Kürt sorunu ve PKK terörü sorunu Türkiye’nin en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Türkiye’nin elbette başka birçok sorunu da vardır; en önemli sorunu Kürt sorunudur veya PKK terörü sorunudur denemez. Türkiye’de işsizlik sorunu vardır, gelir dağılımında denge sorunu vardır, eğitim sorunu vardır, sağlık sorunu vardır. Bunları yok sayarak, “Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunudur” veya “Türkiye’nin en önemli sorunu türban sorunudur” demek, ancak sınıf bilincinden yoksun, ekonomik temel bilincinden yoksun, toplumsalcılıktan yoksun insanların, etnik kimlik fetişistlerinin veya din fetişistlerinin söyleyeceği şeylerdir. Bu tür insanlardan Türkiye’ye hiçbir hayır gelmez, gelse gelse zarar gelir. Nitekim öyle de olmaktadır.
Ancak buna rağmen Kürt sorununu ve PKK terörü sorununu göz ardı etmek de, en az etnik kimlik fetişistlerinin ve din fetişistlerinin bakış açısı kadar yanlıştır. Türkiye’de herkes bu iki sorunla yüzleşmek durumundadır. Ancak bu yüzleşme de, bu iki sorundan birisine odaklanıp diğerini arka plana atmak, küçümsemek, dikkate almamak biçiminde olamaz. Terör sorununu yok sayan veya önemsemeyen, onun yerine Kürt sorununu ön plana çıkartan zihniyet ile Kürt sorununu yok sayan veya önemsemeyen, onun yerine terör sorununu ön plana çıkartan zihniyet, eşit derecede sakat zihniyetlerdir. Bu zihniyetlerin ikisi de etnik kimlik fetişizminin sonucudur. Bunların birisi Türkçü diğeri Kürtçü’dür; birisi Türk etnik kimliği diğeri de Kürt etnik kimliği üzerinden insana, yaşama, dünyaya, evrene bakan zihniyetlerdir. Bunlar hastalıklı ruh halleridir.
Türkiye’deki Kürtler uzun yıllar asimilasyona uğramışlardır. Bu topraklarda yüzlerce, binlerce yıldır yaşayan Rumların, Ermenilerin, Lazların, Arapların ve bu topraklara daha sonra göç etmiş olan Çerkezlerin, Boşnakların, Arnavutların asimilasyona uğradığı gibi, Kürtler de asimilasyona uğramıştır. Ancak Kürtler azınlıklar içinde çoğunluk olduğu için, yani en kalabalık azınlık olduğu için, onların sorunu daha fazla ön plana çıkmakta, onların talepleri daha baskın çıkmakta, onların birçoğu kendilerini daha fazla hak sahibi bir grup, hatta içlerinden bazıları, terör ve şiddet uygulamayı bile bir hak olarak görebilmektedir. Bunun elbette adaletle, eşitlikle, vicdanla bağdaşan hiçbir yönü yoktur, ancak çoğunluk psikolojisi insanı ne yazık ki bu hallere de getirebilmektedir.
Ancak her şeye rağmen, Kürtlerin asimilasyona uğramış olması bağlamında bir Kürt sorunu vardır. Kürt kimliği uzun süre reddedilmiştir; vatandaşların Kürtçe konuşması, Kürtçe yayın yapması yasaklanmıştır; Kürtçe köy, kasaba ve kent adları değiştirilmiştir; anne ve babaların çocuklarına Kürtçe isim vermesi yasaklanmıştır; Kürtlerin Kürtçe dilini öğrenmek için eğitim almaları engellenmiştir. Bu bağlamda son yıllarda, 1990’lı yıllardan itibaren, belli başlı gelişmeler sağlanmıştır. Kürt kimliğinin devlet tarafından kabul edilmesi, Kürtçe konuşmanın, yayın yapmanın serbest kalması, Kürtçe eğitim veren kursların açılması, anne ve babaların çocuklarına Kürtçe isimler verebilmesi konularında çok ciddi gelişmeler sağlanmıştır. Bu bağlamda uygulamada çıkan bazı sorunların çözülmesi ve köy, kasaba ve kentlere yeniden Kürtçe isimlerin verilmesi doğrultusundaki çalışmalar da anlaşıldığı kadarıyla devam etmektedir.
Ancak ortada bir sorun daha var ki ki o da Kürt sorunu ile elbette bağlantılıdır, o da PKK terörü sorunudur. Bu çerçevede PKK, 1984 yılından beri, onbinlerce güvenlik gücünü ve sivili katletmiş, Türkiye’yi adeta kana bulamış ve bir mezbahaya çevirmiştir. Güvenlik güçleri de PKK’nın saldırılarına yanıt olarak, binlerce masum sivil vatandaşın ölümüne yol açmış, köyleri zorla boşaltmış, vatandaşlara işkence uygulamıştır. Oysa bir insan veya bir topluluk veya bir sınıf veya bir etnik grup veya bir devlet ne kadar haksızlığa uğrarsa uğrasın, terör ve şiddete başvurma hakkına hiçbir zaman sahip olamaz. Kürt sorunu bağlamında da, asimilasyona uğramış olmak, asimilasyona uğrayana cinayet işleme hakkı vermez. Asimilasyona uğrayan kişi, PKK gibi bir cinayet şebekesi kurup hak iddia edemez; teröre başvuran, haklıyken, bir anda haksız duruma düşer.
Asimilasyona uğrayan kişi ne yapmalıdır? Bunun siyasi mücadelesini vermelidir. Bunun siyasi mücadelesi, örneğin TBMM’deki mücadelesi, bir zamanlar olduğu gibi engellenmiş olsa bile, sivil toplum temelinde, sivil itaatsizlik temelinde, şiddete başvurmayan eylemlerle bunun mücadelesi sabırla yine verilebilir. PKK yandaşlarına soruyorum: Ana dili Türkçe olmayan Lazlar, Rumlar, Ermeniler, Araplar, Çerkezler, Arnavutlar, Boşnaklar terör ve şiddete mi başvuruyorlar bu ülkede? Türkiye’de Lazların yayınları da yasaklanmadı mı, onlar da DGM’de yargılanmadılar mı, Laz kültürünü ve dilini geliştirmek için devlet onlara olanak mı sağladı; Rize ve Artvin’deki Lazların köy, kasaba adları değiştirilmedi mi, Trabzon, Giresun ve Ordu’daki Rumlar hem Osmanlı İmparatorluğu’nda hem de Türkiye Cumhuriyeti’nde asimilasyona uğramadılar mı, onların da köy, kasaba adları değiştirilmedi mi? Onlar terör örgütü mü kurdular? Peki, Kürtlerin bir kısmı bunu nasıl yaptı? Azınlıklar içinde çoğunluk oldukları için mi? Sayıları diğer azınlıklardan daha fazla diye mi? PKK’nın yaptığı, çoğunluk psikolojisi içinde ülkeyi terörize etmek değil de nedir?
İşin en acı yönü, Kürtlerin uğradığı haksızlıklar için mücadele veren siyasi hareketin, yani BDP’nin, PKK’ya endeksli politika izlemesi, PKK’yı bir terör örgütü olarak görmemesi, PKK’ya “gerilla” ve “özgürlük savaşçısı” muamelesi yapması, PKK’nın eylemlerini kınamaması, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı kendi liderleri gibi görmesi. Bu kafayla Kürt sorunu nasıl çözülecektir? Bu nasıl solculuktur? PKK da BDP de kendisini sol geleneğin içinde görmektedir. Oysa sol ideolojide etnik kimlik fetişizmi üzerinden siyaset yapmak diye bir şey olamaz; sol ideolojide sınıf bilinci önemlidir; hangi etnik kimlikten olursa olsun sınıf mücadelesi vermektir önemli olan; Marx daha çok sınır yaratalım, etnik kimliklere bağımsız bölgeler yaratalım diye ortaya çıkmadı; etnik kimlik üstü sınırları olmayan küresel sınıfsız bir dünya yaratalım diye ortaya çıktı; enternasyonalizmi savundu, nasyonalizmi savunmadı. Bu nedenle BDP bu kafayla sosyalist falan da olamaz.
Bir başka sorun da, hem PKK’nın hem de BDP’nin, yukarıda asimilasyona örnek olarak sıraladığımız unsurların çok ötesinde dertlere sahip olmaları. Onlar için Kürt sorunu, bağımsız Kürdistan Cumhuriyeti veya federatif veya özerk Kürdistan bölgesi kurulmadıkça bitmez. Marx sınırları ortadan kaldırmaya çalışmış, John Lennon sınırsız bir dünyadan söz etmiş, Avrupa Birliği sınırları ortadan kaldırmaya çalışıyor, Kürtlerin bazıları hala ilkel bir zihniyetle sınırların sayısını nasıl arttırırız, onun derdinde. Türkiye bir mucize sonucu bir gün Avrupa Birliği’ne üye olsa, muhtemelen birçoğu ondan da tatmin olmaz, AB’nin dışında veya AB içinde bir Kürdistan ister.
AB bir yana, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer almamak Kürt kökenli vatandaşlara nasıl bir yarar sağlar? Kürtler böylece daha mı zengin olacaklar, bir anda refaha mı kavuşacaklar, bir anda müthiş eğitim ve sağlık kurumlarına mı kavuşacaklar, bir anda özgür mü olacaklar? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gelişmiş bir demokrasi geleneğinden söz edilebilir mi? Bu bölgelerde hala feodal bir yapı yok mu? PKK’nın içinde bile feodal bir gelenek yok mu? Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlar Irak’taki Kürtlerden, Talabani ve Barzani aşiretlerine bağlı Kürtlerden daha mı gelişmiş bir hale gelecekler?
Terör sorununun artık ekonomiyle de çok fazla bir ilgisi yok. Bir zamanlar böyle bir görüş vardı: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yatırım yok, ekonomi gelişmemiş, o nedenle PKK var, terör var. Oysa İç Anadolu’da da, Doğu Karadeniz’de de ekonomik sorunlar çığ gibi büyümüş durumda; buralarda da işsizlik var, buralarda da göç sorunu var; hatta buralarda da, bazı illerde, asimile olan farklı etnik gruplar var, ancak hiçbirisi terör ve şiddete başvurmuyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya hem özel sektörün hem de devlet sektörünün ekonomik yatırım yapması elbette PKK’nın gücünü biraz olsun azaltır, insanların teröre yönelmelerini kısmen de olsa engeller, ancak ekonomik yatırım da artık PKK ve BDP zihniyetini tamamıyla ortadan kaldırmaz. Hem PKK bu yatırımları sabote edeceği için ortadan kaldırmaz, hem de, PKK sabotaj yapmasa bile, bu zihniyet artık ekonomik paradigmayı aştığı için ortadan kaldırmaz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak artık onlarda ilkel psikolojik bir takıntı haline gelmiş. Üniter bir yapı içinde asimilasyona son vermek onlar için yeterli bir çözüm değil. Bu zihniyetin ortadan kalkması, ancak yine onların başlatacağı bir özeleştiri süreci ile olanaklıdır. Belki daha iyi eğitim almış ve daha olgun genç kuşak Kürtler, gelecekte, Kürt sorununu çözmek için uygarca bir mücadele vermeyi öğrenirlerse, Kürt sorunu da böylece çözüme kavuşmuş olur. Onun dışında, bu BDP ve PKK kafasıyla Kürt sorununu çözmek olanaksızdır. Bu sorunun çözümü önünde bir büyük engel MHP ve BBP zihniyeti ise, diğer bir engel de BDP ve PKK zihniyetidir.
BDP ve PKK Kürt sorununu çözmek istiyor mu, doğrusu bu bile tartışılabilir. Çünkü bu sorun çözülürse, onların varlığına ihtiyaç kalmayacak. Yani yok olacaklar. BDP ve PKK’nın varlığı, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne bağlıdır. O nedenle onların sol düşünce ile uzaktan yakından ilgileri yoktur.
O nedenle onlarla flört etmeye bayılan bizim bazı şaşkın sözde solcularımızın da solculukları sahtedir.