Oya Baydar

08 Temmuz 2015

Çinli sanıp Koreliyi dövmek, Roboski’de Kürt katırı öldürmek, Artvin’de doğaya ‘koymak’…

İnsanımız kötücülleşiyorsa, kitleler vahşileşiyor, şiddet yükseliyorsa lider geçinenlere bir bakalım

Ne alâkası var, demeyin; hepsi aynı ilkelliğin, aynı kötücüllüğün, insan aklının ve ahlâkının evrim sürecindeki en aşağı basamaklarının farklı alanlardaki dışavurumu; hepsi aynı zihniyetin parçası. Ve hepsi, -başlığa sığmayan başka ilkel kötücüllükler: Mesela aşkı, cinselliği farklı yaşayanlara, farklı cinsel yönelimleri olanlara reva görülen nefret ve saldırganlık; mesela  kadın aşağılaması, kadına uygulanan şiddet; mesela, idamın, darağacının, ölüm cezasının savunulması; her biri birer cinayet olan sözde iş kazaları, kamyonetlerde, minibüslerde balık istifi, hayvan gibi taşınan ve ölüme sürülen mevsimlik tarım işçileri katliamı… Hepsini, daha nicelerini her gün izliyoruz, yaşıyoruz; öfkelenip, kahrolup, utanıp, sonra kanıksıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada yer alan olayları hatırlayalım. Vahim olduğu kadar traji-komik Uygur Türkleriyle dayanışma gösterileri mesela: Doğu Türkistan’da Çin’e bağlı Uygur Özerk Bölgesi halkına yapıldığı iddia edilen baskıları protesto amacıyla Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Ülkü Ocakları’nın başını çektiği eylemlerde, bir Çin lokantasının aşçısı Ülkücü tosuncuklar tarafından dövüldü. İşe bakın ki, zavallı aşçı bir Uygur’du. Bir başka eylemde Koreli turistler tartaklandı, gazete sayfalarına, ekranlara düşen bir fotoğrafta ise göstericilerden canını kurtarmak için eline Türk bayrağı almış bozkurt işereti yapan bir Japon turist görülüyordu. Her gördüğü çekik gözlüyü Çinli sanma cehaleti ve budalalığı bir yana, sorun Çin devletinin baskı ve zulmünün bedelini Çin insanına ödetmeye çalışan o pespaye zihniyetti.

 

Roboski’nin devlet kurbanı katırları

 

Roboski’de Kürt insanının üzerine bomba yağdırıp çoluk çocuk öldürenler şimdi Kürtlerin katırlarını öldürüyorlar. (Son gelen haberlere göre, sadece katırlarla yetinilmemiş, halka da ateş açılmış). Şırnak valisi bir süre önce, katırlar intihar etti(!) demişti de bu zaferin üzerine gölge düşürmek istemeyen Bakanlık’tan, “hayır, biz vurduk”, açıklaması gelmişti.

Devlet hayvan katliamı yapar da vatandaş geri kalır mı! Havladı diye bekçi köpeğini çifte ile vuran mı istersin, silah talimi yapmak için karakol avlusundaki köpeği öldüren polis mi, kedi yavrusunu işkenceyle öldürürken hayvanın can çekişmesini facebook’ta paylaşan genç psikopat mı ! Ne siyasî ne ideolojik; her gün onlarcasına şahit olunan benzer vahşet sahneleri, evrimin aşağı basamaklarında kalmış o aklın tezahürleridir.

 

Sadece millete değil doğaya da ‘koyuyorlar’

 

AKP tepelerinden aldığı güç ve destekle semirmiş, telefonda milletin a..na koyacağını keyifle ilan eden Cengiz Holding’in sahibi zâtın “koyma performansı” maaşallah pek yerinde. Altın madeni işletmek şehvetiyle ne zamandır gözünü diktiği Artvin dağlarının yaylalarının da şeyine koymak için, arkasını iktidara dayamış çabalıyor. İşte ahlâki, insanî değerlerin evriminde ilk basamaklarda sürünen zihniyetin yansımalarından biri daha... Türkiye; İslamcı neoliberal vahşi kapitalizmin, ülkemizin ve çocuklarımızın bugününü ve de geleceğini karartan benzerleriyle dolu. Gözlerini talan ve kâr hırsı bürümüş; ne insanı, ne doğayı, ne yeşili ne de ahlâki-insanî değerleri umursayan vahşi sermayenin cenneti burası. Bir karış yeşil alan bırakmamaya yeminliler. Gözlerini toprak bile doyurmuyor. İş cinayetleri konusunda neden bu kadar gürültü yapıldığını anlamıyorlar; emeğin fıtratında ölüm var dememiş miydi velînimetleri! Bu işlerin fıtratında ölüm varsa liderin belirttiği gibi, bırakın işçiler ölsün, bırakın kasalar, ayakkabı kutuları dolsun!

 

Irkçılık ilkellik işaretidir

 

Uygurların yurtlarının yerini bile haritada gösteremeyecek bir güruhun, bağlı oldukları siyasal mihrakların tahrik ve teşvikiyle Çinli olan veya öyle sandıkları herkese, her yere saldırmaları kan ırkçılığıdır ki ırkçı-milliyetçi güdülerin en bilinçsiz, en ilkelidir. Irkçı-faşist, milliyetçi siyasî hareketlerin kitleleri gaza getirme, düşman yaratma, savaşa sürme silahıdır. Türkiye’de bu silahın baş kullanıcısı ve tedarikçisi öteden beri MHP ve onun Ülkü Ocakları olmakla birlikte, silah onların tekelinde değildir. Son gösterilere katılan veya destekleyen örgütlere, siyasî kanatlara bir göz atmak, ırkçılık mikrobunun hangi çevrelerden kaynaklandığını gösteriyor.

Şoven milliyetçilik de ırkçılık mikrobunu içerir ama biraz daha yontulmuştur. Örneğin sağlı sollu Türk milliyetçilerinin türlü siyasî söylemlerle saklamaya çalıştıkları Kürt düşmanlığı biraz eşelendiğinde en gizli köşelerde o mikrobun latant haline rastlarsınız. Öte yandan, insanı doğanın bütünlüğünden kopararak, doğayı sömüren, çevreyi tahrip eden tüketici bir canavara dönüştüren zihniyet de aynı ilkel zihniyetin parçasıdır.

İnsanlık ilerleyip geliştikçe, insan kâmilleştikçe farklı olana, ötekine düşmanlık geriler. İnsanı; kanı, ırkı, milliyeti, dini, mezhebi dışında insan özüyle ve evrensel değerler çerçevesinde kavrayış öne çıkar. Dünya henüz bir barış cennetine dönüşmemiş olsa da kanlı çatışmaların yerini anlaşma, uzlaşma çabaları alır. Farklılıklar artık nefret ve düşmanlık nedeni olmaz, bir bütünün parçaları, mozaikin renkleri sayılır. Tarih boyunca insanın ve toplumun henüz sona ermemiş, sürüp giden gelişmesinin aklî-ruhî-ahlakî-estetik boyutudur bu.

 

Ya siyasetçiler, liderler bu değerlerden yoksunsa?...

 

Kâmil (gelişmiş) insan sadece okumuş yazmış ya da toplumda yüksek kademelere çıkmış kişi değil, insanî-ahlâki değerleri gelişmiş kişidir. Nice ümmîler vardır ki üç üniversite bitirmişlerden, her gün herzelerini okuyup dinlediğimiz sözde din alimlerinden, derin hocalardan çok daha insan, çok daha kâmildir.

Lider; kitleleri insanî gelişmişlik merdiveninde bir basamak yukarı çıkarabilen, kendini geliştirirken kitleyi de geliştiren kişidir. Toplumumuzda son yıllarda yaşanan kötücülleşmenin, değersizleşmenin, farklı olana düşmanlığın ve saldırganlığın önemli nedenlerinden birinin de ortalıkta lider, hem de karizmatik lider olarak dolaşanların çapsızlığı, insanî-ahlâkî-kültürel gelişme çizgisinin epeyce aşağı basamaklarında yer almaları, evrensel bilim ve değerleri hazmetmemişlikleri olduğunu düşünüyorum. Siyasetini ve ideolojisini ırkçılık, şoven milliyetçilik, mezhepçilik üzerine kurmuş liderin/liderlerin yandaşları, kan kardeşleriyle dayanışma adına, gider yolda gördükleri çekik gözlüleri döverler. Lider “affedersiniz Ermeni” derse, ya da “dini Zerdüşt olanın” buyurursa kitleler Ermenilere, Alevilere, Kürtlere saldırmayı vatan millet görevi sayarlar. Lider, kadınla erkek eşit değildir derse; derin hocaları, ulemaları¸ danışmanları her yazıda, her sözde kadını aşağılarsa, “imam yellenirse cemaat s..ar” özdeyişindeki gibi, sıradan adam karısına kızına şiddet uygular, cinayet işler. Lider yeşil alanın, parkın ortasına AVM dikmek için meydanların savaş alanına dönmesini körüklerse; estetik beğeni düzeyi ve gelişmişlik kavramı diktirdiği saray ucubeleri düzeyindeyse, onun attığı kemiklerle semiren vahşi sermaye ülkede ne doğa, ne yayla, ne tepe, ne yeşil bırakır.

İnsanımız kötücülleşiyorsa, kitleler vahşileşiyor, şiddet yükseliyorsa, farklı olana, farklı düşünene saldırılar artıyor, hoşgörüsüzlük kol geziyorsa, kâr hırsı her şeyin önüne geçiyorsa, insanî değerler endeksinde ilerleyeceğimize geriliyorsak lider geçinenlere, lider sayılanlara bir bakalım. Toplumu sürekli aşağıya, kendi düzeylerine, alt basamaklara çektiklerini görelim.