İnsanın ülkesi adına utanması kahredici bir duygudur. Bu duyguyu iki gündür bütün şiddetiyle yaşıyorum: Öfke, tepki, çaresizlik, utanç…
“Ülkem adına utanıyorum” derken aslında utandığımız ülkemiz değildir; ülkeyi yönetenlerin sözleri, kararları, tutumları, edimleridir. Utandırıcı söz, karar, eylem, siyaset ne kadar yüksek katlardan geliyorsa utanç o kadar ağır olur. Bir Amerikalı arkadaşım, “Trump yüzünden ülkemden utanıyorum” demişti. Ne kadar haklıydı.
Cumhurbaşkanları, başkanlar, devlet reisleri ülkelerini temsil ederler, ülke adına konuştukları varsayılır, ülkenin imajını onlar yansıtır. Bizler, sıradan yurttaşlar onların sözleri, eylemleri, siyasetleri karşısında ne kadar saçımızı başımızı yolsak da, ülkemiz değerlendirilirken onların sözleri, eylemleri veri alınır.
Başkasının toprağına girip villa yapmak
Bölgede, toprak, petrol, nüfuz peşinde koşan güçlerin 8 yıldır savaş alanına çevirdikleri bir ülke var: Suriye. Vicdansız, adaletsiz, etik yoksunu, bir o kadar da uluslararası hukuka aykırı müdahalelerle yakıp yıktıkları; insanları yerlerinden, yurtlarından, topraklarından sürüp milyonları ölüme, sefalete, mülteciliğe mahkûm ettikleri Suriye için yeni senaryoların gündemde olduğu şu günlerde beni utandıran: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriydi.
Erdoğan şöyle diyordu: “Şu anda Başkan’ın (Trump’ın) yaklaşımı 30 kilometre derinliktir. Hatta bir 20 mil (32 km.) daha da uzatılabilir. Biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Benim planlamam şöyleydi: 500’er metrekarelik, içinde iki kat, zemin, artı-bir gibi konutlar yapılabilir. Etrafında da bahçesi olur. Onlar için yeni bir hayat başlayabilir…”
Önce gördüğüme, duyduğuma inanamadım. Ama TV ekranında karşımdaydı işte, gerçekti. Son 8 yıldır, Türkiye’nin de katkılarıyla bölgede olup bitenlerin tümü siyaset adına yanlış, insanî-etik değerler adına suçtu bana göre ama hiçbiri beni Erdoğan’ın bu sözleri kadar sarsmamıştı.
Abarttığımı, buna göre daha neler neler dendiğini, neler neler yapıldığını düşünebilirsiniz. Belki de haklısınız ama bölgenin gerçek sahibi Kürtlerin, Arapların, diğer Suriye halkların kanlarıyla sulanmış, yakılmış, yıkılmış, istila edilmiş, her türlü acıyı yaşamış ve yaşamakta olan Kuzey Suriye/ Rojava topraklarında TOKİ villaları yapma düşüncesinin, kâr kokusu almış inşaat firması patronu ağzıyla böyle marifet gibi, müjde gibi, çözüm gibi sergilenmesi bir TC. yurttaşı olarak beni utandırdı, mideme gerçek anlamda kramplar girdi.
Sur’a dikilen TOKİ bayrağı örnektir
2015 sonbaharından başlayarak Cizre, Şemdinli, Şırnak, Yüksekova, Silvan, Nusaybin, Diyarbakır Sur yakılıp yıkıldığında, Sur’u Toledo yapma, yıkılanları onarma, Sur halkına geri verme sözlerini hatırlayın. Ve de şimdi gidip Sur’un sürülmüş tarla misali yerle bir edilen mahallelerine dikilen TOKİ villalarını görün. Evleri yıkılan, zorla tahliye edilen hiçbir Sur sakininin asla yanına yanaşamayacağı, sonunda da turizme açık apart’lar ya da Diyarbakır dışından zengin iktidar yandaşlarına rant kazandıracak mülk olarak kullanıma açılan; ne çevreyle, ne Sur insanıyla, ne yerel tarihle ilgisi olan bu “ayıp”ları inceleyin. Asıl amacı fark edeceksiniz; ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, amaç kadim Sur’u, oranın halkının taleplerini, özlemlerini, anılarını yok etmek, siyasal-toplumsal asimilasyonu kültürel asimilasyonla tamamlamaktır. Sur’a dikilen TOKİ bayrağı Diyarbakır’da sergilenen zihniyetin sembolüdür. Kuzey Irak’a dikilecek TOKİ bayrağının da o toprakların fethinin sembolü olacağı gibi
Komşu ülke Suriye’de, 30 kilometresi Trump kankamızdan hediye, 30 kilometresini de TSK destekli, vergilerimizle beslenen talancı, yağmacı güçlerle ilhak edeceğimiz 60 kilometre derinlikte bir Türk kuşağı sağladık mı, kaç bin TOKİ villası inşa edilir! Milletin anasını belleyen (kendi ifadeleri) büyük müteahhitlerimiz ne kârlar elde ederler siz düşünün. Bir de buna Kürtlerden arındırılmış kuşağın Sünnî Araplaştırılmasını ekleyin; gerçekten tadından yenmez!
Önemli olan villalar değil, zihniyet
Türkiye; iç savaş yaşayan / yaşatılan bağımsız ve hükümran ülke Suriye’nin topraklarına, bölgede at oynatan süper güçlerin denge ve nüfuz hesaplarından yararlanarak girdi. Bahane; kuzey sınırlarımızdan (siz bölgenin başat halkı Kürtler olarak anlayın) gelecek tehditler ve “beka” meselesiydi. IŞİD ve benzeri cihatçı yapılar, hele de ilk dönemlerde tehdit değil, yer yer müttefik sayılıyordu. Buna karşılık, Türkiye’ye gelip “Bize abilik yapın, biz Türkiye’ye düşman değiliz” mealinde konuşup destek arayan PYD, tehdit ve düşman ilan edildi.
İktidar açısından çok kullanışlı ve etkili bir manipülasyonla, “terör= PKK=PYD” denklemi kuruldu. Korku, sindirme, barış sözcüğünü bile terörizmle, ihanetle eşdeğer suç kategorisine sokma, Türk milliyetçiliğini körükleme gibi yöntemlerle bu denklem tartışmasız kılındı. İktidar bir yana, halk yığınları ve muhalefet tarafından da biraz korku, biraz da genlere işlemiş Türk milliyetçiliğinin ve Kürt düşmanlığının etkisiyle içselleştirildi.
PYD, YPG gibi Kürt ağırlıklı yapılanmalar aslında Türkiye’ye tehdit oluşturmuyordu, ancak Türkiye’nin bölgenin bir bölümünü şu veya bu şekilde ilhak etmesinin ve Kürtleri topraklarından sürüp oralara Sünnî Arap nüfus kaydırılmasının önünde engeldi. TOKİ villalarının sembolik anlamı ve îma ettiği, bu engelin ortadan kaldırılmasıdır ki, “Biz Suriye’nin birliğini koruyoruz”, diyenlerin gerçek amacını ortaya koymaktadır.
Şimdi bunca kan, acı, yıkım sonucunda varılan noktada, Cumhurbaşkanı’nın ağzından bir zihniyetin ve özlemin dolaylı yolla açıklandığına şahit oluyoruz: Fetih zihniyeti ve insan yaşamını dahi umursamayan, değer tanımayan neo-liberal bezirgânlık... Metrekaresine, kaç kat olacağına, bahçesine kadar düşünülüp hesaplanmış, TOKİ’ye zimmetlenmiş ve yapımı büyük olasılıkla milletin anasını şa’apmakla ünlü müteahhide ihale edilecek villalar bu zihniyetin ve iktidarın Suriye/ Ortadoğu vizyonunun (belki de vizyonsuzluğunun demek daha doğru) aynasıdır.
Başta CHP, kendilerine “muhalefet” diyenlerin akisleri de ne yazık ki o aynada iktidarın yüzüyle birleşmekte, karışmakta, özdeşleşmektedir. Soğan fiyatları üzerinden muhalefet yapmakla yetinen, muhalefeti boş laf tokuşturmak sanan, aman bana terörist demesinler diyerek şantaja boyun eğip iktidarla milliyetçilik yarışına girenlerin Suriye topraklarında kurulacak villalar konusunda söyleyecek tek sözleri yoksa, onların kodamanlarına da o villalardan birer adet edinmek düşer. 40 yıl kadar önce Kuzey Kıbrıs’ta yaptıkları gibi…