetlenmiş, birbirine mecbur, birbiri içinde erimiş bu dört pençenin tırnakları arasındayız.

Mafyalar, sermaye ve çıkar grupları her zaman, her yerde siyaset erbabıyla ilişki içindedirler. Ancak şu sıralarda Türkiye'de olduğu kadar pervasız, fütursuz, ahlaksızca ve saldırgan değildir bu ilişki. Ar ettiklerinden değil toplumsal tepkiyi yumuşatmak için hukuğa, yasalara birazcık uydurulmaya çalışılır, biraz gizli kapaklı yapılır, ara sıra bir günah keçisi bulunup yargılanır. Artık buna da ihtiyaç duyulmuyor, çünkü devlet ve iktidar tümüyle ele geçirilmiş durumda.

Siz karşınızda bir siyasî yapı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Duyan dinleyen, okuyan anlayan olursa, bu soruyu muhalefete soruyorum: Seçimler erken mi olacak zamanında mı, diye tartışan; AKP'nin iktidardan düşmesi için salgının yarattığı ekonomik felaketten, aş iş bulamayan milyonların "yetti gayrı" demesinden medet uman; şu parti varsa ben yokum, o partinin ya da o kişinin olduğu yerde ben görünmem aymazlığıyla bir türlü biraraya gelemeyen, iktidarın mağdur ettiklerinin ayrımsız tümüne sahip çıkamayan muhalefet, neyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mı?

Karşımızda bir siyasî iktidar, siyasî partiler, siyasetçiler yok; çetelere dayanan, ülkenin taşını toprağını, servetini, maddi manevi birikimini talan eden, Susurlukçu zihniyetin yönlendirdiği çok bileşenli bir çıkar şebekesi var. Siyaset bilimine göre ne AKP'yi ne MHP'yi siyasî parti saymak mümkün değil. İçlerinde durumdan rahatsız olanlar, namuslu insanlar da vardır mutlaka, ama kimisi çıkar ilişkileri, kimisi de korku veya vefa duygusu yüzünden merkezlerine biat etmeye mecburlar. Merkez kadrolar ise birbirlerine mafyanın omerta yasasıyla ve suç ortaklığıyla bağlılar.

Yok yeni anayasa, yok seçim tartışmaları, yok meclis konuşmaları, vb., bunlar iktidarın siyasetin ve hukuğun kurallarına göre davrandığı görece normal bir siyaset ortamının konularıdır. Bu ortam yoksa, var olduğu kadarı bile gün be gün daralıyorsa, çete savaşları siyasî tartışmaları boğuyorsa, "yerli ve millî Türk işi faşizm" tuğla tuğla örülmekteyse muhalefet bugünkü adım ve yöntemleriyle yetinemez, yetinirse yenilgiye uğraması kaçınılmazdır ki bu milletçe hepimizin yenilgisi demektir.

Ayının on hikâyesi varmış, onu da armut üzerineymiş. Ben yaşlı ayının da bin hikâyem var, bini de demokratik cephe, demokratik ittifak üzerine. Bir kez daha özetle anlatayım armut hikâyemi: Aradaki bütün ayrılıkları, bütün siyasî-ideolojik farkları bir yana bırakarak, gereğinde bağrınıza taş basarak, seçmen kitlelerinizden korkmadan, halkı ikna ederek; Türk, Kürt, laik, Müslüman, inançlı, inançsız, milliyetçi milliyetsiz, sağ, sol demeden, parti gözetmeden ve de bir an bile gecikmeden demokrasinin asgarî müştereklerinde birleşin. Aynı demokratik talepleri ayrı ayrı tekrarlamak yerine yan yana durup birlikte seslendirin.

Aksi halde Susurluk'un dönüşü gerçekten muhteşem olacak ve iktidar da dahil kimse kendini kurtaramayacak.