Oya Baydar

22 Kasım 2011

CHP Dersim’le Neden Yüzleşemez?

Boşuna gürültü, boşuna zahmet: CHP, CHP olarak kaldığı sürece Dersim’le yüzleşemez...


Boşuna gürültü, boşuna zahmet: CHP, CHP olarak kaldığı sürece Dersim’le yüzleşemez. Bu yüzleşmeyi, şu sırada CHP’yi yıpratmak için Dersim konusuna mal bulmuş Mağribi gibi sarılan AKP de başaramaz. “Arşivler açılsın, belgeler saçılsın, tarihçiler konuşsun” sakızını çiğneyip sûret-i haktan görünse de, içinden çıktığı Sünni Müslüman gelenek ve buna eklenen milliyetçilik bu türden bir sorgulamanın sonuna kadar götürülebilmesinin  önünde engeldir. Dersim tertelesi ile (1937-38 soykırımı) CHP gibi konunun üstünü örtmeye çalışarak, AKP gibi sorunu araçsallaştırıp “mış gibi” yaparak yüzleşilemez. Çünkü Dersim’le yüzleşmek, temeli yüz yıl önce atılmış egemen ideolojiyle, Sünni Türk ulus - devlet ideolojisiyle yüzleşmektir. 
Dersim konusunda bilinmedik bir şey yok; devlet veya silahlı kuvvetler arşivlerinde bilinenleri kökünden yalanlayacak, oradaki katliamı haklı, zorunlu ya da olmamış gösterip, Atatürk’ten başlayarak dönemin asker-sivil sorumlularını ve tek parti CHP’yi temize çıkaracak belgeler aramak boşuna. Tabii düzmece belgeler sunulmazsa... Fotoğraflar, eldeki resmi evrak, birinci elden tanıklıklar, nüfus ve ölüm kayıtları, sözlü tarih metinleri, vb. Dersim’in Tunceli’ye dönüştürülmesinin kanlı ve kirli tarihini bütün açıklığıyla gösteriyor. Havadan konuşmuyorum; uzunca bir süredir (CHP’li Onur Öymen’in Meclis’te Kürt sorununun barışçı çözüm anlayışına karşı çıkıp PKK’ye karşı şahninliği savunurken “Dersim’de de analar ağlamamış mıydı” diyerek kırımı örnek gösterdiğinden beri) yazmakta olduğum romanla da ilgili olarak Dersim çalışıyorum. Kelime oyunu yaparak “insanlık dersimi çalışıyorum” da diyebilirdim. 
Dersim’de olup bitenler bütün ulus devletlerin tarihlerindeki kara lekeler gibi bizim devletin tarihine de kanla kazınmış bir suç ve günahtır. Ve bu suç ve günahtan herkes, her siyaset ve iktidar payını almıştır. Kimisi doğrudan fail olarak, kimisi yardım ve yataklıktan, kimisi suçu saklamak, örtbas etmek, unutturmaktan, hepsi birden de gerçekleri saklayarak ve çarpıtarak halka yanlış bilinç aşılamaktan, nefret söylemini körüklemekten.
Dersim konusu açıldı mı, ilk tepki ve soruları “Devlet hiçbir şey yokken, devlete karşı isyan edilmemişken durup dururken mi yürüdü Dersim’in üstün? Neden Konya, Yozgat, Adapazarı değil de Dersim bombalandı?” olanlara hiç uzatmadan verilecek yalın cevap (benim değil de, devleti aklamak için kimilerinin can simidi gibi sarılmak istediği belgelerin ve tanıklıkların cevabı) şöyledir: “ Evet, öyle bir isyan yoktu, yaratıldı.”
Dersim ve çevresine düzenlenen, resmen 14 bine yakın, farklı kaynak ve tanıklıklara göre 40 bin kadar insanın kadın, çoluk, çocuk, bebek, ihtiyar, hasta gözetmeden utanç verici şekilde öldürülmesine, derelerin, günler boyunca ceset taşıyıp kan rengi akmasına, Dersimlilerin tehcirine, bölgenin yıllar yılı yasak bölge olarak kalmasına, insanların maddi manevi telef olmasına neden olan harekatın (bugünkü tabirle operasyonun) gerekçesi sayılan isyan resmi tarihin sayflarındadır sadece. Bölgenin tarihsel, ekonomik, coğrafi özelliklerine bağlı olarak aşiretlerin kendi aralarında çatışmalar, eşkıyalık olayları, çoğu zaman yoksulluk yüzünden devlete vergi vermeye ya da memurların ceberrutluğuna direnme, aşiret kadınlarına jandarma tasallutu, kız kaçırma vb gibi nedenlerle ufak çaplı saldırılar, kanlı kavgalar olduğu doğrudur. Ancak bölgede birbirleriyle de sorunları olan onlarca aşiretin söz konusu yıllarda devlete karşı örgütlü bir isyanı yoktur. 1937-38 tenkilinin kararı daha 1935’te çoktan alınmış, planları ince noktalarına kadar yapılmıştır. 
“Neden Dersim”in cevabı ise çok daha basit ve açık: Bölgede farklı bir kültür, gerek inançlar gerekse etnik aidiyet açısından farklı bir halk yaşamaktadır. Kendilerini Kürtlerden de ayıran (devlet için bu önemli değildi, hepsi aynı kefeye konulabiliyordu), kendilerine Kırmanc, dillerine Dımili diyen, kadim dinlerden gelip Müslümanlıkla harmanlanmış inançları Kızılbaşlık olarak aşağılanan, yaşadıkları o sarp dağlık coğrafyanın izlerini taşıyan özgür ve yoksul  bir halk. Türk ulus devletini Batı burjuva modelinde kurma misyonuna sahip Cumhuriyet devletinin iptidai (ilkel), cahil, medeniyet dışı bir çıban başı olarak gördüğü (resmi belgelerdeki nitelemeler) ve sökülüp atılması gerektiğini tesbit edip 38’de de gereğini  katliam ve tehcirle yerine getirdiği bir halk.
Amaç bu halkı medenileştirmek (!), medenileşemeyeni yok etmekti. Medenileşmek Batıcı-laik bir Türk olmak, kendi inancını, dilini, kültürünü, kimliğini unutmak, asimile olup dayatılan tek tipliliği kabul etmekti. Konuyu uzatmama gerek yok, bugünlerde Dersim üzerine pek çok yazı çıkıyor, belgeler açıklanıyor, tarihçiler, uzmanlar ve Dersimliler konuşuyor. Meraklı olan ve önyargılarından kurtulmayı becerebilenlerin kendi özgür fikirlerini üretebilecekleri kadar malzeme mevcut.
Dersim’i yola getirme, olmadı yok etme operasyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisinin ve kurucu kadrolarının etnik asimilasyon, olmadı temizlik anlayışının duraklarından biriydi. Benzerlerine tarihte başka ulus - devlet kuruluşlarında ya da sömürgeleştirme süreçlerinde rastlanan bir asimilasyon zorlaması. Cumhuriyet öncesinde, ulus-devlete doğru adım adım gidilirken sorumluluğunu esas olarak İttihatçıların taşıdığı Ermeni tehciri ve kırımı da aynı Türkleştirme amacının parçası değil midir?
CHP, CHP olarak kaldıkça Dersim’le yüzleşemez, AKP de olsa olsa CHP’yi biraz daha örselemek için mış gibi yapar, dememin nedeni bu işte. Konuyla yüzleşmek Türk ulus devletinin kurucu ideolojisiyle topyekûn yüzleşmek demektir. Tarihimizi inkâr etmeden, gerçeklerden korkmadan, tabuları aşmayı göze alarak ve bütün olayları sosyolojik bağlamlarıyla ele alıp duygusallığa kapılmadan cesaretle ve komplekssiz sorgulayabilmek demektir. Böyle bir sorgulama Dersim’le sınırlı kalırsa, tabuları aşma konusunda büyük ölçüde yararlı olsa da meselenin özüne inemez. Bazılarının haklı olarak belirttiği gibi iktidardaki siyasal-ideolojik çizginin CHP’yi ve Atatürk’ü yıpratma operasyonuyla sınırlı kalır. 
Neden AKP de yüzleşemez dediğimi şimdi daha iyi anlatabilirim sanıyorum. Yüzleşemez, çünkü o zaman başta Ermeni tehciri ve kırımıyla, Varlık Vergisiyle, 6-7 Eylül’le, azınlıklara yapılmış zulümlerle, 76-80 döneminde Alevilere yönelen kanlı katliamlarla ve de en önemlisi Kürt sorunuyla, 30 yıllık savaşta yitirilen 50 bine yakın insanımızı ölüme götüren zihniyetle de hesaplaşması gerekir. Çünkü bunlar münferit olaylar değil, bütünsel zihniyetin parçalarıdır. “Dini Zendüştlük olan” diyerek bölge halkına ayrımcı gözlüklerle bakan, Alevilikle bile göstermeliğin ötesinde barışamayan Sünni-Türk devlet ideolojisinin günümüzdeki taşıyıcısı ve motor gücü olan bir siyasetten bunu beklemek hem yanılgı hem de haksızlık olur. 
Yine de Dersim tartışmalarını hiç küçümsemiyorum. Pandora’nın kutusunun açılması iyidir. Bir süredir şişeden çıkan cinler ortalıkta dolaşıyor, onları yeniden şişeye sokmak mümkün değil. Güç olacak; azim, cesaret, yurttaşlık bilinci, tabulardan özgürleşmiş, gerek dinsel gerekse laik-cumhuriyetçi muhafazakârlığın kısıtlarından kurtulmuş kafalar ve dar siyasal hesapları aşan vicdani bakış gerektirecek. 
Yüz yıl, seksen yıl önce kendi tarihsel-sosyolojik haklılıklarını taşıyan bir ideolojinin 21. yüzyıl dünyasında ve Türkiyesi’nde sorgulanması ve aşılması gerekiyor. Aşmak, inkâr değil ileri götürmektir, çağın taleplerine ve insanlığın henüz varamasa da amaçladığı ilkelere doğru evrilmesini sağlamaktır. Kişi tapıncı, devlet yüceltmesi, özgürlüklerin sınırlanabileceğini sanan sınırlı düşünce, çoğulculuğu tehlike gören Sünni-Türk egemenliği dayatması, her Türk asker doğar zihniyeti, sorunların çatışmayla, savaşla, zorla çözülebileceği yanılgısı, kendi doğrularından başka doğru, kendi inançlarından, kendi yaşam biçiminden farklı bir yaşam biçimi tanımama ilkelliği, Dersim’in temelindeki tahayyül dünyasının parçalarıdır. Dersim’le yüzleşmek bu bütünü, bu zihniyeti sorgulamakla olur.
Dün bugündür, bugün ise yarın... Bugün dünle yüzleşmeye cesaret edemezsek, yarın gelecek kuşaklar bugünü yargılayacaklar. Üstelik öyle bir yargılama için günümüzde de bol miktarda malzeme üretiliyor.