Ömer Sercan

11 Nisan 2021

Aman nidelim, aya gidelim…

Dünya denen bu fırıldak gezegene, evrendeki uzak yıldızlardan düşmüş, hatta hışımla fırlatılmış gibiyiz. Fakat bahçe duvarından aştık mıydı, arkası ay, yıldız…

Bir sabah uyansak, televizyonların hepsinde birden muhtıra gibi "Çiçekler Ekiliyor" çalsa: "Çiçekler ekiliyo, Gözelim haydı haydı, Bahçaya dikiliyo, Aman nidelim, nasıl idelim, Gel yanıma sevdiğim bize gidelim". Köy evlerinin buğday ve tarhana karışımı kokusunun sindiği topraksı sesi ve ışıklar saçan güzel yüzüyle Gülşen Kutlu, 'Eski Türkiye'deki gibi, beraber ve solo şarkılar korosunun iki adım önünde söylüyor olsa. Muhtıra verse halka; ne duruyorsunuz kaldırın kolları…

Hayati sorulara cevap arayıp duran ruhumuzun, yaşadığı gerginliği biraz olsun esnetme, kıpırdanma, çakraların arasını yağlayıp havalandırma tepkisidir oynamak. Kaderin bize ne tür yeni oyunlar oynayacağını bilmediğimizden biz ondan önce davranmayı yeğler, kaldırırız kolları. Her şey normal giderken bir tür ön alma telaşıdır oynamak. Zamanın üzerimizde biriktirdiği tozları silkeleme, dökme gayretimizdir. Ondandır 'Döktürdü' deyişimiz oynayana…

Sular seller gibi akan, oturanı iğne batmış gibi anında yerinden kaldıran şarkılarımız, türkülerimiz var iyi ki. Anadolu, eklem yerlerimizi bir anda harekete geçiriveren şifalı melodilerin bitmez tükenmez membaıdır. Öyle bir kaynaktır ki, bugünü de besler. Şimdiki zamanın asi ruhlu avazı, isyanın ritmi rap formunda bile altta fokurdar bu oynak kaynak. Misâl; Murda-Ezhel'in harika işi 2020 çıkışlı "Aya"da kolayca fark ederiz bunu. Şarkı girişindeki ritmik kurgu biraz daha hızlansa 'Bahçe Duvarından Aştım'a gidiverecek gibiyizdir. Hepsi yerinde durmamaya bir çağrıdır bu dokuzsekizlerin ama rap bir prozodi tercihidir o ayrı mevzu. Rap, bizim oyuna kalkan kollarımızı havada tutup yumruk formuna getirmeyi yeğler. Zamanın ruhu alayına isyandır çünkü. Ama altta çalışan, koşturan ritmler, aşağı yukarı aynıdır, kökü aynı topraktandır. Aya'nın beat'ine şıkırdayan tahta kaşıkları yerleştirsek gayet olur. Olur çünkü mayaları birdir. Hatta her iki eserin sözlerinde dahi görürüz bu kaynak kardeşliğini; "Shawty (yavuklu, manita) benimle misin bu akşam"- "Gel yanıma sevdiğim bize gidelim": Aynı isteğin dün ve bugün, kendi zamanının ruhuyla söylenişidir.

Fakat öte yandan; kıpırdanmaya çağıran, görünmez tahta kaşıkların arkada gizli gizli şakladığı neşesine rağmen, Ezhel de Murda da sütun gibi dururlar şarkılarının klibinde. Omuzlarını bilinçli olarak kilitlemişlerdir. Aslında üst trapez kasları, başlayan ritme hemen tepki vermeye, genlerinden gelen doğal bir itkiyle omuzlarını indirip kaldırmaya hazırken, öfke ve isyanları buna engel olur. Almanya'da Hollanda'da gurbetin ağırlığının çöktüğü o omuzlara mukayyet olunur, tepkisiz tutulur. Elbette bir reddediştir bu. 'Götür beni aya' aslında bir kaçış ya da gitme isteğinden çok, bir parmak sallamadır dünyaya.

Pinhâni'nin 'Bir yer bulalım dünyadan uzak'ından ne anlıyorsak 'Götür beni aya'nın da derdi benzerdir. Üstelik 37 yıl önce Sezen Aksu da bilmiştir başımıza gelecekleri, yapmıştır şarkısını: "Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize."

Dünya denen bu fırıldak gezegene, evrendeki uzak yıldızlardan düşmüş, hatta hışımla fırlatılmış gibiyiz. Fakat bahçe duvarından aştık mıydı, arkası ay, yıldız…

Bu yüzden omuzları indirip kaldırmak da bir başkaldırıdır bugün, sıkıp hareketsiz bırakmak da. Oynamak ya da öylece durmak, hepsi alayına isyandır…