İsteseniz barış da, huzur da gelir, bu kanlı cinnet sona erer. Ama istemiyorsunuz. Hepinizin; Türküyle, Kürdüyle bu ülkenin halkları üzerinden kendi acentalarınız, kendi iktidar planlarınız var. İnsanların canını, huzurunu, umutlarını, geleceğini o planlara kurban etmekten çekinmiyorsunuz. Halkı birbirine kırdırtıyorsunuz. Kürtmüş, Türkmüş, Aleviymiş, Sünniymiş, polismiş, askermiş, gerillaymış, ne fark eder, hepsi can, hepsi insan. Ama sizler hepsi can, hepsi insan, hepsi bizim diyemiyorsunuz¸ yüreğinizde aynı acıyı duyamıyorsunuz. Çünkü savaş ve iktidar hırsı insanı ve vicdanı yok eder.
Türkiye, 400 milletvekilliğine feda
‘Bir ata krallığım’ bir tiyatro oyunudur. Erdoğan’ın şiarı da ‘400 milletvekiline, 80 milyonluk Türkiye’.
HDP’nin seçim barajını aşarak 80 milletvekiliyle Meclis’e girmesinin, bunun sonucunda AKP’nin tek başına hükümet kuramamasının ilk şoku atlatılır atlatılmaz, hedef Erdoğan tarafından tekrar seçim olarak kondu.
AKP, MHP’yi de koltuğuna alıp tek başına iktidara HDP’yi (ve çözüm sürecini) bitirerek ulaşmaya çalışırken sözde IŞİD’e vuracağı kandırmacasıyla Kürt silahlı hareketini hedef tahtasına oturttu. Günlerdir, teröre karşı mücadele adı altında dur durak bilmeden sınır içinde ve Kuzey Irak’ta PKK mevzileri bombalanıyor. PKK’den de istediği, planladığı cevabı alıyor; ne kadar fazla askerimiz, polisimiz, insanımız yitirilirse, korku ve huzursuzluk ne kadar yayılırsa, kendi oy hanesine o kadar artı yazdığını düşünüyor. İğrenç ve korkunç…
Kandil Erdoğan’ın emrinde mi?
Bazılarının öfkelerine hedef olacağımı bile bile açık konuşayım. Olup bitenlere baktığımda Kürt silahlı hareketinin bunca deneyimine rağmen Erdoğan’ın pususuna nasıl düştüğünü soruyorum kendi kendime. Devlet aklı denilen o pis akılsızlığın ne melanetler yapabileceğini bildiğimden Kandil’i bu oyuna, bu provokasyona neyin, kimlerin soktuğunu sorgulamadan edemiyorum.
Kürt silahlı hareketinin, Türk devleti ve MHP destekli AKP iktidarının provokasyonlarına kapılıp bu ortamda tam da onların istediği savaşı başlatmasının nasıl bir akıl/üst akıl(!) işi olduğunu kavramak güç. Bu kanlı çatışma ve vicdanlarda yara açan saldırılar sadece HDP’yi yıpratmakla, toplumsal desteklerini zayıflatmakla kalmıyor, Rojava’nın korunması, PYD’nin IŞİD’e karşı güçlendirilmesi için de tehdit oluşturuyor. Benim gördüğümü silahlı hareketin şefleri bilmezler mi, görmezler mi, hesaplamazlar mı? Görüyorlar, hesaplıyorlarsa durum vahim; göremiyor, hesaplayamıyorlarsa daha da vahim.
Kürt özgürlük hareketi nereye gidiyor?
PKK, Kürtlerin Edi Bese (Yetti gayri)! diyerek silahlı mücadele başlatmalarının adıdır. Arınç’a bile, ‘o koşullarda ben de dağa çıkardım’ dedirten zulme karşı bir başkaldırı, bir özgürlük mücadelesidir; mücadelesiydi. Silahı, savaşı hiçbir zaman benimsememiş biri olarak, PKK’nin yöntemlerine yakın hissetmedim kendimi ama onları anladım, ben de dağa çıkardım duygusunu paylaştım. Ne zaman bir barış umudu doğduysa da Türkiyeli barışçılarla, demokratlarla, vicdanlı insanlarla birlikte umudun yanında yer aldım.
Aradan geçen yıllar, yaşanan acılar, geri gelmez kayıplar, en önemlisi de birbirinden kopan lime lime olmuş yürekler hepimize birşeyler öğretmiş olmalıydı. Gelinen noktayı en iyi Öcalan değerlendirdi; barış dedi, bu cesareti gösterdi. Kürt hareketi içinde kimileri yürekten, kimileri bağırlarına taş basarak katıldılar bu çağrıya; umutlandık. Kandil’in mırın kırın ettiğini duyuyorduk zaman zaman ama duymazdan geliyorduk. Sonra ne oldu? Süreci sözde başlatmış ama her adımını sadece kendi iktidarı ve Erdoğan’ın çıkarlarına endekslemiş, hiçbir zaman gerçekten içinde duymamış Erdoğan AKP’si, çözüm sürecinin kendine oy kaybettirdiği hesabıyla seçimlere doğru giderken masayı devirdi. Onlar şunu yaptı, bunlar şunu dedi gibi itirazların anlamı yok. Meraklıları açıp o günlerin arşivlerine baksınlar, Erdoğan ve kurmaylarının süreci nasıl sona erdirdiklerini açıkça görecekler. Masanın devrilmesinin ve çözüm sürecinin sona erdirilmesinin nedenini şimdi pervasızca ifade ediyorlar zaten: HDP ve Demirtaş’ın ‘seni başkan yaptırmayacağız çıkışı’.
Ama şunu da hatırlayalım; Kandil’in ateşkes tek taraflı bitmiştir açıklaması seçimlerin ve HDP’nin seçim başarısının hemen ardından geldi, sonra haziran ve temmuz boyunca, en serti KCK eşbaşkanı Bese Hozat’ın, ‘mevcut durum, topyekun savaş durumudur, ateşkes söz konusu olamaz’ türünden savaşçı, çatışmacı söylemler birbirini izledi. HDP’yi her fırsatta eleştirme, açıkça fırçalama bunlara eşlik etti. Suruç katliamı açık bir provokasyondu. Provokasyona gelen, ya da bu fırsatı kollayan PKK içindeki kimi yapıların Ceylanpınar’da iki polisin gece uykuda öldürülmeleri benzer terör eylemlerinin habercisiydi. Sonrasını hep birlikte izledik, izliyoruz.
Halk intikam değil huzur istiyor
Kandil muktedirlerinden Bayık bir muhabire verdiği röportajda ‘Halkımız bizden intikam istiyor’, diyordu. Yüreğim dondu. İntikamını, evinde, ailesinin gözü önünde bir işçiyi öldürerek, trafik polislerini kaza ihbarıyla çağırıp göreve gelenleri kalleşçe vurarak, sivil kıyafetle dolaşan astsubayın ensesine sıkarak, trenin geçeceği demiryoluna mayın döşeyip yolu onarmaya gelen işçilere ateş açıp öldürerek, halkın kullandığı araçları yakarak, vb., vb. mi alacaksın? Kimden alıyorsun intikamını? Özgürlük savaşçılığı ile kör intikamcılığın, kör terörün ayrışma noktası buradadır.
Bu eylemlerin Kürt veya Türk, halkın nezdinde tasvip gördüğünü mü düşünüyorsunuz? Halkımız bizden intikam istiyor diyen lider fena halde yanılıyor. İntikam isteyenler var; onlar MHP ve sağlı sollu benzerlerinin çizgisindeki Türk faşistleri, istedikleri intikam da ‘şehitlerin kanı’ edebiyatıyla sürdürdükleri Kürt halkından intikam.
Türkiye halkı, bütün kesimleriyle barış ve huzur istiyor. Usandık, tükendik artık.
Özet; yazının başlığında. Ne Erdoğan AKP’si ne de Kandil’in büyük başları barış istemiyor. İsteseler birkaç saatte biter bu iş. Öcalan’ın tecritten çıkarılıp konuşabilmesi, kendi örgütüne çağrıda bulunması ve PKK mevzilerinin bombalanmasının sona erdirilmesi yeter. Ama iktidar buna izin vermiyor çünkü bu savaştan oy devşireceğini, şehitleri oya tahvil edeceğini umuyor. Kandil de izin vermiyor; nedenini bilmiyorum ama dağdan ovayı yeterince açıklıkla göremediklerini ve savaşmaktan başka yöntem tanımadıklarını düşünüyorum. Arada olan ise, çözümü ve demokratikleşmeyi gerçekten isteyen Demirtaş HDP’sine ve Türkiye’ye oluyor.