Osman Ulagay

23 Temmuz 2024

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel

Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerel seçimlerdeki beklenmeyen başarısıyla iktidar partisinin 22 yıllık saltanatını tehdit edecek bir konuma gelmesi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) ortaklarında ve yaratmış olduğu yandaşlar cennetinde şaşkınlık ve paniğe yol açtı.

Yerel seçimlerde Türkiye'nin seçim haritasını değiştiren ve yıllardan beri ilk kez birinci parti konumuna geçen CHP'nin yeni genel başkanı Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilk buluşmasında Türkiye'de "normalleşme"den söz etmesi bu paniği yeni boyutlara taşıdı. Yandaşlar rejiminin paydaşı olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin ezeli genel başkanı Devlet Bahçeli başta olmak üzere yandaşlar saltanatının önde gelen isimleri de Türkiye'de "normalleşme"yi hoş görmenin her şeyin sonu olabileceğini ileri sürerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı uyardı.

İktidarın kurduğu yandaşlar cenneti

Bugünkü anormal düzenden yararlananlar, tedirgin olmakta haksız değiller bence. Türkiye'de devletin yönetiminin 22 yıldan beri AKP'nin ve 2018'den itibaren Güçlü Tek Adam rejimini kuran Recep Tayyip Erdoğan'ın uhdesinde olduğu bir ülkede "normalleşme"den söz etmenin aslında rejim değişikliği anlamına geldiği açık. Yaşanacak bir rejim değişikliğinin yandaşlar cennetinin sonu olabileceğini düşünmek de hiç zor değil.

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle.

AKP bu noktaya nasıl geldi?

Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) 2001 yılının Ağustos ayında, Türkiye'yi yönetme iddiasındaki diğer partilerin ülkeyi bir kez daha derin bir ekonomik krize sürüklediği ortamda kuruldu. AKP kuruluş sürecinde farklı bir profil sergileyerek ve Batı'nın demokrasi modelini benimseyeceği izlenimini vererek bıkkınlık içindeki seçmene umut aşılamayı başardı ve 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimi kazanarak iktidara geldi.

AKP'yi kuruluşundan itibaren izlemiş olan gazeteci ve yazar Mehmet Ocaktan, o günleri şöyle anlatıyor dünkü Karar Gazetesi'nde yer alan yazısında:

"O günlerin yasaklı Türkiye'sinde geniş kesimlerin rüzgarını arkasına alan AK Parti iktidar oldu ve bir anda Türkiye'de yeni bir rüzgar esmeye başladı. Bir anda hukuk, demokrasi,özgürlükler ve kalkınma anlamında toplumda yeni umutlar yeşermeye başladı. İlk günlerde AKP'ye gönül veren insanlar tam bir özveri içinde çalıştıkları gibi herhangi bir rant beklentisi içinde de değillerdi. Onların tek istediği, yıllarca kendilerine tepeden bakan ceberrut devlet anlayışının yerine adaletli, merhametli, hakka-hukuka riayet eden insanların iktidara gelmesi ve devletin toplumu kucaklamasıydı. Ama sonra gördük ki AK Parti ile yola çıkanların bir bölümü ve yolda kervana katılanların kahir ekseriyeti iktidarın gölgesinde o güne kadar hiç tanımadıkları çok cazip imkanları keşfettiler ve hep birlikte gözü kapalı, haram-helal demeden rant tarlalarına daldılar."

AK Parti nasıl savruldu?

Ocaktan, yazısının son bölümünde de AK Parti'nin hukuk devletini neredeyse tümden yok ederek Türkiye'nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 178 ülke arasında her sene gerileyerek 148'inci sıraya düşmesine, şeffaflik ve ifade özgürlüğü endekslerinde de son sıralara yerleşmesine yol açtığını belirtiyor.

Ocaktan'ın bir zamanlar umut bağladığı AKP'nin bugünkü durumuyla ilgili saptaması daha da çarpıcı:

"Maalesef AK Parti şimdi öyle bir savrulma yaşıyor ki yolsuzluğa, yalana fetvalar ürettirdi ve açılan bu kapıdan türeyen imtiyazlı yandaş zenginler,kimseye nasip olmayan imkanlarla sayısız vergi aflarına mazhar oldular ve her gün kazandıkları yeni ihalelerle servetlerine servet katıyorlar."

Mehmet Ocaktan yazısının son paragrafında da şu saptamayı yapıyor:

"AK Parti neyi kaybettiğinin farkında mı bilinmez ama hukuk, özgürlük ve refah düzeyi yüksek bir Türkiye için AK Parti'ye gönül veren milyonlar adalete ve kalkınmaya hasret kaldılar. Çünkü o Ak Parti şimdilerde kendisine umut bağlayanları döndürüp dolaştırıp sonunda çok eleştirdiği o 'tek parti' durağına geri götürmekle meşgul."

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?