O küçücüktü; 16 kiloya düşmeden önce de öyleydi: Kara kaşlarının altındaki muzip çocuk yüzü, hüzünlü bakışlarıyla zayıf naif, incecik ve belli ki ele avuca sığmaz bir afacan; delikanlılığa ömrü yetmeyen bir yeniyetme... Bu satırları yazarken içim kıyılıyorsa eğer, iyi yazının düşmanı olan gözyaşlarımı tutamıyorsam, biraz da Berkin’in sarışın kopyası olan sekiz yaşındaki minicik (o da 16 kilo) torunumu hatırlattığı içindir. İnsan, acıyı kendi üzerinden deneyimledi mi yüreğinde duyar. Gözyaşları ancak o zaman gözlerden değil yürekten fışkırır.
Bazen sözcükler yalan söyler, sözcükler çıplak acı gerçeği saklar, sözcükler suçları, günahları, cinayetleri örten kalleş kalıplara dönüşür. Ölmek ve öldürmek iki ayrı sözcük, iki ayrı fiildir, unutmayalım; “Berkin öldü” demeyelim, bilmeyerek cinayetin suç ortağı olmayalım. Çünkü o çocuk ölmedi, ÖLDÜRÜLDÜ. Aklını, izanını, ahlakını, vicdanını yitirmişler ülkesinde muktedirlerin ortak cinayetidir Berkin’in yaşama vedaı.
Berkin, bu ülkede devlet dersinde öldürülen ne ilk ne de son çocuk. Tarihimiz, gelmiş geçmiş muktedirlerin devlet dersinde öldürdükleri çocukların terk edilmiş, bakımsız, yaban otlar, dikenler bürümüş şehitliğidir. İnsanlık değerlerini, ahlakını, vicdanını iktidar şeytanına, paranın ve yalanın cinlerine, kin ve intikam iblisine satmış muktedirlerin pislikleriyle kirlettikleri utanç sayfalarıyla doludur. Burası çocukların kanıyla, canıyla beslenen devletlû’ların cezasız kaldığı, taç giydiği, kahramanlaştırıldığı ülkedir. Bu ülke, anlı şanlı hakanların iktidara ortak olmasın diye kendi evlatlarına kıydıkları; insanların Ermeni, Alevî, Kürt diye, terörist, komünist, ateist diye katli vacip ilan edildikleri; küçücük çocukların devlet adına katledildikleri ülkedir.
Ece Ayhan’ın yüreğe hançer gibi saplanan şiirinden daha iyi nasıl anlatabilirim ki ben?
Buraya bakın, burada
Bu kara mermerin altında
Bir teneffüz daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak
Bir çocuk gömülüdür.
Devlet dersinde öldürülmüştür
.......................
Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada
bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları
Ayaklanmasının kalbine! dir.
Muktedirlerin el birliğiyle işledikleri bu cinayetten kimse elini yıkayamaz. Berkin’in kanı devletin, hükümetin, ille de hükümetin başının ellerine bulaşmıştır. Bu bir devlet cinayetidir; tıpkı Roboski’de ölen çocukların, terörist diye evinin önünde vurulan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın, dünyaya kocaman gözleriyle, biraz da korkuyla bakan Ceylan’ın, yaşı büyütülüp asılan Eren’in, daha binlercesinin öldürülmesi gibi. Gezi’de Berkin’i ve diğer çocuklarımızı öldüren, yaralayan, sakat bırakan polislerin destan yazdıklarını utanmadan söyleyen, bugün kanlı bıçaklı olduğu emniyet mensuplarını o gün kutlayan Tayyip Erdoğan ve bütün adamları, yalakaları, şakşakçıları bellerine kadar gömülüdür bu kana. Kan tekin değildir. Kan lekesi giysilerden, ellerden, günün takvim sayfalarından silinse bile tarihten silinmez. Suç ortaklığı “paralel devlet” demagojisiyle, lobilerle, darbe paranoyalarıyla örtülemez. Paraleli, taraleli, hepiniz ortak pusularınızda öldürüyorsunuz çocuklarımızı.
Öyle olaylar vardır ki anlamları ve kapsama alanları kendilerini fersah fersah aşar. Hrant Dink cinayeti bunun yakın tarihimizdeki en önemli örneğidir. Hangi kesimden, hangi dinden, hangi düşünceden olursa olsun, bu ülkenin namuslu, iyi insanları Hrant Dink’in arkasından vicdanda buluştular. Örneğini daha önce görmediğimiz bir vicdan sorgulaması, kendileriyle bir yüzleşme, hesaplaşma yaşadılar. Bir ilkti, başlangıçtı; henüz bitmedi, hâlâ devam ediyor. Öylesine kirlenmiş, köreltilmiş ki bu toplumun siyasal vicdanı, eşik kolay kolay aşılamıyor; çünkü “bebeklerden katiller yaratanlar” Hrant’tan önce de iktidardaydılar, şimdi de iktidardalar.
Hrant Dink: bu ülkenin en yiğit, en barışçı, en vicdanlı çocuklarından biri olan sevgili arkadaşım, canı pahasına da olsa bizleri ortak yasta, ortak vicdanda buluşturmuştu. Cepheleştiğimiz, bölündüğümüz, düşmanlaştığımız, lime lime olduğumuz şu cinnet günlerinde, bütün masumiyeti, günahsızlığı ve o çocuk gülümsemesiyle Berkin de ortak bir yasta buluşturup barıştırabilir mi bu toplumu? Bir mucize olur mu? Tayyip Bey çoktandır unuttuğu insanlığını hatırlayıp, bir damlacık gözyaşı da Berkin için döker mi? Seçim meydanlarındaki küfürleşmeyi, hakaretleri, tehditleri, kof böbürlenmeleri bir dakika için bırakıp, iktidarlarına kurban ettikleri o çocuğu hatırlayıp bir özür, bir pişmanlık cümlesi kurar mı?
Ölü gözünden yaş mı bekliyorum? Belki de haklısınız. Belki de insanlıktan çıkan ve çıkarılanlar, dindar ve kindar nesiller yetiştirmekle övünenler, kinle nefretle büyütülenler Berkin için bir damla gözyaşı dökmekten acizdirler. Ama ben hâlâ, bu toplumda bir nebze insanlık, küçücük bir vicdan ışığı olduğuna inanmak istiyorum. “Sözün bittiği yer” deniyor ya hani, ben de “yazının bittiği yer”in eşiğindeyim. Söz ve yazı bitince umut tükenmiş demektir. O çocuğu devlet ve iktidar dersinde öldürenler, ülkede umudu da hızla tüketiyorlar. Ve bir şeyi unutuyorlar: Burası Türkiye, burada devran beklenmedik anda dönüverir; çocuk ve umut katillerinin cezaları da ağır olur. “Yaptığım en iyi spor, umutla yarınlara koşmak” diye yazmış Berkin. Onun koşusunu sürdürmek gerek.
Bu satırlar yazılırken ülkenin dört bir yanında, yetti artık diyen; ölümü değil hayatı, kokuşmuş muktedirleri değil umut dolu çocukları kutsayan milyonlar ayağa kalkıyor. Ve ölümlerden hiç ders alınmamışçasına, polisler zulme isyan eden kitlelere saldırıyor. Genç kanıyla beslenenlere yeni Berkin’ler mi gerekiyor? Taralellerin paralellerin emrindeki polisler Başbakanları için yeni destanlar mı yazmaya hazırlanıyorlar?
••••••••••••
Son an notu: Berkin’in cenaze töreni hepimiz için bir sınav olacak. İktidar suçunu hafifletecek bir tutum benimserse; kitlenin anlaşılabilir, haklı isyanını zorbalıkla bastırmaya, yeni cinayetlere yol açacak müdahalelere yeltenmezse ülke kazanır. Aksi durumda, benzerini yaşamadığımız bu gerginlik ve çatışkı ortamında, işlerin nereye varacağını tahmin etmek güçtür.
Berkin’in cenazesinin acımızla, kaybımızla orantılı bir vakarla; bilinçli bilinçsiz, görevli ya da gönüllü provokasyonlara kapılmadan kaldırılmasının sorumluluğu da bizlerde: yani çocukların vurulup öldürülmediği, katillerin iktidar ya da kahraman olmadıkları özgür ve barışçı bir Türkiye umudu taşıyanlarda... Hrant’ın uğurlanışı unutulmaz bir örnektir. Orada kimse ölümden siyasal rant devşirme peşinde değildi; orada acı, utanç, kardeşlik hâkimdi. Bu yüzden ardından yüzbinleri sürükledi ve bu yüzden orada bulunamayan milyonları etkiledi. Berkin’i de, çatışarak değil yasta buluşarak, daha iyi bir Türkiye özleminde ortaklaşarak uğurlamalıyız.