Farklı birçok kimlik gibi dindarlar da T. C. tarihi boyunca çok sıkıntılar çektiler. Alternatif olmak, iktidara gelmek büyük bir hasretle bekleniyordu. İslamcı akım iktidara gelmenin tüm sorunları çözeceğini düşünüyordu. Her türlü baskıyla bu yükselişin önü kesilmeye çalışıldı, çok kavga yapıldı ve sonunda Milli Görüş camiasından gelen bir kanal iktidarı ele geçirdi. Bu galibiyet başarılı belediyecilik ve klasik siyasetin iflası nedeniyleydi. Belediyelerde kadro yetiştiren hareket iktidara geldiğinde bürokraside hakimiyet kurmak için çok zorlanmadı.
Ancak iktidarın ilk yılları geçip, her kesimin sorunlarını çözmeye yönelik bir anlayış bırakılınca artık tek bir gücün hakimiyeti hedefinden başkası yoktu. Tek bir kişinin hakimiyeti, sadece kendi mahallesinin sorunlarını çözmeye odaklanma, liyakatsizliğin önemsenmemesi, yolsuzluk ve yozlaşma dindar camianın sayısı çok olmasa da bazı isimlerini ve kurumlarını yeni bir tavır almaya itti. İktidara yönelik itirazlar her geçen gün arttı ve sonunda yollar ayrılmaya başladı. İktidar bunu umursamadı, artık devlet olmuştu ve itiraz dinlemek istemiyor, eleştireni düşman ilan ediyordu. Bu tavır, eski mahalle arkadaşlığı da dinlemiyor, düşman kefesine konulmayı engellemiyordu.
Keskin bir kutuplaşma, taraftarlık ruhunu besliyor ve artırıyor, kimse özeleştiri yapmıyordu. Zaten dışlanan sadece eski mahalle arkadaşları değil, Gül ve Arınç gibi eski kurucu yol arkadaşlarıydı. Artık yeni yol arkadaşları Yiğit Bulut, Egemen Bağış veya yeni lümpen gençlik yetişmesine zemin hazırlayan kişilerdi. Taraftar ruhu, demokrasi ve hukukun ayaklar altına alınmasına sesini çıkaramazdı, zira kriter vicdan olmaktan çıkmıştı.
Dindar, vicdanlı düşünce insanları bu halin devamına razı olamazdı. Toplum din üzerinden kutuplaştırılıyor, dini söylemlerle aldatılıyordu. Zira din adına yapıldığı söylenen fiillerin de içi boşaltılmış, önemli bir kokuşma başlamıştı. Saray ulemasından Hayreddin Karaman din üzerinden kutuplaştırma gayretleri için iyi örnekler veriyordu. (!) Hayrettin Karaman "...'Hayır’ cephesinde yer alan insanların büyük çoğunluğu işte bu ‘…yabancılaşmış parçamızdan’ oluşuyor" diyordu. Bu ve benzeri din üzerinden yapılmış inanılmaz istismar ve ayrıştırma abası son derece rahatsız edicidir. Mesela ben dindar bir Müslümanım, HAYIR diyorum, evet diyene saygım var ama din alimiyim diyen Karaman insanları böyle dışlıyor, dine uzak parça gibi görüyor. En son HAYIR diyenleri din düşmanları diye gösterdikleriyle aynı grupta tasnif eden Karaman'ın daha sonra Ziraat Katılım'da görevi olduğu öğrenilecekti. Bu tavır yeni bir tavır değil, istikbale dair daha da kötüleşecek örnekler verecek bir tablonun işaretleridir. Toplumu din üzerinden ayrıştıracak bu tabloya razı olanlar, dün aynı tavrı jakobence yapanlara en fazla itiraz edenlerdi.
İşte böyle bir ortamda doğdu Hak ve Adalet Platformu. Kutuplaşmada nefret dili üzerinden saf belirlemenin doğru olmayacağını, İslami cenahtan hak ve adalet kavramlarına önem veren herkesin yeni bir duruş sergilemesi gerektiğini düşündük. Siyasetin tıkandığı, İslami tabanlı MAZLUMDER'in bile iktidar paraleline çeşitli operasyonlarla çekildiği bir zaman diliminde tabii ki işler kolay olmayacaktır.
Din adına yalana, din istismarına, iktidara eklemlenmeye, dini diktatorya hevesine ilk olarak biz dindar Müslümanlar karşı çıkarız, dini bu kadar ayak altına almamayı tavsiye ediyoruz.
Önemli olan sadece İslami kesimin düşünce insanlarının değil, her kesimden insanın bu yapay kutuplaşma isteğine mağlup olmamasıdır. HAYIR diyenler oldukça zor günler yaşıyorlar. İktidar aygıtı tüm gücüyle ayrıştırmaya, sert bir dil kullanmaya çalışıyor, bu dile aynı şekilde karşılık vermek, referandumda HAYIR çıksa bile yenilgi anlamına gelecektir. Zira Türkiye'nin ihtiyacı yenmek değil, demokrasi ve ahlaki değerler etrafında ortak paydalar oluşturabilmektir.
Öylesine inanılmaz bir keyfilik ortamındayız ki hukukun üstünlüğnü anlatacağınız panel bile yasaklanıyor. Yeni Asya gazetesinin Yalova'da düzenlediği ve konuşmacılarından olduğum "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE ADALET" paneli valilik kararıyla iptal edildi. 15 Mart'ta izin talep edilmesine ve tüm hazırlıklar yapılmasına rağmen iptal kararı son gün açıklandı. Panelin adı ve yasaklama kararı ortada... Memleketin hali başka nasıl anlatılır. Bu panelin İstanbul versiyonu da aynı maceraları yaşadı. Önceden İstanbul'da düzenlenen panelin 2 yerine izin verilmemiş, 3 . yerde son anda yapılmıştı. Ama bizim için hakkın hatırı alidir, haksızlığa boyun eğmeyeceğiz, hak ve adalet demeye devam edeceğiz. Antidemokratik kararlara HAYIR demeye devam edeceğiz
Hak ve Adalet platformu gittiği her yerde ilgiyle karşılanıyor. Aslında bilinmesi gereken dini görünümlü haksızlığa karşı mücadelenin yeni olmadığıdır. Emevi sultanlığından beri değişen fazla birşey yoktur, devleti kutsayanlarla hak ve adaleti kutsayanlar arasındadır mücadele. Hak ve Adalet Platformu unutturulmaya çalışılan ideolojik değil, hakkaniyet kriterli bakış açısının temsilcisi olmak için gayret sarf ediyor. Kimseyi dışlamıyor, özgün duruşuyla teklifler sunuyor, antidemokratik anayasa teklifine HAYIR diyor, bununla da kalmıyor artık sonrasında din eksenli kutuplkaştırıcı dile müsaade etmeyeceğini söylüyor.
Bu din adına konuşacak olanın yaptığı hatayı görmeden herkesi dışlamasına en çok dindarlar üzülür ve karşı koyar. Güç sahiplerinin hatası 1 değil ki görünmesin, 99 oldu halen görmemekte ısrar eden dindara, İslamcıya söyleyeceğim şudur. Vicdanınıza ne zamana kadar kulaklarınızı tıkayacaksınız, merak ediyorum, güç sahibi olunca vicdana gerek yok değil mi, tevil edip durmanın sonu neresi?