Oya Baydar

26 Ağustos 2016

Sayın Özkök! Ben hâlâ "azgın azınlık" mensubu bir "ahmak barışçı"yım

PKK terörü, yanlışa haklılık ve destek sağlıyor

Hürriyet yazarı Sayın Ertuğrul Özkök, “Oya Baydar böyle diyor, ben öyle düşünmüyorum” başlıklı yazısında, “Suriye politikası yine yanlış” görüşüme katılmadığını belirtiyor. “Geldiğimiz nokta itibariyle başka yol kalmadığını düşünüyorum… Ülkemiz böyle bir savaşa fiilen girmişse, bütün kalbimizle devletimizin yanında durmak, ordumuzun başarıya ulaşması için dua etmek, her türlü maddi- manevi desteği vermekten başka yapacak şeyimiz yoktur” diyor.

Bırakın böyle kibarca değinmeleri; küfürlere, hakaretlere, aşağılamalara, hedef gösterilmeye dahi cevap vermemeyi ilke edindim. Bunlarla aynı düzeye düşmemek, üstelik de sizin adınız üzerinden önem kazanmalarına fırsat sağlamama için... Sayın Özkök’ün yazısı aynı kategoride değil kuşkusuz, bana Suriye politikası ve son gelişmelerle ilgili düşündüklerimi açma fırsatı veriyor. Ama daha önemlisi, on beş yıl öncesine; 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’nin Afganistan’ı bombalamaya başladığı, sonrasında da Irak’a saldırdığı günlere götürüyor.

 

Azgın azınlık ve ahmak barışçılar

 

O günlerde, Bush Amerika’sının saldırganlığına, ülkemizin ve bölgemizin kirli bir savaşa sürüklenmesine karşı bir grup barışçı Barış Girişimi’ni kurmuştuk. Girişimin amacını ve ruhunu Sevgili Hrant Dink: “Terörün gücüne de, gücün terörüne de hayır” diye özetlemiş, bu sözü sloganımız haline getirmiştik. Barış girişimi, diğer bütün barış güçleriyle birlikte bizim bile beklemediğimiz bir etki kazandı. 140 örgütün katılımıyla 1 Aralık 2002’de gerçekleştirdiğimiz Irak’ta Savaşa Hayır mitingi, ardından Türk ordusunu Irak’a sokacak 3 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesindeki payımız ve sonrasındaki benzer etkinlikler…

İşte o günlerde “Türk basınının amiral gemisi”nin amirali konumundaki Ertuğrul Özkök, hakaret dolu bir yazıda Barış Girişimi’ni ve Bush’un kirli savaşına karşı çıkan barışçıları “azgın azınlık”, “ahmak barışçılar (yoksa avanak mıydı?)” türünden nitelemelerle hedef almış, ABD’nin Irak saldırısını, Türkiye’nin de ABD yanında bu savaşa dahil olmasını milli çıkarlar ve Irak’a demokrasi getireceği gerekçesiyle hararetle savunmuştu.

Barışçıların, Sayın Özkök’ün sandığı gibi cahil, ahmak, boş hayalci olmadıklarını hayat gösterdi. Irak’ın Amerika’nın yeni Vietnam’ı olacağını, bölgenin büsbütün istikrarsızlaşacağını, Türkiye’nin bu ölümcül maceraya sürüklenmesinin hesaplanmayacak kadar büyük sorunlara yol açacağını söylüyorduk. “Azgın azınlık” değildik; yapılan bütün kamuoyu yoklamaları, halkın yüzde 90’ından fazlasının savaşa karşı olduğunu gösteriyordu. Hayat ve tarih “Irak’ta savaşa hayır!” diyenleri doğruladı. Önce Afganistan’a, ardından Irak’a ABD müdahalesinin, bölge halklarını mahva sürükleyen, Suriye trajedisine vardıran; El Kaide’den Taliban’a, El-Nüsra’dan IŞİD’e Selefi cihatçılığı semirtip dünyanın başına bela eden büyük bir yanlış, hatta suç olduğu, son on beş yılın gelişmeleriyle kanıtlandı.

 

Suriye politikası neden hâlâ yanlış

 

Beş yıldır bunca yıkıma neden olan Suriye politikasının yanlışlığı artık hükümet sözcülerinin ağzından dile getiriliyor. Uzatmaya gerek yok; bu politikanın bir ayağı neo-Osmanlıcılık hayaliyse diğer ayağı Kürt fobisiydi. Neo-Osmanlıcılık ayağı mimarıyla birlikte çöktü ama müteahhidinin (Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan) Ortadoğu’ya hükümran olma, bölgede oyun kurma hevesinin söndüğünü söylemek güç. Rusya krizi sonrasında, Türkiye’nin saygınlığını yitirmesi pahasına burnumuzun sürtülmesi ile sönümlenmiş görünen bu türden tutkular, son günlerin gelişmeleriyle ufak ufak yeniden baş veriyor.

Yanlış politikanın diğer ayağı olan Kürt fobisi ve Kürtleri her soydan ve boydan cihatçıları kullanarak dengeleme, geriletme, ezme siyaseti ise Türkiye’de 2015 Temmuzundan, Kuzey Suriye’de (Rojava’da) ise üç yıldan bu yana şiddetlenerek sürüyor. Oysa, Türkiye’nin Suriye batağından çıkabilmesi ve kendi Kürtleriyle barışması için, özünde hepsi IŞİD’in çeşitlemeleri olan güçleri kullanmaktan vazgeçip Suriye Kürtlerinin yanında durması gerekiyor, ki son gelişmeler bunu iyice zorlaştırdı.

Aslında Türkiye’nin yaratması olan, kofluğu dünya âlemce bilinen ÖSO’nun birkaç gündür Türkiye kamuoyuna Türkiye’yi ve bölgeyi IŞİD’den kurtaracak fetih ordusu gibi lanse edilmesi; IŞİD’in zaten terk ettiği Cerablus’a TSK güçleriyle birlikte girmesinin bir zafer olarak yansıtılması, kimlere dayanarak ne yapılmak istediğinin ipuçlarını veriyor. Kimse aldanmasın: Yeni Suriye politikası  -tıpkı eskisi gibi- IŞİD’e, El-Nüsra’ya, vb. göre biraz daha ılımlı görünen, aslında aynı soydan gelen Türkiye’ye bağlı güçlerle Suriye Kürtlerinin kendi topraklarına hâkim olmalarını engellemekten ibaret. Bölgede gitgide karmaşıklaşan, kimin elinin kimin cebinde olduğunu artık cep ve el sahiplerinin bile tam saptayamadığı kaos ortamında izlenen politika savaşı derinleştirmekten ve kendi Kürt meselemizi de büsbütün çözümsüzlüğe sürüklemekten başka sonuç vermeyecek ne yazık ki.

Son harekâtla Türkiye, IŞİD’e karşı değil PYD/YPG’ye karşı kırmızı çizgilerini korumak, hatta o çizgiyi Fırat’ın doğusundan da daha doğuya çekmek için savaşıyor. Oysa en başta; PYD Türkiye’den yardım istediği sıralarda (Salih Müslim’in Türkiye ziyaretleri ve görüşmelerini hatırlayalım) tercihini kelle kesici cihatçılardan yana değil Suriye Kürtlerinden yana yapmış, onlarla anlaşabilmiş olsaydı, bugün ne IŞİD ve benzerleri böylesine palazlanabilir ne de PKK terörü bu boyutlara varabilirdi.

“Geldiğimiz nokta itibariyle yapacak bir şey yok……..ülkemiz böyle bir savaşa girmişse desteklemekten başka çaremiz yok” diyor Özkök. Asıl üzerinde durmamız gereken bu bakış açısı, bu zihniyet bence. İktidarın yanlışını (yanlış yapıldığı düşünülüyorsa tabii) “ne yapalım, çare yok” düşüncesiyle desteklemek Sayın Ertuğrul Özkök’e bile yakışmaz. Yanlış politikalar sonucu “geldiğimiz nokta itibariyle” yapılacak şey var: O yanlışı yüksek sesle söylemek, yanlışın temeline inip, bu noktaya bu yüzden geldik, yanlışı tekrarlamayın, demek. Hele de, “madem bu savaşa girildi, bari destekleyelim” düşüncesi, mesela İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in yanlış siyasetini çaresizlikten desteklemeye benzer.

 

PKK terörü, yanlışa haklılık ve destek sağlıyor

 

Bu son derece kritik ortamda, PKK’nin savaşı tırmandıracağız açıklamasıyla terör eylemlerine hız vermesi, bu örgütün bir hak ve özgürlük hareketi olmaktan çıkıp kör teröre yöneldiğini gösteriyor. Bu satırları yazarken Şırnak’tan yine terör saldırısı haberi geldi.

PKK’nin; bırakın Türkiye’yi, Türk devletini, Kürt halkını da hedef alan, barış umutlarını tümden yok eden terör eylemleri, yönetenlerin baştan sona yanlış Kürt ve Suriye politikalarına haklılık ve destek sağlıyor. İktidarın Kürt politikasının yanlışlığını vurgularken PKK’nin sonuçları itibariyle IŞİD terör eylemlerinden farklı olmayan saldırılarının Kürt sorununun çözümünü büsbütün çıkmaza soktuğunu görmezden gelirsek, yanlışa yanlış katmış oluruz. Kral soyunmuşsa, çıplak olduğunu söyleyebilmeliyiz. PKK, bir süredir Kürt özgürlük hareketi urbalarından soyunmuş, başka bir yola girmiş görünüyor.

Ülkede ve bölgede kaos derinleşiyor. Kaos; demokrasinin sonunu getirir, faşist diktatörlüklere yol açar, savaşı derinleştirir. Barış Girişimi’nin “Gücün terörüne de terörün gücüne de hayır” sloganını hatırlamanın ve “hiçbir suça ortak olmayacağız” diyerek “avanak barışçı” olmanın tam zamanı.