Oya Baydar

09 Ağustos 2016

O meydana Darağacı Meydanı adı yakışır

Başka bir Yenikapı mümkündü...

Yenikapı’daki miting meydanının adı nedir ya da bundan sonra ne ad verilecek bilmiyorum ama bir yurttaş olarak isim önermek istiyorum: Başkomutanlık Darağacı Meydanı.

RTE Darağacı Meydanı da olabilir, böylesi Sayın Cumhurbaşkanı’nın daha fazla hoşuna gider sanırım, tarihe damgasını daha kalıcı vurmuş olur. Üstelik insan da iktidar da fâni; gün gelir başkomutan değişebilir. Şu canî kalkışma maazallah başarıya ulaşsaydı şimdi başkomutan uğursuz katilin teki olacaktı mesela.

Milletçe sarmaş dolaş kuzu sarması olduğumuz şu günlerde “Yine münafıklık yapıp birlik ve beraberliğimizi bozuyorsun” diyenler olacak, biliyorum. “Kadın; aklını idamla bozmuş, milyonların muhteşem birlik tablosunu görmüyor, teferruatla uğraşıyor” diyecekler. Yenikapı mitinginin ertesi günü orada toplanan bir milyonu aşkın coşkulu insanın görüntüsünden büyülenmiş televizyon yorumcularından biri, 15 Temmuz’dan sonra affı şahaneye uğrayan CNN’de, Erdoğan’ın “idamı siz isteyin, ben onaylayayım” gibisinden sözlerine yer veren medyayı böyle eleştiriyordu. Ne gereği vardı ki şu sırada pişmiş aşa su katmanın!

Zaten bugünlerde her kesimin kendisine yonttuğu “Aslolan vatansa gerisi teferruattır” sözü pek revaçta. Zamanında faili meçhuller, devlet adına işlenen suçlar, darbe planları (Yaa…Bayanlar, baylar! Şimdi işimize öylesi geldiği için hafızamızdan sildik ama bu ülkede darbeciler ve darbeci zihniyet ne dün ne de bugün FETÖ’yle sınırlıdır) teferruat sayılırdı. Şimdi de, ilkel kan ve intikam kültürü kalıntısı bir vahşet, dahası devletin taammüden cinayet işlemesi olan, öte yandan Türkiye’nin Avrupa değerlerine, Avrupa Birliği’ne, Batı’ya veda etmesi anlamına gelen idam cezasının ısıtılıp meydana çıkarılması teferruat sayılıyor.

 

İdam istemi toplumları kötücülleştirir

 

Toplumlar vahşet çağına gerileyip ilkelleştikçe ölüm, kan, intikam talepleri öne çıkar. Kendilerini güvende hissetmeyen, ötekinden korkan, mağduriyetinin gerçek kaynağını göremeyip suçu ötekinde arayan, öfkesini kanla yatıştıran, empati yerine “vurun kahpeye” hissiyatının hakim olduğu kitleler idam cezasını yaralarına pansuman olarak görür. Faşist, (sağ veya sol) totaliter, eril zihniyet iktidarını kan ve korku üzerine kurar. Bayrakları bayrak yapanın üzerindeki kan olduğuna; vatanın ölüler üzerine kurulduğuna inanır ve kitleleri inandırır. İdam cezasının suçu engellemediği yüzlerce, binlerce araştırmayla kanıtlandığı halde, idam fikri ve uygulaması kitleler üzerinde hem bir tehdit olarak hem de onların dişlerine kan sürüp muktedirlere canlı kalkan yapmak için kullanılır.

Liderlerin, hele de geniş kitleleri etkileme gücüne sahip karizmatik liderlerin işlevleri/ görevleri toplumu insanî, ahlâkî, siyasî değerler açısından bir adım geriye değil bir adım ileriye götürmek, insanı yükseltmektir. Kitleden gelen idam istemine boyun eğen, kendisi de katılan, onaylayan, alkışlayan muktedir, toplumdaki kötücül damarı, kan ve intikam güdüsünü güçlendirir.

Türkiye gibi şuursuz ve sert cepheleşmelerin, giderek derinleşen toplumsal fay hatlarının bulunduğu bir ülkede insanların kötücül içgüdülerini taze kanla beslemek tehlikelinin de ötesinde ölümcüldür ve bu zehirli kanın silah olarak kime döneceği belli olmaz. Kısaca idam sadece idam değildir, kötücülleştiren, ilkelleştiren, zehirleyen bir zihniyettir. Öfkenin, korkunun, heyecanın sağduyunun önüne geçip cinnete vardığı şu günlerde, bu zihniyetin okşanması, kabartılması tahmin edemeyeceğimiz olumsuzluklara yol açar.

Bu günler geçer, iktidarlar, muktedirler değişir ama vicdanlarını, insanî değerleri, masumiyetlerini yitirmiş kitlelerin kötücül ruh hali on yıllar boyunca onarılmaz ve toplumu kemirir.

 

Başka bir Yenikapı mümkündü

 

Adı, Demokrasi ve Şehitlere Saygı olan Yenikapı mitinginde idam konusunun gündeme getirilmesi ve milyonlara idam konusunda yeşil ışık yakılması teferruat değildir. Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferini kutlamak üzere düzenlenmiş o görkemli gösteride, Cumhurbaşkanı’nın kuruluşunu ilan ettiği Yeni Türkiye’ye dair tek bir demokratik vaat, birlik ve beraberlik konusunda boş sözleri aşan tek bir umut cümlesi yoktu. “Demokrasi şöleni”nde halka ihsan edilen şey darağaçlarıydı. Birlik beraberlik ise, Reis’in şovunda yardımcı oyunculuk bahşedilen iki muhalefet partisiyle kurulacak anti-Kürt millî cephede somutlanıyordu.

Yeni Türkiye’nin başlangıç adımı olacak başka bir Yenikapı mümkündü oysa. Ne HDP’nin, ne parlamento dışı siyasî partilerin, ne sağcıların, ne solcuların, ne Kürtlerin ne Alevilerin, ne insan hakları kuruluşlarının dışarda bırakıldığı, herkesin kendi bayrağını kardeşçe dalgalandırdığı, herkesin lafla değil oradaki varlığıyla geçmişe sünger çekip bugüne kadarki yanlışlar için halktan/hepimizden özür dilediği; ortak bir demokrasi manifestosunun birlikte okunduğu; Sayın Cumhurbaşkanı’nın meydandaki ve ekranlardaki milyonlara, “İdam demeyin, idam ülkemize, çağımıza, demokrasimize yakışmaz. Biz hukuk devletiyiz, kan ve ölüm bizden ırak olsun” dediği; ve sonra hayal bu ya, Selahattin Demirtaş başta bütün liderleri yanına alıp, “Darbelere birlikte karşı durduk, şimdi Türkiye’nin bütün halkları, bütün renkleriyle eşit yurttaşlar olarak barışın ve huzurun Türkiyesi’ni de birlikte kuracağız” diye sözverdiği bir Yeni Kapı. O kapıdan geçerek varacağımız huzurlu bir ülke…

Biliyorum, yaşanan günlerin travması altında sinir sistemimin çöktüğünü, halüsinasyon (sanrı) görmeye başladığımı düşünüyorsunuz. Keşke hiç dağılmasa, kaybolmasa bu sanrı. Gerçeğin ürkütücü ağırlığına artık dayanamıyorum ve hayallere sığınmaya çalışıyorum. Hoşgörün.