Kılıçdaroğlu'nun yerinde bir inisiyatifle başlattığı yürüyüş başarıyla yürüyor. Yürür, çünkü haklı ve güçlü bir taleple başladı ve devam ediyor.
Mesele bundan sonrasıdır. CHP ve Kılıçdaroğlu çok ağır bir sorumluluk üstlendi zira sadece kendi sorunu için değil herkes için adalet istedi. Bunun hakkını vermek zorundadır. CHP ve Kılıçdaroğlu bunun hakkını veremezse bu ağırlığın altında kalır ve sadece kendisi degil 'herkes için adalet'i iddia eden herkesi zor duruma düşürür.
Yürüyüş başarılı ama Kürtler ve dindarlar yeterli oranda destek vermiyor. Onlar içlerindeki endişeleri biraz aşsalar da tam anlamıyla bitiremiyorlar, hala CHP politikalarının kuşatıcılığına güvensizlik ve endişe ağır basan husus. Kolay degil, 100 yıllık ön yargılarımız var, gördüğümüz birkaç erdem yeterince ikna edici olmayabiliyor. Bunun için sabırla devam etmemiz ve net, somut örneklerle ucu kendimize degse de özeleştirel yaklaşımlarımiza devam etmemiz gerekir.
CHP ve Kılıçdaroğlu bu büyük yürüyüşü bir mitingle taçlandıracak. Bu mitingin başarılı olması ve ileriye yönelik umutların devam etmesi büyük bir sorumluluğu hissetmeyi gerektiriyor. CHP ve Kılıçdaroğlu endişeli olan başta Kürtlere ve dindarlara olmak üzere toplumun tüm kesimlerine bu bayrağı devralacaklari mesajları vermiş olmalıdır.
Yürüyüşe muhalefet etmek, çarpıtmak isteyenler, ya adalet hakkındaki eski çifte standartlara gönderme yapıyor ya da komplo teorilerine sığınıyor. CHP' nin kurucu parti olmasından dolayı Kürtler ve dindarlar için olan üzücü hatıralarını hatırlatıyorlar. 'Gezi ayaklanması' olacağını düşünenler veya 15 Temmuz' a yönelik bir yeni atak olacağını düşünenler az değil. Önemli olan bu endişelerin yersiz olduguna Ak Partilileri, dindarları da ikna edebilmektir. 'Bu iknaya hepimizin çok ihtiyacı var zira adliyeler başta olmak üzere toplumun her kesiminde yoğun bir adaletsizlik olduğu konusunda herkes hemfikir. Bu hemfikirlik siyasi önyargılarla hasıraltı edilse bile büyük bir özlem olduğu su götürmez bir gerçektir. 'Adalet'in tek slogan olduğu bu yürüyüş kendisini başkasını yıkmaya degil hep birlikte inşaya teksif etmelidir. Muhalefet edenimizin de savunanımızın da büyük hataları oldu, oluyor. Eski hatalar açık yüreklilikle itiraf edilmeli, meselenin iktidarı yıkmak değil hataları birlikte gidermeye matuf olduğu belirtilmelidir. 'Yenme, yenilme' ikileminden kurtulamadığımız müddetçe herkes için adaleti gerçekleştiremeyecegimizi unutmamalıyız.
İktidar yükselen adalet dalgasını görmelidir, ucuz argümanlarla yürüyüşü sabote edemeyeceğini artık anlamalıdır. Zaten denedi ve ilk defa aciz duruma düştü, başaramadı. Yükselen dalgayı hissetmeliydi, hayal kırıklığına uğrattığı Kürtleri, dindarları, KHK 'lıları hissedebilmeliydi. İktidar medyatik desenformasyonla ikna ettiği kitleleri uzun süreli ayakta tutamayacağını anlamalı ve adalet talebine tatminkar cevap vermelidir. Adaletin ayrımsız herkes için olduğunu, farklı görüş taşımadığını ilan etmeli, yanlışlarından geri adım atmalıdır. Bu geri adımı atmadığı müddetçe gerileyecegini, oy kaybına uğrayacağını unutmamalıdır. Aslında bu yürüyüşü bir rakip, tehlike olarak değil düştüğü gaflet denizinden kurtaracak can simidi gibi görmelidir.
Sivas deyince 'Başbağlar', Başbağlar deyince 'Sivas' deyip susmaya devam ettigimiz takdirde herkes için adalet mümkün degildir, bunu aşmalıyız. Başörtüsüne özgürlük deyince 'radikal İslam', yaşam tarzına saygı deyince 'milli irade' , ' Kürtlerin hakları' deyince 'bölücülük', 'KHKlılara yapilan zulüm' deyince 'darbe' bahanelerini ileri sürersek iflah olacak bir toplum olamayız. Soyut sloganlar yerine adaletsizliklerimizle, fırsatçılıklarımızla yüzleşmeden bir yere varamayacağımızı bilmeliyiz.
'Adalet' söylemi yine çifte standartların, siyasi çekişmelerin kurbanı olursa kaybımız büyük bir kayıp olacaktir ama herşey bitmiş olmayacak ve telafi şansı mümkün olabilecektir. Artık 'adalet' demenin ne denli değerli ve arzulanan olduğu görülmüştür, aklı ve ideali olan bu bayrağı kapıp devam ettirecektir.