Mazlumun yanında durmanın önemini mazlum olunca hissediyorsunuz.
İmam hatip orta ikinci sınıfta imtihan sırasında bir arkadaşım benden kopya istemek için fısıldamıştı, ben de ona "duyamadım ne diyorsun" demiştim. Önceden bana kafayı takmış ruhsal problemleri de olan Fen bilgisi hocamız bunu gördü, arkadaşıma birşey demeden gelip bana bir tokat akşetti, kağıdı çekip aldı ve "0" verdi. Diğer çocuğa birşey dememişti. Öylece kala kaldım "o sordu, ben cevap verdim" vb. gibi birşey de demedim, sadece oturduğum yerde başladım ağlamaya. Hiç kimsenin umuru olmamıştı. İmtihan bitip arkadaşlarım neşeyle koştururken bir arkadaşım gelip omzuma dokundu "ağlama Ömer, sana yapılan haksızlıktır, üzülme, canını sıkma" dedi. O anı unutamadım hayat boyu. O sıcak dost eli, hayatım boyu unutamayacağım bir iyilikti bana o an. Kimsenin derdimi hissetmediği o anda sadece o, benim yanımda duruyordu. O duruşun ne kadar değerli olduğunu hayatım boyunca unutmadım. Haksızlığa uğramış kişinin yanında olmak, o kişi hangi görüşte olursa olsun, isterse eskiden hataları olsun çok önemlidir, çok değerlidir.
Haksızlığa karşı çıkmanız için yanında durduğunuz kişinin tertemiz olması gerekmiyor. Sizden olmayanın ve hatta hiç sevmediğinizin, zulme uğradığında yanında durabilmenizdir adaletli olan. Hukuk niye var, yargı niye yargılıyor, ak ve kara olanı ilan edip, kalıcı kılmak için mi yoksa oluşan sorunu kimsenin kimliğine ve yaptığına bakmaksızın adil bir şekilde yargılama usulunu gerçekleştirip ağırlaştırıcı ve hafifleştirici unsurları dikkate alıp cezalandırma yapmak için mi? Ak ve karalar dünyasında değiliz, çoğunlukla hepimiz hatalarımızın olduğu gri bir dünyadayız.
28 Şubat günlerinde zulmün en ağırına uğrayanlar şimdi yapılan zulmü savunuyor. Sen gel yıllarca ' zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem' şiiri oku, ondan sonra simdi alkıştan avucun patlasın...! Zulme göre değil kişiye göre ayırım haa, sen git su kitabı tekrar oku, boşuna okumuşsun...!
Zalime de, onun zulmünü engelleyerek yardımcı olmak gerekir. Kutuplaşmanın hakim olduğu günümüzde imha yerine inşayı öncelememiz gerekir. Mazluma da evveliyatına bakmadan ve onunla özdeşleşmeden onun yanında durarak yardımcı olursunuz.
Haksızlığa karşı mücadele, insanın kendisi için, kendi görüşüne, dünyasına yapıldığı için yapılıyorsa bu, en ilkel bir primitif canlının da yapabileceği iştir. Ayağına basarsınız ve o, refleks bir tepki gösterir. Ancak sizden olmayan birisine yapılana karşı durduğunuz anda insaniyet basamaklarını çıkmaya başlarsınız.
Önceden bir zulme sessiz kalanın şimdi mazlum olduğu anda yanında durulmaz mı? İslami açıdan bakıldığında Maide 8. ayetini görürüz. "Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır." der ayet Müslümanlara. Peygamberimiz hiçbir zaman kin nefret hisleriyle hareket ederek eski zalimler hakkında karar vermemiştir. Kişi eskiden çok büyük haksızlık yapsa da iyiliğe yaklaştığı anda onu affetmiş, önünü açmıştır. İnsan hakları açısından da kişinin evveliyatı değil sorumlu tutulduğu fiille sorgulanması gerekir.
Zulüm gören eskiden yapılan veya yaptığı haksızlığa göz yumması yüzünden bunların başına geldiği ihtimalini de düşünmelidir. Zulümden ders çıkarmazsak hiçbir zaman kurtuluşa eremeyiz, hukukun inceliklerini anlayıp uygulayamayız. Bu durum eski haksızlıklara karşı bir nasuh tövbesi, ve nedamet pişmanlığına yol açmıyorsa aynı haksızlığı, güçlü olduğu anda bugünün mağdurunun yapma ihtimali yüksektir.
Mazlumun yanında durmak, onun geçmişte, o anda ve gelecekte her konuda masum olduğu anlamına gelmez. Ama bu yanında duruş, en asil insani hasleti gösterir ve her taraftarın daha da kozasına çekilmesine ve kendi elleriyle kendisini hapsetmesine engel olur.
Zaman gazetesi önünde protesto gösterisi yaparken polis müdahalesi sonucu başından kanlar akan kadının durumuyla ilgili yorumlar, dindar kamuoyunun kriterleri için ibret vericidir. Dün 28 Şubat'ta başörtülü kadınlara zulüm yapılırken feryat edenler bu sefer zulüm gören başörtülü kadına yapılana göz yummak için bahane üstüne bahane, mazeret üstüne bahane uyduruyor. Eskiden Cemaat'ın başörtüsü eylemlerine karşı pasif kalması ve karşı çıkmasını gerekçe göstererek başörtülü kadının ajitasyon yaptığını ileri sürüyorlar .
Zulmü alkışlayan yarın zulme uğrar. İnsaf ölçüsü bir kere kaçmaya görsün gün gelir kisiyi en yakini bile tanıyamaz olur. Bunun benzeri cok kisi ve olay yaşandı, yaşanıyor
Zulme karşı vicdanınızın sızlaması için illa başından kan akan başörtülü görüntüsü mü gerekliydi? Vicdan sızılarını bastırmak için eskiden Cemaat'ın başörtüsü eylemlerine karşı pasif kalması ve karşı çıkmasını gerekçe göstererek başından kanlar akan başörtülünün ajitasyon yaptığını ileri sürüyorlar. Bu kelam 28 Şubat'ta başörtülülere "ajitasyoncu, din istismarcısı, vatan haini" vb. diyene ne çok benziyor. Mağduriyeti umursamayıp "git Suudi Arabistan'a" diyen Demirel'den ne farkınız kalacak? Bir de zulme karşı vicdanınızın sızlaması için illa başından kan akan başörtülü görüntüsü mü gerekliydi? Yapılan onca haksızlık, kayyım rezaleti çok önemli değil miydi? 367 rezaletinden ne farkı var kayyım rezaletinin. "367 yeter sayısı" hukuk cambazlığıyla Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını gasp etmeye çalışmışlardı, bu bir hukuk cambazlığıydı, kayyım da bir hukuk cambazlığı değil mi?
Acı ama... böyle böyle hepimiz haksızlığa hep birlikte karsi çıkmak gerektiğini öğreneceğiz. Kim zulme uğruyorsa onun adıyla savunmak zorundayız. 'Adini anmayalim efendim, mazlum karşı taraftandır adalet sorunu var diyelim, gecelim' diyen sümenalticiya şunu derim. 'Kürtle Kürt ol, Can Dündar 'la Can Dündar ol, kadın cinayetiyle kadın ol, Alevi'nin Cemevi hakkında Alevi ol, Zaman gazetesine zulümde Zaman' in yanında dur' alçalmazsın, yükselirsin...!
Olması gereken, hukuksuzluklar gündeme geldiğinde taraftar grupların kendi içinde dayanışması, kabuğuna çekilmesi değil, hukuk isteyenlerin ortak payda oluşturma bilincidir. Talebimiz hukuk, zeminimiz adalet olmalıdır.