Adalet yürüyüşü: -yürüyemezler, yürütmezler, yürümekle yollar aşınmaz, yürüsünler bana ne, yürüyeceklerine devrim yapsınlar, yürüyeceklerine özeleştiri yapsınlar, yürümekte geç kaldılar, vb.- her kesimin, her siyasetin meşrebine göre takındığı tutum ve tepkiler eşliğinde sürüyor. Bir hafta önce yola düzülen kervan en azından şimdilik kazasız belasız yürüyor.
Adalette buluşanlar, habasette buluşanlar
“Siyasette buluşanlar” değil, “adalette buluşanlar” diyorum. Çünkü adalet; siyaseti, partileri, siyasal-ideolojik kümelenmeleri, dil, din, inanç farklılıklarını aşan bir kavram ve ihtiyaçtır. Adaletin, adil bağımsız yargının, hukukun üstünlüğünün, bırakın hepsini bir yana, vicdanın katresinin kalmadığı bu ülkede, yürüyüşü Kılıçdaroğlu başlatmış da olsa, adalet arayışı Kılıçdaroğlu’nu da, CHP’yi de aşar. Sadece toplumun “hayırcı” yarısının değil, AKP’liler dahil 80 milyonun ortak ihtiyacı, ortak talebidir.
Ve işte bu talepte buluşanlar; olması gereken yerlerde -Meclis’te, yargıda, adalet sarayları ve de diğer saraylarda- bulamadıkları adaleti yollarda arıyorlar şimdi. Adalette buluşanları yollara düşürenler hem utansın hem de bir gün bize de lazım olabilir diye düşünsün…
Adalette buluşanların karşısında: habasette/kötücüllükte buluşanlar var. İktidarı anlamak mümkün; adalet gelirse kendilerinin gideceklerini biliyorlar. Barış bildirisine imza koyan akademisyenlerin kanında banyo yapacağını, Reis’e yan bakanı pişman edeceğini avaz avaz haykıran -bırakın yargılanmayı, ceza almayı; en iyi işadamı(!) ödüllerine layık görülen- mafyacıları, bekaları Reis’e biat etmelerine bağlı parazitleri de anlamak mümkün.
Aslında Sayın Perinçek’i de anlamak mümkün tabii
“Ama Vatan Partisi Genel Başkanı, Aydınlık gazetesinin başyazarı Doğu Perinçek’i anlamak mümkün değil” diyerek tecahül’ü arifâne’den gelseydim, üslup değil riyakârlık yapmış olurdum. Çünkü; nerede konuşlandığını, ne yapmak istediğini düşününce, onu da anlamak mümkün.
Perinçek, Rusya’nın Sesi FM’deki konuşmasında: “Savaştayız; on kişinin haksızlığa uğraması bir şey ifade etmez. Bu süreçte yapılan haksızlıklar görmezden gelinebilir. Cezaevlerindekilerin tamamı PKK’li ya da FETÖ’cü. Şu an yargı tarafsız, AK Parti yargısı demek yersiz” diyor. KHK’larla üniversitelerden uzaklaştırılanlar sorulduğunda da, “Bir kısmı terör örgütü üyesi, bir kısmı da yetersiz olduğu için işten atıldılar” diye hüküm kesiyor.
Perinçek’i anlamak mümkün: “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, katkısı olması muhtemel bu lütuftan kendisine de pay düşeceğini hayal etmiş, belki bu payın sözünü de almış olan Perinçek, siyasî-ideolojik-stratejik emellerini AKP’ye bordalayarak gerçekleştirmeye çabalıyor.
Ancak sözlerinin, Adalet Yürüyüşü’ne karşı çıkmayı fersah fersah aşan başka bir içeriği ve amacı var: Siyasî Kürt hareketinin, bu hareketin Meclis’teki temsilcisi HDP’nin yok edilmesi, Kürt meselesinin eşit yurttaşlık temelinde barışçı, adil çözümünün ne pahasına olursa olsun engellenmesi…
Bu noktada Erdoğan ve Perinçek, biri siyasî İslamdan ve sağ’dan, diğeri vesayetçi, Türkçü-ulusalcı sol’dan gelerek aynı noktada “ortak düşman”a karşı birleşiyorlar.
CHP’nin Kürtlerle buluşması korkusu
İktidar ve iktidara yanaşıp pay kapmaya çalışanlar; bölünme fobisinden kurtulmuş, Kürt siyasal hareketiyle buluşmuş, Kürtlerin taleplerini gündemine almış bir CHP’nin devlet partisi olmaktan çıkıp halkın partisi olacağının farkındalar. CHP içinde ve çeperinde Perinçek zihniyeti taşıyan unsurların varlığından, bunların merkezi etkilediklerinden, aman bize de terörist derler korkutmacasıyla, partinin Kürt meselesinde cesur adımlar atmasını engellediklerinden haberdarlar. Kürt (Demokles) kılıcını ana muhalefet partisinin kafasının üstünde tutarak CHP’yi pasifize ediyorlar.
Adalet Yürüyüşü’ne “Herkes için adalet” diyerek başlayan CHP’nin, bu sözünü güvenilir inanılır kılmasının ve geniş bir adalet cephesinin örülmesinin olmazsa olmazı; adalet talebinin, iktidarın mağdur ettiği herkesi, her siyaseti içerdiğinin kanıtlanmasıdır. Lafı dolandırmadan söyleyecek olursam; “Erdoğan-Bahçeli-Perinçek zihniyeti”nin kurduğu tuzağa düşmemek için Adalet Yürüyüşü’nün HDP’li milletvekilleriyle yan yana sürdürülmesi, HDP’lilerin tutuklu oldukları hapishanelere uğraması, en azından ortak bir selam göndermesi boğulan topluma nefes aldıracak, umut doğuracak, CHP’ye de yeni ufuklar açacaktır.
HDP, birlikte yürüyebilir mi?
Adalet isteyen, adalete herkesten çok ihtiyacı olan HDP Adalet Yürüyüşü’nde Kılıçdaroğlu’nun yanında, onunla birlikte yürüyebilir mi? O Kılıçdaroğlu CHP’si ki, Kürt hareketiyle arasına mesafe koymak için adaletle, demokrasiyle bağdaşmayan nice hataya imza attı.
Ben; bütün bunlara rağmen HDP’nin yürüyüşü desteklediğini açıklamakla yetinmeyip yürüyüşe bilfiil katılmasının büyük bir adım, bir kırılma noktası olacağını düşünüyorum. HDP’nin orada nasıl kabul göreceği konusunda kuşkuları, kendi tabanının tepkisinden kaygıları olabilir. Öte yandan Kılıçdaroğlu ekibi, yine kimseye fayda sağlamamış olan o eski kaygılarla, aman yan yana görünmeyelim, bize terörist demesinler çekingenliğini sürdürebilir. O zaman, herkes için adalet istiyoruz sözleri inandırıcılığını kaybedeceği gibi, Erdoğan-Perinçek zihniyetinin tuzağına bir kez daha düşülmüş olur.
Yine naif hayaller kurayım ben. Kılıçdaroğlu’nun bir yanında Cihangir İslam, Fatma Bostan Ünsal, öte yanında Ahmet Türk, Garo Paylan, vb. ile birlikte yürüdüğünü hayal edeyim. Hayalden değil hayalsizlikten, umuttan değil umutsuzluktan ölünür.
Ve tabii: “Gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim”, istemekle kalmayıp gerçeğe dönüştürelim. Ne de olsa 68’liyiz biz!