Ömer Sercan

09 Mayıs 2021

"Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler" | Annelerin şarkıları...

Şarkılar, annelerin kendileriyle baş başa kalabildikleri anların albüm kayıtlarıdır. İyi ki varlar; hayatımızın güzel assolistleri, şarkılar türküler içinde upuzun yaşasınlar…

Zaman tehlikeli bir akıntıdır, bir kere yoluna çıktınız mı önüne katar götürür. Bir süre sonra karşı koymayı bırakıp çaresiz akar insan bu suyolunun içinde. Hayat, günlük telaşların akıntısında ıslanan zamandır. Bu rahatsız edici ıslaklıktan, ipe asılmış bir gömlek gibi kurutabilmek ruhunu, kendini  unutabilmek ne büyük bahtiyarlık. Bu yüzden mutludur, hep gülümser anneler; kendilerini unuttukları için. Varlıklarını unutarak ömürlerini başkalarına adarlar. Hayat akıntısının kaptığını götüren hoyrat sularına karşı her zaman canlı ve müşfik evhamlarıyla anneler, akıntıya karşı şarkı söylerler.

En çok da ev işleri yaparken çıkarlar sahneye…

Süpürge yaparken söylenir anne şarkıları. Tencere ovarken, toz alırken. Mutfakta yemek pişerken, örgü örerken, fasulye ayıklarken, çayı demlerken. "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar"ı söylerken hatırlanır anneler; elleri, köpükler fışkıran bir bulaşık leğeninin içinde kaybolmuşken. Bu Rumeli türküsünde, "Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler" derken anne, "Babamın bir atı olsa binse de gelse" diye mırıldanırken, içinden çocuklar çıkmış bu mucizevi varlığın içinde hala bir çocuğun yaşadığı anlaşılır. Bunca yükün altında, elinin sıcak sudan soğuk suya değmediği çocukluk evini özleme hakkını kullanır.   

Kaşıktan çamaşır sepetine her aparat, aile fertlerinin hizmetinde itinayla kullanılırken mırıldanılır anne şarkıları. Kolaylaştırır işleri, yükleri hafifletir şarkılar. Ev içinde bir odadan diğer odaya koştururken sesi azalan türkülerini duymaya, dinlemeye çalışmak ne güzeldir annenin.

Bu arada, yemek pişirip temizlik yapan, ailenin, evin günlük işlerini görmekle yükümlü üyesi değildir elbette anne. Bizim çocukluğumuzun anneleri böyleydi ekseriya, biz böyle gördük annemizden. Ama keşke birlikte tutsaydık işin ucundan, anne-baba, çoluk çocuk girişseydik işlere, bu kadar yormasaydık. Birlikte söyleseydik şarkılarını…

Sonu gelmeyen ev işlerinin peşinde, mutfaktan salona her gün aynı telaşın girdabında dönüp duran anneler, güçlerini şarkılardan alırlar. Bu evsel dönergecin yıpratıcı tekrarı içinde kendileri için ayırdıkları birkaç dakika, zamanın o kesintisiz akıntısında tutundukları dallardır şarkılar. Hayattan aldıkları mola bir türkü kadardır: "Alişimin Kaşları Kara" söylenir soğan kavururken… "Evreşe Yolları Dar", çamaşır asma türküsüdür.

1960'ların, ‘70'lerin popüler albümlerinin liste başı şarkılarını öğrendiğimiz assolistleridir evlerin: "Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz" (Semiramis Pekkan), "Bal Gibi Olur" (Asu Maralman), "Senden Başka" (Füsun Önal), "Ayağında Gümüş Halhal" (Barış Manço), "Sen Gidince Bak Neler Oldu" (Beyaz Kelebekler)…

Elektrikli süpürgenin odaları dolaşan uğultusunu, Gülden Karaböcek'in o efsane şarkısı bastırır: "Tek Sevenim Sen Olsan"

"Dere Geliyor Dere", inatçı lekeleri söker atar.

Gömlek yakalarına ütüyü bastırırken söylenir ağır ağır: "Beyaz Giyme Toz Olur"

Sökükleri dikerken basan efkâr, bir türküyle dağıtılır: "Urfa'nın Etrafı Dumanlı Dağlar"

"Çemberimde Gül Oya", balkonda otururken kolayca pirinç ayıklatır.

Şarkılar, annelerin kendileriyle baş başa kalabildikleri anların albüm kayıtlarıdır.

İyi ki varlar; hayatımızın güzel assolistleri, şarkılar türküler içinde upuzun yaşasınlar…

Bu şarkı da annelere gelsin bugün: "Sana bütün derdimi dökmek geldi içimden, sarılıp da boynuna öpmek geldi içimden (Rana Alagöz)"

Anneler Günü kutlu olsun…