23 Eylül 2011
Rol Çalan Erdoğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy’yi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy’yi “rol çalmakla” suçladı ve Libya ziyaretinden sonra kendisini imalı olarak (zaten başka türlüsü olamaz) Arap aleminin lideri ilan etti! Bizim IQ ve olgu yoksunu medyanın bir kesimi de bu saçma senaryoya kandı!
Olay nasıl başladı, hatırlayalım:
İngiltere Başbakanı David Cameron ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 15 Eylül 2011 tarihinde Libya’yı ziyaret ettiler. Bu Libya’da iç savaşın başlamasından sonra bu ülkeye devlet başkanları düzeyinde yapılan ilk ziyaretti. Erdoğan da bu ziyaretten bir gün sonra Libya’yı ziyaret etti.
Malum Arap ülkelerinde bu yılın başlarında bir isyan hareketi başladı. Olay önce Tunus’ta başladı. Daha sonra Mısır’a geçti. Arkasından Yemen, Bahreyn, Libya ve Suriye’de isyanlar başladı. Tüm bu isyanlar, halkın bir kesiminin onlarca yıldır süren diktatörlere karşı başkaldırısı olarak başladı. Tunus ve Mısır’da diktatörler devrildi. Yerlerine yeni diktatörler gelecek mi gelmeyecek mi hala belli değil. Yemen, Bahreyn ve Suriye’de diktatörler hala direniyor. Libya’nın diktatörü Kaddafi’de sonunda devrildi, kendisinin akıbeti hala belli değil, ancak başkent Trablusgarp’ı terk ettiği tahmin ediliyor.
Libya’yı özel kılan nedir? İsyan hareketlerinin başladığı söz konusu ülkeler içinde petrol zengini olan tek ülke Libya. Libya petrol rezervleri açısından Afrika kıtasında birinci sırada, dünya ölçeğinde de dokuzuncu sırada yer alıyor. Yani dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip ülkelerden bir tanesi. Libya’daki petrol rezervleri ABD’den daha fazla; ABD dünya ölçeğinde on dördüncü sırada. Söz konusu isyan hareketlerinin başladığı ülkeler içinde de en zengin ülke Libya. Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de, Bahreyn’de, Suriye’de petrol falan yok, olsa da Libya ile karşılaştırılamayacak kadar küçük oranlarda. Libya petrol zengini bir ülke, ama Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’dan farklı olarak, ABD ve AB’nin yörüngesine girmemiş bir ülke. Petrol zengini ülkeler içinde ABD ve AB’nin yörüngesine girmemiş olmak açısından Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bunun tek örneği İran ve Cezayir. Dünya ölçeğinde ise Rusya ve Venezuella.
Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi bir diktatör. İslam dünyasındaki diğer diktatörler gibi, o da bir diktatör. (“İslam dünyası” = nüfusun çoğunluğunun dindar ve müslüman olduğu ülkeler). Zaten İslam dünyasında diktatör dışında bir şey çıkmamış bugüne kadar. Bu statükoyu yıkmaya çalışan tek ülke Türkiye. O da kimsenin yörüngesine girmeden, sadece demokrasi ve çağdaş uygarlık için mücadele eden Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Bülent Ecevit gibi liderler sayesinde.
ABD ve AB ülkeleri, söz konusu isyan hareketlerinin çıktığı ülkeler içinde sadece bir ülkeye karşı askeri müdahalede bulundular. O da Libya. Bu operasyona da İngiltere ve Fransa öncülük etti. İngiltere ve Fransa savaş uçakları ve füzeleri aylarca süren bir operasyonla Libya’nın stratejik noktalarını, askeri üslerini yerle bir ettiler. Aynı ülkeler bir yandan da gizlice isyancıları silahlandırdılar. Aynı dönemde Recep Tayyip Erdoğan ne yaptı? Bir yandan Kaddafi’ye göz kırptı, bir yandan da isyancılara, iki tarafa da mavi boncuk dağıttı. Türk inşaat firmalarının milyarlarca dolarlık ihalelerini ve yatırımlarını kaybetmemek açısından bu belki pragmatik paradigma bağlamında anlaşılır bir şey olabilir. Ama tüm operasyonu yine pragmatik paradigma temeline dayanarak İngiltere ve Fransa üstlenmişken ve buna BM’de, NATO’da öncülük etmişken, bu süre içerisinde de Erdoğan başını kuma gömmüşken, Cameron ve Sarkozy Libya’yı ziyaret ettikten bir gün sonra aynı ülkeyi ziyaret eden Erdoğan, Cameron ve Sarkozy’yi nasıl “rol çalmakla” suçlar bunu anlamak mümkün değil. Akıl, mantık ve olgu sahibi insan bunu Türkiye milletine lütfen izahat etsin! Operasyonu başlatan Cameron ve Sarkozy, Kaddafi’yi askeri güçle deviren ve isyancıların kazanmasına neden olan onlar, ancak “rol çalan” yine onlar! Bu nasıl olur?
Şöyle olur: Çünkü Erdoğan müslüman, bunun da ötesinde, çünkü Erdoğan İsrail’i haritadan silmek isteyen köktendinci HAMAS’ın avukatı ve HAMAS yörüngesinde İsrail’e Doğu Akdeniz’de meydan okuyan adam! Elbette Libya sokaklarında Cameron ve Sarkozy dolaşamaz, dolaşsalar Erdoğan’ın gördüğü ilgiyi göremezler. İngiltere ve Fransa Kaddafi’yi devirdi, Erdoğan da fırsat bu fırsat, İsrail düşmanı müslüman Başbakan olmanın avantajını kullanarak kendini Libya sokaklarına attı. Türkiye sokakları ona dar geldi!
Cameron ve Sarkozy liderliğindeki İngiltere ve Fransa’nın operasyonu haklı mıydı haksız mıydı? Haksız olsa bile Kaddafi haklı mı? İsrail’deki Netanyahu hükümetinin Mavi Marmara operasyonu ve Filistin politikası haklı mı? Bunlar ayrı konu. Cameron, Sarkozy, Kaddafi, Netanyahu, bize göre hepsi aynı potada! Ama bizi asıl ilgilendiren soru şu olmalı: Rolü çalmaya çalışan figüran Erdoğan’ın durumu nasıl izah edilebilir?
Yoksa Erdoğan da mı aynı potada?! Görünen o!
Malum Somali’ye en büyük insani yardımı batılı ülkeler yaptığında da, Erdoğan batıyı Somali’ye sırt çevirmekle suçlamış, Türkiye hükümetinin dünya ölçeğinde yaptığı cüzzi bir yardımı en büyük yardım olarak Türkiye halkına yutturmuştu. Erdoğan bir “PR uzmanı” olabilir de, acaba dürüst mü?
Müslümanlıkta yalan söylemek günah mıdır değil midir? Belki ilahiyatçılarımız bu konuda da hükümetin güdümündeki bazı televizyon kanallarında birebir örnekleme yaparak halkımızı aydınlatırlar bir gün! Aksi halde kendileri de yalancı konumuna düşerler!
Bu arada Libya’dan söz ederken hep “isyancılar” dedik, çünkü isyancıların lideri kim, bu hala belli değil! Rusya ve Bolşevik devriminden söz etseydik Lenin ve Trotsky derdik, Çin devriminden söz etseydik Mao derdik, Küba devriminden söz etseydik Che Guevera ve Fidel Castro derdik, Hindistan bağımsızlık hareketinden söz etseydik Gandi derdik, Türkiye devriminden söz etseydik Mustafa Kemal derdik.
“İsyan” ve “devrim” sözcüklerini de şark cephesinde boğdular!