Pazar yerleri ve taksiler, memleketin en renkli fotoğraflarının çekilebileceği yerlerdir. Özellikle de pazarlar… Orada Merkez Bankası'nın cari para politikalarının sonuçlarından yeni çıkan şarkıların tutup tutmadığına kadar pek çok veri elde edebilirsiniz. Örneğin Türkiye'nin en çok satan albümlerinden birinin aynı adlı şarkısı olan Abone'yi, rahmetli babaanneme taşıyıcı olarak eşlik ettiğim Bursa'da bir pazar alışverişinde duymuştum ilk kez. Bir şarkı pazara çıktıysa tutmuştur.
Bir zaman da çekimler için gittiğimiz Ege'de yerel pazarları dolaşmıştık. Bundan 10-12 yıl kadar önceydi, enflasyon yüzde 8'ler civarında, yani şimdiki reel çarşı-pazar enflasyonunun onda biri seviyelerindeydi. Tezgâhta elmalara bugünkü gibi canavar görmüşçesine bakmıyorduk, portakallar gülümsüyordu, ayvalar sapsarı neşeleriyle bekleşiyorlardı ya da ne bileyim geçen yaz pazarın fiyat şampiyonu olan Ayşekadın fasulye tıpkı şarkıdaki gibi o zamanlar gerçekten 2,5 liraydı… Ege ağzı müthiş sevimlidir, hele de pazarlarda duyarsanız. Pazara çıkan Egeli kadınlar, mavi leğenlerine önde sıralanmış mum gibi elmaların yerine arkalardaki şekilsiz şemalsiz hayırsızlardan dolduran pazarcıya, "Aman çocum, çörükleri koyupdurun" diye çıkışırlar. Ege'nin kendine özgü şimdiki zaman kalıbıdır bu; o an yaşanmakta olan, -iyor ekinin yerine kullanılan -ıpduru, -ipduru ardıl Ege takısıyla anlatılır. Bitipduru (bitiyor), gidipduru (gidiyor), "Hep böyle yiyipdurumevecekler ya, artık gidipdurular…" ('Hep yiyip durdular ama nereye kadar sürer bu böyle, her şeyin bir sonu var, artık gidiyorlar'.)
Şimdi o pazarlarda Tarkan'ın Ege ağızlı yeni şarkısı 'Geççek' de çalıyor mudur acaba? Zira pazarda bile mevsimindeki mandalinanın 15 liraları bulduğunu düşünürsek, fonda çalınan taze çıkmış 'Geççek' ile halkın sessiz çığlıklarının esnaf avazlarına karıştığı pazar yerleri müthiş bir Türkiye senfonisi oluşturupduru hinci (oluşturuyordur şimdi)…
'Geççek' elbet… İnsanın başına gelen felaketlerin kalıcı olmadığını, ilelebet sürmeyeceğini, sabretmek gerektiğini bin yıllık Anadolu bilgeliğiyle bu toprakların sakinleri olarak en iyi bizler biliriz. Aile büyüklerinin tembih ve öğütlerinden şarkılarımıza kadar uzanmıştır bu bin yıllık nasihat.
Çift maaşlı yöneticilerin vazife yaptığı büyük kamu iktisadi kuruluşlarının yönetim kurulu salonlarından ülkenin ücra köşelerindeki devlet dairelerine kadar bulaşmış, ortamın havasını mikrobik, her türlü enfeksiyona açık bir hale getirerek milletin direncini düşürmüş ama mücadele öfkesini bilemiş bu pandemi(!), elbette 'geççek', umutsuzluğa lüzum yok, bizim şarkılarımız var.
'Geççek' deyince işte yıllar öncesinden Sezen Aksu sözlerine bir Onno Tunç bestesi:
"Geçer, geçer, daha öncekiler gibi, bu da geçer, neler neler geçmedi ki?"
Domuz gribi geçti, Çiller dönemi geçti, devalüasyonlar geçti, geçecek bu da…
Arabeskin suskun bilgesi Müslüm Gürses'ten de memlekete bir başka "üzülme geçer bunlar" tembihi:
"Bu da geçer, bu da geçer, alışmalısın, dayanmalısın, Böyle kalmaz zamanla düzelir elbet, Bu da geçer arkadaş sakın üzülme, Yarın başka bir gündür, yarını bekle."
Biraz sert bir geçiş süreci yaşanacağını söylese de nihayetinde hepsi bitecek diyen Ali Tekintüre sözleriyle geçecek temalı bir başka eser daha:
"Düşmüşüz bir zalim dünya eline, Kapılmışız onun devran seline, Hepsi geçer, Hepsi geçer, Böler de geçer, Her bağrı ikiye böler de geçer."
Moğollar'dan Ege ağzıyla aşık taşlaması tadında bir rock düzenleme ile bitirelim:
"Paralar oldu yeşil mani, Tanımıyor engel mani, Yok insafı imani, Yeşili inekler yedi, Denizi de timsahlar, Hazineyi yamyamlar, Memleketin içine ediverdiler gari, Gari de gari gari."
Bu şarkıları da iyice dinleyiverelim gari…