Bazı insanlar sadece "kendileri" olmakla kalmazlar. Çokturlar, çoğuldurlar. Onların yüzleri yürekleri çağlarını, ülkelerini, halklarının yazgısını yansıtır. Onların yaşamları ve kişilikleri milyonların yaşamının özeti ve simgesidir. Gültan Kışanak o insanlardandır.
Elazığ'a yerleşmiş Dersim göçmeni / sürgünü bir Zaza ailenin 1961 doğumlu kızı.
19'una varmadan, Türk devletinin ve tarihinin utançlarından Diyarbakır 5.No'lu askerî cezaevininde tutsak.
Orada geçirdiği iki yıl boyunca yaşadıklarını -aylarca köpek Co'nun kulübesinde gördüğü işkenceleri- anlattığında, zamanın TBMM Başkanı AKP'li Bülent Arınç'ın, "Onun yerinde olsaydım ben de dağa çıkardım," dediği (Bu zat bazen vicdanının sesine uyar, sonra pişman olup aslına döner!) Kürt kızı.
Kürt siyasî hareketinin önde gelen figürlerinden biri. İki dönem milletvekili, tutuklanıp yerine kayyım atanana kadar Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin Eşbaşkanı.
Güzelim Evin Jiyan Kışanak'ın annesi.
Türkiye kadın hareketindeki yerini de unutmayalım.
Bu biyografik notlar yeterli mi Gültan Kışanak'ı anlatmaya?
Hayır! Bu ifadelerin, bu nitelemelerin hiçbiri Gültan Kışanak'ı yeterince tarif etmiyor, tanıtmıyor bize. O, Kürt halkına karşı devletçe işlenen ve milletçe ortak olduğumuz suçların vicdan yarası, tarihsel günahlarımızın aynasıdır. Boyun eğmeyen, insan onurunu çiğnetmeyen direncin gösterişsiz, gürültüsüz simgesidir.
Gültan; Kürt siyasetçisidir, kadındır, annedir, barışçıdır, eşitlikçidir. İlk gençliğinden bu yana yaşadıklarını yaşayıp da umudu tüketmemenin, pes etmemenin, kendisine bunları yaşatanlara düşman olmamanın; hâlâ barış, uzlaşma, eşitlik, kardeşlik diyebilmenin erdemini kişiliğinde barındıran, yüzü gibi yüreği de aydınlık insandır. Dindar ve kindar nesiller yetiştirmeye azmetmiş olanların halkı mahkûm ettiği kin ve nefret atmosferinde içimizi yıkayan duru bir sudur. Bizlere: Türkiyeli demokratlara, barışçılara, özgürlükçülere görevlerimizi hatırlatan vicdan raptiyesidir O.
Gültan Kışanak, yedi yılı aşkın bir süredir tutuklu. Âzamî tutukluluk süresi çoktan dolduğu halde tahliye edilmemesinin nedeni, muktedirlerin zulmüne boyun eğmeyen bir Kürt kadın siyasetçi olmasıdır. Ülkemizdeki hak hukuk ihlallerine ayna tutan bu hukuk ve yasa dışı uygulama, onun yaşadığı hak ihlallerinin ne ilki ne de sonuncusu…
Gültan Kışanak, 30 Ekim 2016'dan beri tutuklu
Gültan Kışanak'ın, DEM Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediyesi eşbaşkan adayı olduğu ilan edildiğinde, ne yalan söyleyim, içimde bir sızı duydum. Yanlış anlaşılmasın; hak etmediği için veya DEM'in Ankara'da aday göstermesini yanlış bulduğum için değil. (Bu, partinin kendi iç sorunu ve kararıdır, bana dışardan gazel okumak düşmez.) Aksine; Kürt kadınının ve Kürt siyasetinin simge figürü Kışanak'a biçilen adaylık urbasının mevcut Türkiye siyasetine birkaç beden bol geleceğini düşündüğüm için.
Adaylığının sembolik olduğunu, yargılandığı hukuk dışı kumpas davalarına onun saygın kişiliğinde dikkat çekmeyi amaçlayan bir tercih olduğunu biliyorum. Yine de, seçim sonuçları kaçınılmaz olarak oy yüzdeleriyle açıklanacak. Ve o sonuçlarda ilan edilecek oy yüzdesi, günümüzün siyasî ortam ve koşullarında Gültan Kışanak'ın gerçekte hak ettiğinin çok altında kalacak.
Bilelim ki onun gerçek değeri yüzde 100'dür. Ve umut edelim ki özgürlüğüne yeniden kavuştuğunda, kendisinde topladığı değerleri yeniden topluma kazandırmak için, bıraktığı yerden yoluna azimle devam edecektir.
Oya Baydar kimdir?Oya Baydar, subay bir baba (Ahmet Cevat Baydar) ve Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden Behice Hanım'ın kızı olarak 3 Temmuz 1940'ta İstanbul / Kadıköy'de doğdu. Politik mücadele yıllarında içinde bulunduğu yapılara karşı da eleştirel bakışını esirgemeyen açık sözlü tavrıyla özgül bir etki yaratan; görüş, eleştiri ve önerileri her kesimde takip edilen yazar, Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'ni bitirdi. Edebiyat hayatına esas itibarıyla 17 yaşında lise öğrencisiyken yazdığı ve Hürriyet gazetesinde tefrika edilen Umut Yolu adlı romanla atıldı. Françoise Sagan'ın Bonjour Tristesse romanından etkilenerek kaleme alınan bu roman, gazete tarafından ismi değiştirilerek Kalbimin Aradığı Erkek adıyla basıldı ve Baydar çok genç bir yazar olarak gazetedeki ilanlarda "Türkiye'nin Sagan'ı" olarak tanıtıldı. Baydar, gazete sayfalarında kalan bu romanını daha sonra kitap halinde yayınlamadı. 1960'ta lise son sınıftayken -kendisine okuldan atılma sıkıntısı da yaşatan- Allah Çocukları Unuttu romanını yayımladı. Baydar'ın ikinci romanı Savaş Çağı Umut Çağı (1963), ilk basımından yaklaşık 40 yıl sonra, 2010'da Savaş Çağı Umut Çağı: Bir Yirmi Yaş Güncesi adıyla yeniden yayımlandı. Biri tefrika olarak Hürriyet gazetesi sayfalarında kalan, diğer ikisi ise kitap halinde basılan bu üç romanın ardından Oya Baydar, gazetecilik ve politik mücadele içinde geçen yaklaşık 30 yıl edebî eser kaleme almadı. Hürriyet gazetesinde tefrika edilen romanından aldığı telif ücretiyle Paris'e gitti, orada sosyalist çevrelerle iletişime geçti. Paris'te kurduğu iletişimin etkisiyle sosyoloji okumaya kadar verdi. 1960'ta girdiği İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü 1964 yılında bitirdi. Aynı yıl sosyoloji bölümüne asistan olarak girdi ve "Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu" konulu doktora tezine başladı. Doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler bu olayı protesto etmek için üniversiteyi işgal ettiler. Bu olay Türkiye'de ilk üniversite işgali eylemi oldu. 1966'da Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) üye oldu. Bir süre, ABD'de Columbia Üniversitesi'nde, sosyal bilimlerde istatistik yöntemleri konusunda çalıştı. 1969-70 arası Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde asistanlık yaptı. Toplumsal hareketliliğin yükseldiği, Türkiye'nin sosyalist düşünce ve örgütlenmeyle tanıştığı 1960'larda, edebiyatı tümüyle bırakıp toplumsal-siyasal yapı araştırmalarına yöneldi ve sosyalist hareket içinde aktif oldu. Sosyalist Parti İçin Teori ve Pratik (1970-71) dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile Türkiye İsçi Partisi (TİP) üyesi olduğu için tutuklandı ve üniversiteden çıkarıldı. Bu dönemde Yeni Ortam ve Politika gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı (1972-79). Eşi Aydın Engin ve Yusuf Ziya Bahadınlı ile birlikte İlke dergisini kurdu ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin (TSİP) kuruluşuna katıldı. Yazılarıyla ilgili olarak hakkında eski Türk Ceza Kanunu'nun 312, 142 ve 159. maddelerinden 30 dolayında dava açıldı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında bulunduğu Almanya'dan Türkiye'ye dönemedi ve 12 yıl boyunca Almanya / Frankfurt'ta siyasi göçmen olarak yaşadı. Bu yıllarda Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde, Sovyetler Birliği'nde, Moskova'da bulundu. Baydar, sürgün yıllarının ardından 1992'de Türkiye'ye döndü. Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı'nın ortak yayınları olan "İstanbul Ansiklopedisi"nde redaktör, "Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi"nde yayın yönetmeni olarak çalıştı. Yeniden döndüğü edebiyatta ardı ardına yayımladığı öykü ve romanları ile çok sayıda ödül kazandı. Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kedi Mektupları adlı kitabıyla 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü, Sıcak Külleri Kaldı romanıyla 2001 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı, Erguvan Kapısı'yla 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü, Çöplüğün Generali romanıyla TÜYAP Kitap Fuarı'nda 2009 yılı Dünya gazetesi yılın telif kitabı ödülünü aldı. İtalyan Carical Vakfı tarafından verilen "Akdeniz Kültürü Ödülü"ne 2011'de Hiçbir Yere Dönüş adlı romanıyla Oya Baydar layık görüldü. Sıcak Külleri Kaldı romanı ile de 2016 yılının Fransa / Türkiye Edebiyat Ödülü'nün de sahibi oldu. 2001'de Türkiye Barış Girişimi'nin kurucusu ve sözcüsü olan yazar, aynı zamanda PEN Yazarlar Birliği üyesi. Kitapları 23 dilde yayımlanan Oya Baydar, kuruluş günlerinden itibaren T24'te köşe yazıyor, İstanbul'da ve Marmara Adası'nda yazmayı sürdürüyor. ESERLERİ Roman Allah Çocukları Unuttu (1960) Deneme - Surönü Diyalogları (2016) Öykü - Elveda Alyoşa (1991) Anlatı - Bir Dönem İki Kadın: Birbirimizin Aynasında (Melek Ulagay ile, İstanbul 2011) Yetim Kalacak Küçük Şeyler (2014) |