Osman Ulagay

22 Mayıs 2015

CHP yaşama, AKP ölüme odaklı

Erdoğan ve AKP'nin söylemi, en güçlü ve buyurgan konumda olanları, mağdur ve mazlum gibi göstererek seçmeni bu mağdur ve mazlumları savunmaya çağırıyor

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), seçim kampanyasını “Yaşanacak bir Türkiye” sloganıyla başlattı. Birincisi, Türkiye’nin birçok kimse için yaşanabilir bir ülke olmaktan çıktığını hatırlattığı için iyi düşünülmüş bir slogandı bu. İkincisi, Türkiye’nin yaşanacak bir ülke haline gelebileceği umudunu verdiği için olumlu bir slogandı bu.

CHP’nin bu seçim kampanyasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve onun ‘tarafsız’ kanatları altındaki iktidar partisinin, geçmişle övünmeye ve duygu sömürüsüne dayalı söylemine odaklanmaktan vazgeçip kendi gündemini, kendi söylemini öne çıkartması da çok yerinde bir tercihti. Bu sayede düzeysiz bir tartışmadan kurtulmuş olduk.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun dün açıkladığı “mega proje” ise CHP’nin artık geçmişe değil geleceğe odaklı bir parti haline gelmekte olduğunu düşündürdü. Türkiye’nin, önünde bulunan 20 yıllık fırsat penceresinden, ancak küresel boyutta ilgi görecek, gerçekçi bir proje ortaya koyarak yararlanabileceğinin vurgulanması da önemliydi bence. Dün açıklanan proje, dünyayı gülümseten ve kaygılandıran “Kanal İstanbul” gibi ucube projelere hiç benzemiyordu.

 

Erdoğan ve AKP ölüme odaklandı

 

Türkiye’nin ana muhalefet partisinin yaşama ve geleceğe odaklanmış olması umut verici bir gelişme. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) seçim kampanyasında ve ona paralel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürdürdüğü kampanyada ise ölüm temasının giderek ön plana çıkartıldığı görülüyor. Hayali idam sehpaları kuruluyor, kefenler giyiliyor, şehadet özlemi dile getiriliyor, Hazreti Azrail’e selamlar çakılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’da eski cumhurbaşkanı Mursi’nin idama mahkûm edilmesi üzerine şöyle konuşmuş: “Biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek çıktık… Mursi şayet idam edilirse, ki edileceğine inanmıyorum, şehitlik rütbesine erişmiş olacaktır. Ben de eğer böyle bir akıbete uğrarsam Rabbim inşallah bizlere de makamı lütfedecektir.” (Milliyet gazetesi, 18. 5. 2015)

Koltuğunu doldurmak için beyhude bir gayret içindeki Başbakan Davutoğlu ise en korkutucu haliyle şunları söylemiş: “Behey gafiller, eğer bize şahadet nasip olacaksa Allah şahit ki, millet için, vatan için, Allah için şehit olacaksak bir an tereddüt etmez, Hazreti Azrail’e ‘ve aleykümselam’ deriz.” (Milliyet gazetesi, 18. 5. 2015)

Bu tür açıklamaları okuyunca gerçekten dehşete kapılıyor insan. Acaba geç saatlerde yayınlanan bazı televizyon programlarımdan etkilenip uzaydan dünyaya inecek bir Haçlı ordusunun tehdidi altında mıyız? Yoksa paralel gücün sinsi askerleri, faiz lobisinin de desteğiyle, yeni bir hayali darbe mi planlıyor? Ülkemizde her şeye hâkim konumda bulunan, devletin bütün olanaklarına hükmeden kişilerin böyle bir söyleme kilitlenmesi acaba neyi gösteriyor?

Ölüm tehdidi üzerinden geliştirilen bu söylemin, en güçlü ve en buyurgan konumda olanları, mağdur ve mazlum gibi gösterme çabası dışında bir açıklaması olabilir mi? Seçmen, gizli güçlere karşı bu mağdur ve mazlum buyurganları savunmaya çağrılıyor.

 

AKP geçmişiyle övünüyor

 

AKP ayrıca ilk iktidar dönemindeki başarılarını vurgulayarak bugünkü başarısızlığını perdeleme çabası içinde. AKP, gazetelere verdiği ilanlarda, kişi başına milli geliri dolar bazında üçe katlamış olmakla övünüyor ama bu olay 2003-2008 arasında gerçekleşmiş. Altı yıl sonra 2014 sonunda gelinen noktada kişi başına gelir 2008’deki düzeyinin bile altında, hala 10.400 dolar düzeyinde. 2023 yılı için belirlenen 25.000 dolar hedefine erişmenin hayal olduğunu ise herkes görüyor.

AKP, seçim ilanlarında hukukun üstünlüğünü sağlamakla övünüyor ama ilanın yayınlandığı gün, halen Başbakan Yardımcısı olan Ali Babacan şunları söylüyor: “Biz ekonomide ne yaparsak yapalım, Türkiye için güzel şeyler yaptığımızı iddia edersek edelim, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olmasıyla ilgili ciddi soru işaretleri oluştuysa, bu başlı başına bir problem… Eğer bu zayıf tablo devam ederse, hem ekonomi hem de demokraside görmüş olduğumuz bu tabloyu bile mumla ararız.” (Hürriyet gazetesi, 15. 5. 2015)

Barış sürecini desteklemeyenleri “demokrasi düşmanı” ilan eden AKP’nin şimdi Halkın Demokrasi Partisi’nin (HDP) barajı geçmesini tehdit olarak görmesi de demokrasiye olan derin(!) inancını gösteriyor herhalde.

Bu ortamda yapılacak olan seçimlerle ilgili en anlamlı değerlendirmeyi dün T24’de yayınlanan görüntülü bir haberde izlediğim bir vatandaş yaptı, “Bu seçimler Müslümanlarla kâfirlerin mücadelesi olacak; Müslümanlar kazanacak, diğerleri kaybedecek” dedi. AKP’nin ülkeyi getirdiği noktada olay bu kadar basit.