Oya Baydar

15 Haziran 2013

Direniş meşruiyetini ve desteklerini yitirmemeli

Taksim Gezisi direnişini bugüne kadar yürekten desteklemiş, meşruiyetine inanmış geniş kesimler, sağduyunun egemen olmasını...

Taksim Gezisi direnişini bugüne kadar yürekten desteklemiş, meşruiyetine inanmış geniş kesimler, sağduyunun egemen olmasını, parkın sembolik anlamda bir gözlemci-nöbetçi grubu bırakılarak boşaltılmasını, acilen normale dönme adımları atılmasını beklerken, Taksim Dayanışması adına yapılan sabahki açıklama hayal kırıklığı ve kaygılara yol açtı. Taksim’de günlerdir devlet şiddetine hedef olup kahramanca direnenler; ateşin, gazın ortasında olanlar, Gezi’de yepyeni bir yaşamın filizlerini yeşertenler yaşadıkları olağanüstü ortamın coşku ve heyecanı içinde çevre psikolojisinin farkında olmayabilirler: Son yirmi dört saatten bu yana direniş desteğini hızla kaybediyor. Bunu söyleyenleri uzlaşmacılıkla, pasifizmle, iktidara boyun eğmek, hatta yandaş olmakla suçlama gibi bilinen ucuz bir yola sapmak yerine direnişin destekçisi sağduyu sahiplerine ve halka kulak vermek gerekiyor. “İktidar meşruiyetini yitirmiştir” derken, “kimin gözünde?” diye sormazsak ve bu soruya doğru cevap vermezsek, meşruiyetini hızla yitirmekte olanın bu sonuna kadar haklı ve geldiği aşamada amacına büyük ölçüde ulaşmış direniş olduğunu anlayamayız. Toplumsal tarihimizde bir ilk olan böyle bir direnişin meşruiyetini yitirmesinden, ezilmesinden ve yeşeren umutların solup gitmesinden de sorumlu oluruz.

 

Her direnişin bir nedeni ve bir amacı vardır

 

Gezi parkı direnişinin, başlangıç nedenini hızla aşıp iktidarın, özellikle de Tayyip Erdoğan’ın dayatmacı, tekçi, buyurgan, otoriter, ötekileştirici zihniyetine, bu zihniyetin toplumda yarattığı baskı ve kaygılara karşı protestoya dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Bu aşamada amacın ağaçları korumaktan çıkıp böyle bir iktidar anlayışına karşı haklı ve meşru bir protestoya,  AKP Hükümeti’ne ve Başbakan’a “kendinize gelin, köyü bekçisiz sanmayın, değneksiz dolaşmaya kalkışmayın” uyarısına dönüştüğünü hepimiz, hükümetin kendisi de biliyor. Özellikle de bundan rahatsız. Öte yandan, 18 gün boyunca Taksim’de, bu amacın çok ötesinde kendi acentalarını uygulamaya sokmak isteyen gruplar, siyasetler de vardı, hâlâ da var. “Nerede çatışma, kaos, orada devrim” anlayışının taşıyıcısı grupçuklar yanında, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek meydanı zaptetmeye kalkışanlar, önlerinde emekli generallerle Harbiye marşıyla yürüyenler, “Harbiye Orduevi’nden gaz maskeleri dağıttılar, yardım ediyorlar” vb.söylentiler yayarak  Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî bayrağını bile reddedip kendi kalpaklı Mustafa Kemal bayraklarıyla iktidarı darbeyle alaşağı etme hayalleri kuranlar eksik değil ve tabii ki istemeden, bilmeden de olsa kaşarlanmış provokatörlerin ağına düşüyorlar.

Her isyanın bir nedeni, her direnişin, her protestonun bir amacı, ulaşmak istediği bir hedef vardır. Hedef direnişin boyutlarını, kitlesini, örgütlülüğünü, liderliğini aştığı zaman yenilgi kaçınılmazdır. Hele de amaç demokratik düzene son verecek bir müdahale olursa, günümüz Türkiyesi’nde Gezi’yi dolduranların ezici çoğunluğu müdahaleye karşı demokratik düzeni korumakta bir an duraksamayacaklardır. Bugünkü siyasal ortamda mevcut hükümetin kaotik eylemlerle düşürebileceği kof hayalleriyle Taksim’den ve meydanlardan çekilmemekte ısrar edenler, ülkenin normale dönmesini ve demokrasi mücadelesini normalleşmiş bir ortamda sürdürmeyi göze alamayanlardır. Devrimcilik sandıkları yöntem ve belirsiz amaç kaostan başka bir şey değildir.

 

Devrim oluyor da bizim mi haberimiz yok!

 

Bizim kuşak “devrimci durum” öğretisi ve tartışmalarıyla yetişti. Ayrıca pratikle de sınandık, dersimizi iyi öğrenemediğimizi, 1917 Rusyası’nda, Lenin’in önderliğinde olmadığımızı, yanılgılarımızla kavradık. Bu acil yazıyı uzatmamak için konuyu ileriye bırakarak, bugünkü ortamda devrimcilik adına yapılan keskinliklerin, uzlaşmazlıkların son üç haftanın pahalıya ödenen kazanımlarını kaybettirmekten başka işe yaramayacak devrimbazlıktan ibaret olduğunu görmeliyiz, diyorum. Gezi direnişi şu an itibariyle önemli kazanımlar sağlamıştır, ülkenin üstündeki ölü toprağını kaldırmış, tarih ve ülke sahnesine girmekte olan yepyeni gençlik gücünü hepimize göstermiştir. Bir adım ötesinde bütün kazanımlar yitirilebilir ve o genç kitle öfkesini içine bastıran, her an patlamaya hazır ama yenilgi duygusuyla malûl bir orduya dönüşebilir.

Bugüne kadar Taksim Gezi direnişine destek olan kesimlerin çoğunluğu ve halk, artık yeter, bitsin, diyor. Böyle düşündükleri halde bunu yazmak, çizmek, yüksek sesle söylemek zor geliyor ve gerçekten de zor. Böyle anlarda en son duyulan ses aklıselimin sesidir, çoğunlukla da itibarsızlaştırılarak bastırılmaya çalışılır. Devrimbazlık her zaman gerçek devrimcilikten kolaydır.

Bekir Ağırdır’ın cesur yazısına katılarak normale dönüş adımlarının hemen atılmasını diliyorum. Aksi takdirde meşruiyetini yitiren, hiç hak etmediği halde Taksim direnişi olacak ve iktidar kitlelerin gözünde güç ve haklılık kazanacak. Bu meşruiyet yitiminin sorumlusu olmayın!