Örsan K. Öymen

27 Ocak 2012

Uğur Mumcu ve 'Demokrasinin 10. Yılı'

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde öldürüldü. Bu hafta, 24 Ocak günü...


Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde öldürüldü. Bu hafta, 24 Ocak günü, Uğur Mumcu, ölümünün 19. yılı nedeniyle, ülkenin çeşitli yerlerinde anıldı.
Uğur Mumcu yazılarında ve kitaplarında kimleri hedef alıyordu? 1)Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarını, dincileri, cemaatleri, tarikatları, “ikinci cumhuriyetçileri”. 2)Kapitalistleri. 3)Faşistleri, aşırı milliyetçileri, ırkçıları. 4)Tüm bu odakların devlet içindeki örgütlenmelerini ve uzantılarını.
Çünkü Uğur Mumcu, kendisini de açıkça tanımladığı şekilde, demokrat, sosyalist ve anti-emperyalistti. Uğur Mumcu ömrü boyunca, tam bağımsız, demokrat, sosyalist, laik bir Türkiye için mücadele etti. Bu nedenle de öldürüldü. Onun karşı çıktığı tüm odaklar, bugün Türkiye’de egemen güçler.
Uğur Mumcu’nun cenaze töreni, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en yüksek katılımlı cenaze törenlerinden bir tanesiydi. Cenaze törenine yüzbinlerce insan katılmıştı. O tarihe kadar, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün cenaze törenlerine o kadar yüksek bir katılım gerçekleşmişti.
Bu yüzbinler şu anda nerede, insan doğrusu merak ediyor?
Uğur Mumcu, Milliyetçi Hareket Partisi, Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençler Derneği’nin devlet içindeki yasa dışı örgütlenmelerini, onların polis ve asker içindeki uzantılarını, onların da ABD ve CIA ile ilişkilerini araştırıyordu. Uğur Mumcu, Almanya’daki Milli Görüş Teşkilatı’nın, Cemalettin Kaplan tarikatının, Milli Selamet Partisi’nin ve Refah Partisi’nin, iç ve dış bağlantılarıyla, siyasette ve devlet aygıtında nasıl örgütlendiğini, laik düzeni yıkmak için nasıl mücadele ettiğini araştırıyordu. Uğur Mumcu, PKK terörünün hem yurt içindeki, hem de yurt dışındaki bağlantılarını, Hizbullah’ın polis ve asker tarafından nasıl kullanıldığını, İran tarafından nasıl desteklendiğini araştırıyordu.
Uğur Mumcu “derin devleti”, devlet içindeki çeteleri ve yasa dışı örgütlenmeleri araştırıyordu. Bugün AKP yargısının güya yapmaya çalıştığı şeyi, o, zaten yapıyordu. Üstelik polis ve savcı kimliğine sahip olmadan, oradan gelen yetki ve gücü kullanmadan, sadece gazeteci kimliği ile yapıyordu bunu. Bugün AKP’nin polisleri, savcıları ve yargıçları, Uğur Mumcu’nun başardığının onda birini başarmış olsalardı, güya aradıkları ancak bir türlü bulamadıkları “derin  devletin” çok önemli bir kısmına çoktan ulaşmış olurlardı.
Ama AKP’nin, yargı kamuflajı altındaki sivil diktatörlüğü, Uğur Mumcu yaşamda olsaydı, onu da “Ergenekon” fantazisiyle hapishaneye atardı, “derin devleti” ortaya çıkartmaya çalışan Uğur Mumcu’yu, “derin devletin” elemanı olmakla suçlardı. Çünkü iktidar başka türlü kendi “derin devletini” yaratamaz! Önce iktidarın “derin devletini” yaratmayı engelleyenleri ve onları deşifre edenleri etkisiz hale getirecek, onları “derin devletin” elemanı olmakla suçlayacak, ona paralel olarak da kendi “derin devletini” oluşturacak; polisi, savcıyı, yargıcı kendi ideolojisi doğrultusunda siyasallaştıracak, önce buralarda kadrolaşacak, sonra da bu kadroları arzu ettiği biçimde kendi emrinde kullanacak ve/veya bu kadrolardan, belki hükümetin bile kontrolünden çıkan çeteler, çetecikler doğacak.
Türkiye on yıldır AKP tarafından yönetiliyor. Gelinen nokta nedir? AKP’ye muhalif yaklaşık 20 gazeteci, yazar, siyasetçi, öğretim üyesi, “askeri darbe örgütlemek ve terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla hapishanede! Yaklaşık 250 general, komutan, asker, yine “askeri darbe planlamak ve terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla hapishanede! AKP’ye karşı protesto gösterisi düzenleyen yaklaşık 500 öğrenci, “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla hapishanede! Bu insanlar aylardır, yıllardır hapishanede tutuklu durumda! Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü raporuna göre, basın özgürlüğü açısından, Türkiye 179 ülke içinde 148. sırada, dünyanın en acımasız diktatörlükleri ile aynı kategoride! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi raporuna göre, Türkiye, insan haklarını en fazla ihlal eden ülke, bu alanda 1. sırada!
AKP 3 Kasım 2012’de, iktidarının 10. yılını kutlayacak. On yılda neleri başardıklarını anlatırken, herhalde demokrasi alanındaki bu “müthiş atılımlarını” da anlatırlar!
Hatta bu “başarılarını” bir 10. yıl marşı bestesi ile süsleseler, daha da güzel olur!