Sözüm, HDP'ye karşı işlenen suçları, HDP'lilere yönelen şiddet ve cinayetleri azmettirenlere değil. Kendilerine demokrat sıfatını yakıştıranlara, demokrasi cephesinden söz edenlere, iktidarı demokratik olmamakla eleştirenlere sesleniyorum.
HDP'nin bir siyasî partiden ibaret olmadığını, HDP'nin sadece Kürtlerin haklarını, kimliklerini, onurlarını talep eden bir hareket değil bu ülkede demokrasinin olmazsa olmaz ön koşulu olduğunu kavramadıkça kendinize ne demokrat ne de muhalefet demeye hakkınız yoktur. Gerisi demokrat-mış gibi yapmaktır. Gerisi, iktidarın vatan, millet, beka, devlet mugalatalarıyla ve terör yutturmacasıyla yürüttüğü Kürt düşmanı, ayrılıkçı nefret ve şiddet politikasına dolaylı destektir.
HDP şudur, budur, yanlıştır, doğrudur, burada hiç tartışmıyorum. Sorunun barışçı çözümünden en fazla çıkarı olduğu için en barışçı, demokrasiden en fazla çıkarı olduğu için en demokrat, şiddet ve terörden en fazla zarar gördüğü için Türkiye'nin teröre en karşı siyasal partisi olduğunu iddia ediyorum. Benim bu görüşümün de hiç önemi yok, katılmayabilirsiniz. Ama siyasetin normalleşmesini, ülkenin demokratikleşmesini gerçekten istiyorsanız HDP'yi gözünüz gibi korumak, bu partiye yönelen siyasî, hukukî saldırıları ve açık şiddeti engellemek için -öyle kınamak falan yetmez- her türlü haksızlığa, adaletsizliğe, saldırıya karşı kendinizi siper etmek zorundasınız. Ötesi lâfı güzaf, yani boş söz!
Kôbane davasından İzmir cinayetine…
Ankara'da bir sözde dava görülüyor; dava değil iktidarın sahnelediği bir ortaoyunu. İçerde ortaoyunu sürerken dışarda -kapıda falan değil, binanın içinde mahkeme koridorlarında- beyinsiz, ilkesiz, gözü dönmüş lumpen güruh (azmettirenlerin bindirilmiş kıtaları) Kürtleri hedef alan, yargılanmakta olanları aşağılayan nâralar atarak gösteri yapıyor; engelleyen yok.
İzmir'de HDP binasına giren, gencecik Deniz Poyraz'ı vurup öldüren, daireyi ateşe veren saldırgan, polisin gözleri önünde cinayet işliyor.
Bunlar henüz taze ve üstü örtülemeyecek kadar fahiş olaylar. Peki yıllardır benzerleri ülkenin dört bir yanında tekrarlanırken, Kürt siyasetçiler haksız hukuksuz hapishanelere tıkılırken, seçilmiş belediye başkanları görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atanırken ve yetmiyormuş gibi bir de tutuklanırken, teröre yardım yataklık bahanesiyle barışçı, demokrat muhalif sesler susturulurken şimdi İzmir cinayetini kınayan muhalefetimiz nerelerdeydi? Kendilerinin kıllarına dokunulduğunda haklı olarak kıyameti koparan ve hepimizin desteğini alan muhalefet, HDP'ye ve HDP'lilere yönelik hukuksuzlukları, saldırıları, hedef göstermeleri, nefret söylemini yarım ağızla kınama veya suskunlukla geçiştirmek yerine ne yaptı, nasıl tepki gösterdi?
CHP milletvekili Berberoğlu haksız hukuksuz mahkûm edildiğinde Ankara'dan İstanbul'a, kitlelerle birlikte 450 kilometre yol yürüyerek CHP tarihinin en cesur ve kayda değer eylemini gerçekleştiren Sayın Kılıçdaroğlu HDP'li siyasetçilere reva görülen ağır hukuksuzluklara, haksızlıklara güçlü ve caydırıcı bir tepkide bulunabildi mi?
Sakın "Ne yapabiliriz ki" demeyin
Kendinizi muhalefet sayıyorsanız, hele de Millet İttifakı gibi büyük sözler ediyorsanız, ülkeyi lağım çukuruna dönüştüren ve hepimizi bu çukurda debelenmeye mahkûm eden gidişata karşı, laf yarıştırarak, ekonomiyi eleştiren sloganlar atarak, güzel sözlerle, sevimli videolarla yetinemezsiniz. İktidarın kendi kendini tüketmekte olduğu illüzyonuna kapılıp, "uslu duralım, sözle yetinelim, nasıl olsa gidiciler diyerek kitlelerde umut yaratamazsınız. Evet: Aş, iş, yoksulluk, yoksunluk halkın en önemli dertleri. Evet: "128 milyar nerede" sorgulaması etkili bir propaganda yöntemi. Evet: Hangi AKP'li mafyacıdan kaç para almış sorusu, iktidardaki çürümeyi sergilemek açısından pek yerinde.
Ama devletin çetelere teslim edildiği, demokrasinin d'sinin kuyruğu kalmış bir ülkede; hak, adalet, demokrasi kazanılmadan hiçbir sorunun çözümlenemeyeceği gerçeğini içselleştiremezseniz, iş-çevre-kadın- vb. gibi sorunların bütünsel bir mücadelenin: demokrasi mücadelesinin bileşenleri olduğunu kitlelere anlatamazsanız ne iktidar olabilirsiniz, ne de iktidar olsanız bile şimdikilerden farkınız kalır.
"Elimizde güç yok, ne yapabiliriz ki konuşmaktan, kınamaktan, eleştirmekten başka" derseniz bu çaresizlik itirafıdır. Bu kadar güçsüz, çaresizseniz bizler nasıl güvenelim size? Çözüm arayan halk, kararsız seçmen nasıl güvensin?
Kimse size kitleleri sokaklara dökün, provokasyonlara alet olun demiyor. Ama meselâ Millet İttifakı başta, bütün muhalefet partilerinin önde gelenleri Kôbane davasının görüldüğü mahkemenin önünde etten duvar örseler; meselâ bugünden tezi yok, muhalefet liderleri, muhalefet partilerinin yöneticileri HDP binalarının, merkezlerinin önünde sembolik nöbete dursalar, meselâ HDP'nin tutuklu eski başkanlarına, belediye başkanlarına ve şimdiki yöneticilerine birlikte geçmiş olsun ziyaretleri yapsalar… Hepsi yasal, barışçı, demokratik eylemler bunlar; iktidardan korkmaya gerek yok. Ama galiba sizler kendinizden korkuyorsunuz, kendi iç korkularınızı aşamıyorsunuz.
Biliyorum, "Hayal kurma, boşa yazma" diyenleriniz vardır. Belki de haklısınız. Ama bunlar hayalse demokrasi de, yerli ve millî faşizmin yıkılması da, iktidarın değişmesi de hayaldir.
Katil, azmettirenleri ele veriyor
Katilin kimliği, fotoğrafları, her haliyle açık ettiği eğilimi, siyasî aidiyeti ayan beyan ortada. Silah sevgisiyle, nefret diliyle, bozkurt selamıyla Cumhur İttifakı ortaklarının, özellikle de MHP'nin "vatansever öz be öz Türk evladı" tanımına tıpa tıp uyuyor. Bu tiplerin psikolojik dengeleri hassastır, dolduruşa getirilmeleri kolaydır. Bu saldırgan da psikopat olabilir, ruh hastası olabilir. Saldırıyı azmettirenler böyle olaylar için yıllardır kin ve nefret söylemiyle doldurdukları bu tipleri kullanırlar zaten.
Katilden daha önemli olan azmettiricileri teşhis için fazla çabaya gerek yok. İktidarın başlarının, özellikle MHP yöneticilerinin ve emirlerindeki çete başlarının HDP'yi hedef alan beyanlarından küçük bir derleme yeter de artar bile. Saldırgan katil gösterilen hedefi vurmuş, görevini yapmıştır, o kadar. Mesele azmettirenleri durdurabilmek, bu zihniyeti geriletebilmektir ki, bu da ancak cesur, güçlü ve birlikli bir demokrasi mücadelesiyle mümkün olur.
Cinayet sadece HDP'ye karşı, o gencecik güzelim kızımıza karşı değil Türkiye demokrasisine karşı işlenmiştir.
Hep birlikte "Hak-Adalet-Demokrasi istiyoruz". #HADİ demenin zamanıdır.