Oya Baydar

02 Temmuz 2014

Ben cumhurbaşkanı adayımı buldum, darısı başınıza

Kendimizi kuşatılmış, zaman zaman çaresiz hissettiğimiz şu günlerde bir umut ışığı; gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim

Bu satırları yazarken bir yandan da ekranda cumhurbaşkanı adaylarından birinin cülus töreninin kostümlü provasını izliyorum. Her şey tam beklediğim gibi; kişi kültü, abartılı tezahürat, hesaplı protokol, biraz gözyaşı, bolca kof hamaset, her zaman iş yapan vatan millet edebiyatı, ve de özenle planlanmış müminlik gösterisi: Hak’ka niyaz, dua fasılları...Zaplıyorum: Dolaştığım bütün kanallar canlı yayında.

Bu şov beni fazla ilgilendirmiyor. Ters köşe, düz duvar, falan diyerek bir süredir yaratılmaya çalışılan heyecan atmosferi aslında oyundan ibaretti. Tayyip Erdoğan’ın adaylığı sürpriz değildi, aylardır salonlarda, meydanlarda anlayanın anlayacağı biçimde kendisi tarafından dile getiriliyordu. Hayranları, kurmayları, yalakaları da, seçimi ilk turda yüzde 50’nin çok üzerinde oyla kazanacağı propagandasına çoktan başlamışlardı.

Şu karanlık günlerde, seçmen yurttaş olarak beni heyecanlandıran tek gelişme, HDP’nin Selahattin Demirtaş’ı cumhurbaşkanlığına aday göstermesi oldu. Toz duman durulup şovlar sona erdiğinde, Kürt siyasî hareketinden gelen genç bir Kürt yurttaşın Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına, (hem de sembolik değil sonucu etkileyici şekilde) aday olmasının toplumsal­tarihsel önemini daha iyi kavrayabileceğiz.

 

Bir cumhurbaşkanı arıyorduk

 

Bir süre önce, bir grup yurttaş “Cumhurbaşkanı aranıyor” kampanyasını başlatmıştık. Kimseyi işaret etmiyorduk, sadece “nasıl bir cumhurbaşkanı?” sorusuna cevap arıyorduk. Ortaklaştığımız ve imzaya açtığımız cevap özetle şöyleydi:

İnsan hak ve özgürlüklerini, evrensel hukuk temelinde içselleştirmiş;

Kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerini içtenlikle benimseyen;

Ayırmayan, kayırmayan, mazlumu mağduru gözeten;

Toprağı, suyu, ormanı betona, ranta, talana feda etmeyen;

Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel ayrımcılığa karşı;

Farklı inançlara, inanana, inanmayana; herkesin yaşam tarzına saygılı;

Alevilerin yıllardır reddedilen taleplerine sahip çıkan;

Kürt sorununun eşit haklı anayasal yurttaşlık temelinde, yerinden yönetimin güçlendirilmesiyle barış, müzakere, uzlaşma yoluyla çözümü için adil hakem olacak;

Tarihimizin karanlık sayfalarıyla yüzleşebilecek; Ülkenin tüm komşularıyla ve dünyayla barışık olmasını sağlayacak; savaşın kartalı değil barışın güvencesi olacak;

Kendini milletin efendisi değil hizmetkârı görecek bir cumhurbaşkanı...

Benim başka ölçütlerim de var; adaylardan birini anında diskalifiye edecek birkaç nokta: Geçmişinde şaibe olmaması; propagandasını, siyasetini yalan üzerine kurmaması; “onlar, bunlar” diye konuşup milletin kendini desteklemeyen yarısını ötekileştirmemesi; ağzından çıkanı kulağının duyması, terbiyeli, edepli, kibirsiz, alçak gönüllü, saygın olması; bir yandan “Ciğeri yanan analar için siyaset yaptık” diye böbürlenirken öte yandan on beşindeki oğulcuğu polis tarafından öldürülmüş anayı meydanlarda halka yuhalattırma vicdansızlığını yapmaması; gönlünün darağacında olduğunu söyleyip ölüm cezasını savunmaması, bu vahşi ve utanmaz neoliberal soygun düzeninin hâmisi ve paydaşı olmaması...

Hem Cumhurbaşkanı Aranıyor kampanyasının ölçütleri hem de benim özel ölçütlerime vuruluğunda, açıklanan üç aday arasından bu ölçütlere en çok uyan, tartışmasız HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’tır. Önemli olan kişi değil adayın taşıdığı niteliklerse (ki böyle olmalıdır) benim oyum ve çevremden isteyeceğim oylar HDP adayınadır.

 

Demirtaş’ın adaylığının yapısal önemi

 

HDP adayı Demirtaş, sadece yukarda sıralamaya çalıştığım ölçütlere uyduğu için değil, Türkiye’nin geçirmekte olduğu derin yapısal değişimi simgelediği için de önemli geliyor bana. Kürtleri, Ermenileri, azınlıkları ikinci sınıf “sözde” yurttaş, hatta düşman gören ırkçı milliyetçi, faşizan vesayetçi köhnemiş zihniyet tam da bu yüzden HDP adayını yadırgayacak, küçümseyecek, karşı çıkacaktır. Çünkü onlar bu değişimin kaybeden tarafıdır. Bir süre önce, İkinci Cumhuriyet’e doğru başlığı altındaki yazılarda değinmeye çalışmıştım: 1920’lerde temeli atılan cumhuriyetin egemen sınıfları/katmanları ve egemen ideolojisi, 90­100 yıl sonra kaçınılmaz olarak tarihe mâlolurken, eski rejimin ağır mağduru iki toplumsal güç: Kürtler ve İslamî kesimler, 21. yüzyıl dünyasının dengeleri ve dalgalarının da etkisiyle, biz de varız ve kendi kimliklerimizle iktidara tâlibiz, diyerek tarih sahnesine çıktılar. Beğenelim beğenmeyelim, isteyelim istemeyelim, eski rejimin muktedirlerini geriye iterek sahneye artık onlar hakim oluyorlar. Değişen dünyada ve Türkiye’de kendi rol sıralarını ve sahnedeki yerlerini kaybetmeye de hiç niyetli değiller.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı adaylığına bu toplumsal­ siyasal­yapısal değişimin merceğinden bakarsak, hem önemini hem de neden desteklenmesi gerektiğini daha iyi kavrarız. Onun temsil ettiği siyasal rota ve çizgi henüz tam olgunlaşmamış, yaygınlaşmamış olsa da, Demirtaş’ın şahsından da bağımsız olarak (ki yıllar içinde gelişen siyasal kimliğini de gözardı etmemek gerekir) Türkiye toplumunun gelecekteki doğrultusunu, demokrasi mücadelesinin zorlu yolunun uğrak noktalarını haber veriyor. Öte yandan da “Yeni Türkiye” sloganını sahiplenen AKP’nin iktidarını sağlamlaştırdıkça kendi vesayetini kurup eski Türkiyelileşmesi karşısında, ülkenin demokratik geleceğine yönelen bir umut oluyor.

Türkiye demokratlarının, özgürlükçü solun, vesayetçi olmayan gerçek laiklerin, bu rant ve talan düzenine hayır diyen Müslümanların, bütün “ötekiler”in ve ötekileştirmelere karşı çıkanların, emek kesiminin, Gezi çocuklarının, yeşilcilerin, çevrecilerin, bu toplumda hakça, kardeşçe, özgürce yaşamayı özleyen herkesin Demirtaş’ı destekleyerek gerçek ters köşe neymiş bütün muktedirlere göstermeleri neleri değiştirir, ezberleri nasıl bozardı bir hayal edelim.

Kendimizi kuşatılmış, zaman zaman çaresiz hissettiğimiz şu günlerde bir umut ışığı; gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim.