Oya Baydar

04 Ocak 2014

Cumhurbaşkanlığı korkuluk değildir Sayın Gül

Kavga dün de devlete egemen olma kavgasıydı, bugün de. Şimdi daha açık görülüp daha iyi anlaşıldı ki, AKP’nin amacı çürümüş, kirli, derin devleti sağıltmak, temizlemek değil, yırtık urbayı yamayıp, çekiştirip kendi bedenine uydurmaktı

Sayın Cumhurbaşkanı!

Dün gece Haber Türk ekranında sizi dinlemeseydim, umudumu hâlâ kesmemiş olacak; Başbakan’la kıyasladığımda -aynı ideolojik köklerden gelseniz de- aile terbiyesi görmüş, lafını bilen, kültürel düzeyi görece yüksek, terbiyeli edepli kişiliğinizle duruma müdahale edebileceğinizi varsayacaktım. Ama dinledim; hayal kırıklığım ve umutsuzluğum arttı. Siz, makamınızın size yüklediği sorumlulukların arkasından dolaşmayı ağır devlet adamlığı sansanız da, bu ülkenin her türlü kahrını çekmiş yaşlı bir yurttaş olarak birkaç söz söylemek isterim.

Önce kısa bir durum icmali: Cemaatle Hükümet arasındaki sürtüşmenin, hepimizin gözleri önünde açık kamplaşmaya dönüştüğü 17 Aralık gününden bu yana, bir hükümet kriziyle değil derin bir devlet kriziyle karşı karşıya olduğumuz her gün biraz daha belirginleşiyor. İçten içe kurtların kemirdiği çürümüş devlet aparatı, ne kadar onarılsa, cilalansa boya tutmuyor, dökülüyor. Ne yargıdaki ne siyasetteki kriz yeni değil; T.C. kurulduğundan bu yana devlet kurumları siyasal-ideolojik çıkar gruplarının elindeydi. Dün, vesayetçi laik Kemalistlerdi, bugün AKP’ci-Cemaatçi İslamcılar... AKP-Cemaat koalisyonu, asker-sivil vesayetçileri (eski rejimi) geriletme mücadelesi verirken, suçlarını pisliklerini ortaklaşa örtüyorlardı. Türkiye’nin özgürlükçü, demokratik, insan haklarına dayalı bir hukuk devleti olmasını engelleyen darbeci- vesayetçi geleneğe karşı verilen mücadele önemliydi ve koalisyonun her iki ortağı için de hayatiydi. Siyasal iktidarını pekiştiren AKP devlete bütünüyle hakim olmaya, kendi İslamî çizgisinde ideolojik iktidar kurmaya ve Kemalist toplum mühendisliğine karşı kendi mühendislik planını uygulamaya hız verdiğinde, bir de baktı ki ortağı atı alıp Üsküdar’ı geçmiş, başta yargı olmak üzere devletin kurumlarına epeyce yerleşmiş, hatta kendi altını oymaya başlamış.

Özetle Sayın Cumhurbaşkanı: Kavga dün de devlete egemen olma kavgasıydı, bugün de. Şimdi daha açık görülüp daha iyi anlaşıldı ki, AKP’nin amacı çürümüş, kirli, derin devleti sağıltmak, temizlemek değil, yırtık urbayı yamayıp, çekiştirip kendi bedenine uydurmaktı. İdeolojik hattı, içinden çıktığı gelenek ve siyasî kültürü daha fazlasına olanak tanımazdı zaten.

Devlet krizine kim müdahale eder?

Nuray Mert’in dün (3 Aralık) T24’te çıkan yazısı son günlerin en iyi analizlerinden biriydi. Düşündüğüm ve yazmak istediğim her şeyi o kadar iyi anlatmış ki, bu yazıyı uzatmam gerekmiyor. Onun da işaret ettiği gibi, bugüne kadarki ne şiş yansın ne kebap tavrı göz önünde bulundurulduğunda Cumhurbaşkanı Gül’ün krizi çözme kapasitesinden veya niyetinden kuşku duymamız için çok neden var. Ama ben yine de Cumhurbaşkanı’nı göreve ve sorumluluğa davet etmek istiyorum. Hangi sıfatla mı? Yurttaş sıfatımla. Ve yurttaş sıfatımın bana bu hakkı verdiğini biliyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı!

Devletin, cumhurun başı sizsiniz. Hatta ne mutlu tesadüf; yanılmıyorsam ön adınız da Cumhur. Yaşadığımız günler Cumhurbaşkanı’nın arazi olup susacağı günler değil, Cumhurbaşkanlığı da, hiçbir kuşu korkutamayan bostan korkuluğu değil. Görevleriniz, sorumluluklarınız Anayasada yazılı. Bunlardan biri de devletin kurumları arasında ahenk sağlamak.

Devletin kurumları birbirine bıçak çekmiş savaşıyor. Savaşta her türlü hile, bel altı vuruş, yalan, dolan, algı manipülasyonu, akla zarar komplo teorileri pervasızca kullanılıyor. Yediden yetmişe herkes huzursuz, herkes geleceğinden kaygılı. Belki Çankaya tepelerine kadar gelmiyor kokular ama milletçe pislik içinde yüzüyoruz. Ama asıl vahim olan, devletin çürümüşlüğü.

Devletin çürümüşlüğü ne demek? Kurumların ve yapının dinci veya laik, veya şu, veya bu ideolojik odaklarca ele geçirilmiş ve bu odaklara eklemlenmiş derin çetelerin oyun alanı haline gelmiş olması demek.

Sayın Cumhurbaşkanı!

Bugün “paralel devlet” adı verilen yapı aslında çürümüş devletin ta kendisidir ve orada sadece Cemaatçiler, tarikatçılar değil çeşit çeşit Ergenekoncular vardır. İktidarın yeni keşfettiği paralel devlet, ideolojik kadroların devlete yerleşip kendi çıkarları doğrultusunda icraatta bulunmasından ibarettir. AKP iktidarının rahatsızlığı, bu kadroları bütünüyle kontrol edememekten, iktidarı paylaşmak istememekten kaynaklanmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı!

Göreviniz; bu çürümüşlüğe son vermenin yollarını aramak, cadı kazanları kaynatıp Mc Carty’cilik yapmanın vahim ve öldürücü sonuçlarına dikkat çekerek kişi (ya da çete) temizliği değil zihniyet arınması yapmak için cesaretle kolları sıvamaktır. Yolları, yordamları vardır bunun. “Meşruiyet içinde çare tükenmez.” Başarabilir misiniz bilemiyorum, son konuşmanızı dinledikten, hele de “Ne yapabilirim ki ben” derkenki çaresizliğinizi duyduktan sonra hiç umudum kalmadı. Ama en azından denemekle yükümlüsünüz. En azından “Denedim, başaramadım” diyebilirsiniz.

Sayın Gül!

İki cümlede bir “Ben Cumhurbaşkanı olarak” demeyi biliyorsunuz ama Cumhurbaşkanlığının sorumluluğunu ve gücünü göstermiyorsunuz. İyi niyetinizden kuşku duymuyorum; ama bu derece güçsüz, çaresizseniz istifa edin, benim gibi saf yurttaşları da oyalamayın. Devlet krizi varsın dibe vursun, belki dibe vurunca yüzeye zıplamak kolaylaşır.

Biliyor musunuz, sizi dinlerken en çok nerede içim acıdı, yüreğim soğudu? Gezi’deki ölümler, cinayetler, devlet şiddeti, hatırlatıldığında “Evet, bu türlü şeyler Türkiye’nin resmini bozar” dediğinizde...

Ettirmeyin bana Türkiye’nin resmine! Umurumda mı “image” ülke gümbür gümbür aşağı yuvarlanırken! Bize resim değil ahlak, vicdan, hukuk ve cesur insanlar gerek.

“Sizi göreve çağırıyorum,” demek isterdim. Konuşmanızı dinledikten sonra, bunu bile söyleyemiyorum.