Oya Baydar

07 Ekim 2014

Kobane düştü düşecek, aceleniz ne?

Artık silah yardımı için bile çok geç. Kobane IŞİD’in eline geçince yaparsınız o yardımları

Yazı günüm değil ama yarın her şey için çok geç olacak; bu yazı için bile. Çeşitli haber kaynakları IŞİD bayrağının Kobane’nin doğusuna dikildiğini bildiriyor. Ve iktidarın bütün yetkilileri, sorumluları, sözcüleri, kalemşörleri; cumhurbaşkanından başbakanına, bakanından milletvekiline, IŞİD çetelerinin saldırısı altındaki Kobane’ye her türlü yardımın yapılacağını tekrarlayıp duruyorlar. Pinokyo gibi yalan söyledikçe burunları uzayacak diye bekliyorum; ama hayır, masallar bile masumiyetini yitirdi artık.

Kobane düştü düşecek, IŞİD Türkiye sınırına dayandı dayanacak. Top gülleleri, mermiler, adını bilmediğim ne kadar ölüm araç gereci varsa Suruç’a, Türkiye topraklarına düşüyor. “Süleyman Şah Türbesi vatan toprağımızdır” hamasetiyle gürleyenlere sormak istiyorum: O türbe vatan toprağı da Suruç, Urfa, Mardin, Nusaybin, baştan başa sınır boylarımız ne toprağınız sizin? Orada: güney sınırlarımızda yaşayanlar, köyleri boşaltılan, çoluk çocuk hayatları tarumar olan o insanlar hangi ülkenin vatandaşları?

 

Yardım için Kobane’nin düşmesini mi bekliyorsunuz?

 

Sizler; kökten takiyeci siyasi kadrolar, sizler; iktidarın yularını ellerinde tutanlar, âlemi kör, hepimizi sersem mi sanıyorsunuz?

IŞİD’e karşı Kobane’ye yardım edilecek diye yemin billah ederken, üç haftadır IŞİD çetelerinin kuşatması ve saldırısı altındaki Kobane için gün bile değil saat sayıldığını; orada topraklarını savunmak için kadın erkek, çoluk çocuk savaşan PYD güçlerinin yardıma, özellikle de silaha ihtiyaçları olduğunu sizler hepimizden iyi biliyorsunuz. Beklediğiniz: Kobane’nin düşmesi, Rojava Kürtlerinin yenilmesi, demokratik özerklik ve kanton yapısının çökmesi; şu korkunç bölgede küçücük bir umut ışığı, savaşa ve kana karşı bir seçenek olabilecek bir gelişmenin filiz halindeyken ezilmesi. Sırtlanlar gibi beklediğiniz bu işte! Üç yıldır El Nusra’dan IŞİD’e El Kaide türevi her türlü cihatçı, kökten dinci, terörist örgüte silah dahil her türlü yardımı, kolaylığı sağlamış olanların Kobane’ye yardım götüremeyeceklerini (hem de uluslararası hukuka, bölge koşullarına falan dayanmaya çalışarak) söylemelerine kim inanır? Silah yüklü TIR’ların durdurulmasıyla ortaya çıkan foyanızı, olayı ortaya çıkaranların üstüne nasıl gittiğinizi henüz kimse unutmadı. Suriye’de Esad rejimine karşı savaşıyorlar gerekçesiyle bir sürü terörist yapıyı önce açık açık, sonra göz yumarak nasıl beslediğinizi dünya âlem biliyor. Biden özür dilemişmiş. O özür, ellerindeki belgelere bilgilere dayanan gerçekleri dobra dobra söylediği, diplomatik yalancılık yapmadığı içindir, yalan yanlış konuştuğu için değil. Bunun da bütün dünya farkında.

Kobane haftalardır, günlerdir feryad ediyor. Türk ordusu gelip burada çarpışsın falan da demiyor. IŞİD’in elindeki ağır silahlara karşı tüfekle savaşıyoruz, sadece ağır silah istiyoruz, diyor. Siz bekliyorsunuz: Salih Müslim’le kendi toprakları, kendi halkı, kendi kaderini tayin hakkı üzerinden pazarlık yaparak ayak sürürken IŞİD’in Kobane’yi düşürmesini bekliyorsunuz.

Artık silah yardımı için bile çok geç. Kobane IŞİD’in eline geçince yaparsınız o yardımları. Böylece IŞİD biraz daha güçlenir ve sınır komşumuz olur. Bundan bile korkmuyorsunuz, çünkü sizin için PKK neyse IŞİD de odur. Bunu başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, onun ardından tin tin giden Başbakan Davutoğlu, sonra sırasıyla diğerleri, defalarca, apaçık, vurguyla dile getirdiler, getiriyorlar.

 

Arınç’ın sözleri bir zihniyetin aynasıdır

 

Kimilerinin ağır Abi saydığı, ahlak anlayışı TV sunucularının göğüs çatallarında, dekoltelerinde yoğunlaşan, ikide birde vicdandan söz edip gözleri yaşaran, “şeyini şey ettiğimin şeyi” sözleriyle bilinçaltını eleveren Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, iki gün önce, tam da PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, son imdat çığlığını atarak silah ve yardım konularını görüşmek için Ankara’dayken konuştu: İnsanlık, vicdan ve siyaset adına utanç vericiydi söyledikleri. Ve hükümetin olaya bakışını bütün açıklığıyla yansıtıyordu.

“Askerlerimiz çocukları kucaklarında taşıyorlar, yaşlılara yardım ediyor, insanlara su veriyorlar, mama veriyoruz, barındırıyoruz. Bir Allah razı olsun, demez mi be adam!”, “Neden PKK yardımınıza gelmedi, neden öteki kantonlara geçmediniz? Yaa, işte sizi ancak Türkiye korur. Allah bin kere razı olsun diyeceğine, taş atıyor. Hayatı taş atmakla geçmiş bunların, eşkiyalıkla geçmiş.”

Sonra alaycı bir gülücükle: “Finlandiya’dan geldi, şimdi Ankara’da (Destek için dört bir yanda dolaşan Salih Müslim’le alay ediyor aklı sıra)......Bunlar kantonlar kurmuşlar. Aman Allahım! Nerede kantonlar, nerede silahlı güçler şimdi!”

Sonra baklayı ağzından çıkarıyor: “Niye devlet olma iddiasıyla Esed’in yanında saf tuttunuz?”

Arınç, Rojava Kürtlerinin Esad’ın yanında saf tutmadıklarını, topraklarını ve kimliklerini koruyabilmek için bu kirli iç savaşta taraf olmadıklarını ama Özgür Suriye Ordusu icindeki asıl unsurlar olan İslamî cihatçılarla birlikte olmaya da hayır dediklerini ya bilmiyor, ya da bilmezlikten geliyor.

Ardından da, “Tabii ki, oh olsun demeyeceğiz, oradaki Müslüman Kürt kardeşlerimize yardım götüreceğiz...” (Müslüman olmayanların boğazları kesilerek öldürülmesi caizdir, değil mi? Velev ki dil sürçmesi olsun, dil sürçmeleri de bilinçaltını yansıtır.)

Bu sözler hükümetin sadece Kobane’ye değil Kürt sorununa nasıl baktığının tevil götürmez açık ifadesidir. “Bizim için PKK ile IŞİD birdir” dediğiniz andan itibaren, doğrudan IŞİD’in yanında yer almışsınız demektir. Hükümetin IŞİD’le PKK arasında ayrım yapmayan bakışı, İmralı’nın bütün barışçı tavizlerine, Kürt siyasal hareketinin sabırlı yapıcı yaklaşımına rağmen çözüm sürecinin neden savsaklandığını, neden iki adım ileri, iki adım geri temposunda saydığını da pek güzel açıklıyor.

Bizim için IŞİD ile PKK ve onun uzantısı saydığınız PYD (terör örgütü olarak) aynı şeydir derken şunun bile farkında değil misiniz? PYD kendi yurdunu, kendi toprağını, kendi halkını barbar istilacı çetelere karşı savunuyor. Bir halkın kendi toprakları üzerinde varoluş savaşı, egemenlik savaşı bu. IŞİD ise saldırgan bir istilacı/cihatçı terörist yapı. Konuyu derinleştirmeden burada noktalasak bile, biat etmemiş Kürt düşmanlığı ile  Kürt sorununda gerçek ve nihaî çözümün mümkün olamayacağı hemen anlaşılır.

AKP ve onun elebaşlarının bakış açısı böyle de muhalefetinki nasıl? Muhalefet iktidardan daha geri, daha da Kürt düşmanı, daha Türk milliyetçisi olursa, benim gibilere “ört ki ölem” deyip kahrolmaktan başka bir olanak kalmıyor. Bu başka bir yazı konusu ama Kobane gözlerimizin önünde düşerken ve IŞİD sınırımıza yerleşirken söylenecek bir söz daha var: Bu gelişmeler AKP iktidarını da götürür, doğacak kaostan da kimse kurtulamaz ve kimse siyasî rant elde edemez .Uçurumdan önceki son çıkışa girmeye saatler kala, hepimiz düşünelim.