Ömer Faruk Gergerlioğlu

07 Haziran 2013

Sabahın beş'inde direnenler kazandı

Ulusalcı güçlerin, CHP'nin durumdan vazife çıkarıp demokrasiyle oluşmuş ortamı sabote etme girişimleriyse başarılı olamamıştır, olamayacaktır

Gezi parkı eylemleri Türkiye'deki değişimin son göstergesidir. Artık insanlar  haklarını aramayı öğrendi. Ağaçların kesilip yerine AVM dikilmesi gibi bir karar karşısında toplumsal vicdanın ayağa kalkacağı belliydi. Zira bu, ideolojisi olmasa bile tüm insanların vicdanını sızlatacak bir   karardı.

Sabahın beş'inde bir yeşil alanı korumak için evlerinden uzakta zor koşullarda orada bulunanlara yönelik bir polis baskını ve ardından çadırlarının da yakılması toplumsal vicdanı daha da sızlatan bir olay oldu. Çevrecisi, solcusu, anti kapitalist müslümanı ile azınlık da olsa vicdani bir duruşu sergileyen aktivistler olayın kahramanıdır. Rachel Corrie gibi dozerlerin karşısına çıkan Sırrı Süreyya Önder ise  olayın ayrı bir kahramanıdır.

Gelinen noktada en başta olması gereken aklı selim Arınç ve Gül'ün gayretleri ile oluşmuştur. Devleti yönetmenin sadece sert bir yönetici eliyle olması gerektiği düşüncesi artık yerini halkın tepkisini dinlemesi gerektiğini düşünen idareciye doğru yön değiştirmeye başlamıştır.

Ulusalcı güçlerin, CHP'nin durumdan vazife çıkarıp demokrasiyle oluşmuş ortamı sabote etme girişimleriyse başarılı olamamıştır, olamayacaktır. Bu durumdan seçilmiş hükümete karşı bir  ayaklanma çıkacağını vehmeden Ak Parti'liler çok endişelenmesin zira Türk baharı oluşturacak bir toplumsal istek, yöneliş yoktur. Halk idarecilerin "ben yaptım oldu" tavırlarına karşı bir ciddi tepki göstermiştir. Bunu görmeyen için ise daha ciddi toplumsal tepkiler olasıdır. Zira sosyal medya imkanlarıyla örgütlenmeyi öğrenmiş insanlar bundan sonra daha rahat tepki verebilecektir.

Her kesimden demokrat kişiler daha dün barış sürecini başlatması karşısında Erdoğan'ı ayakta alkışlamıştı. Müzmin Erdoğan alerjili fikirdaşlarının yoğun eleştirilerine rağmen hakkaniyet ekseninden sapmamışlardı. Şimdi de bu kişiler hep birlikte otoriterliği, halkı küçük görmeyi eleştiriyorlar ve yine doğru bir yerde duruyorlar.

Bazıları birisinin kazanımından hep rahatsız oluyor. "Biz dindarlara da çok zulüm edildi ama ayaklanıp da cam çerçeve indirerek hak aramadık" diyorlar. Olayların içeriğindeki şiddeti ayrı tutarak söylemek gerekirse bir diğerinin elde ettiği hakkı kıskanarak bir yere varamayacağımızı görmemiz gerek. Bu anlayış barış sürecinde de olmuştu. İslamcılar veya Aleviler "biz de PKK gibi şiddet mi uygulasaydık,  şiddet uygulayan kazandı, bak görüyor musun?" demişlerdi. Bir hak gasp  edilirse meşru veya gayrı meşru metodlarla direnme hakkı doğar. Başarıya ulaşıp ulaşmaması önemli değildir,  önemli olan orada bir hak arama eyleminin belirlenebilmesidir. Hakkını elde edeni kıskanmak yerine insanlar  kendine uygun metodlarla hak aramanın yolunu,  faziletini düşünmelidir.

Erdoğan karşısındakileri hep kötü niyetli görüyor. Hak arama eylemlerinin altında başka şeyler arıyor. Oysa zamanında kendisi de polis işkencesinden geçmiş biri olarak mazlumun ruh halini unutmamalı. İslami hassasiyetler açısından baksa da bu böyledir. Hz. Peygamber yanına gelen bir bedevi Arap'ın heyecandan  tir tir titremesi üzerine "ey adam korkma heyecanlanma ben kurutulmuş et yiyen bir annenin oğluyum, çekinme sakin ol" demiştir. Hz. Peygamberi en çok öfkelendiren kişiler kibirli, mağrur kişilerdi. Halife seçilen Hz. Ebu Bekir'in ilk sözü "aranızda en iyi ben olmadığım halde beni bu göreve getirdiniz" demek olmuştur. Hz. Ömer her insanın en hoşuna gitmeyeceğini uygulamış,  iktidar kibrine kapılmamak için parayla adam tutarak her gün kendisine öleceğini hatırlatmasını istemiştir. Yine Hz. Ömer geceleri Medine sokaklarında dolaşıp fakir ve muhtaçları gizlice tespit etmeye, yanlışları düzeltmeye çalışırdı. Bir keresinde şehrin dışında yetim torunlarını doyuramayan, onları içine taş koyduğu tencereyi kaynatarak kandırıp uyutmaya çalışan bir nineye neden halife'ye durumunu arz etmediğini sorar o da "madem durumumuzu bilmeyecekti Ömer, niye halife oldu, Allah onu kahretsin" demesi karşısında kimliğini gizleyerek şehire koşup devlet hazinesinden bir çuval unu alıp gecenin o saatinde sırtında taşıyarak o mazlumlara getirmişti. Yaşlı kadının sert eleştirilerini büyük bir ders çıkararak dinleyen dindar bir idareci vardı karşımızda. Ama şimdi en ufak eleştiride çok öfkelenen "üç beş çapulcu" diyen bir yönetici var karşımızda. Güçlü bir gösteriye karşı "daha büyük gücü ben gösteririm" diyen bir mantık var karşımızda.

Erdoğan endişelenmesin,  tabii ki halen çok güçlü ama onu güçsüz kılacak olan tarih boyu kendilerine gönderilen peygamberlere " biz seni güçsüz görüyoruz, sen kim oluyorsun da bizim gücümüzü tehdit ediyorsun" diyen güce ayarlanmış zihinlerin hastalığına düşme tehlikesidir.